Ziya Özboyacı
Konya’da altın sektöründe marka olmasına karşın yakın tarihimizde siyasette en şanssız, en bahtsız şahsiyetler arasında ilk sıralarda yer alan ama hep susan bir isim
Ziya Özboyacı
5 Ocak 1950 günü gözlerden gönüllerden uzak garip bir dağ köyü olan Alata’da dünyaya gelen Ziya Özboyacı, baba Ahmet, anne Huriye’nin Mehmet, Güleşen, Ayşe, Makbule, Fadime isimlerindeki altı çocuğundan birisidir. Baba Ahmet köyün tek bakkalıdır. 1950’li yıllarda dükkânda ne isterseniz bulabilirdiniz. Aspirinden ipliğe, basmadan ayakkabıya lokuma, kısaca ne isterseniz vardır.
HOCA DEDE ‘BOYACI’ OLUNCA
Bugün altın sektöründe ‘ÖZBOYACI’ ile marka olan soyadının da oldukça ilginç bir öyküsü vardır. İsterseniz bunu Ziya Bey’den dinleyelim: Dedem 1900’lü yıllarda meşhur ve çok başarılı bir kök boyacı imiş. Hadim Taşkent yöresinde herkes dedemi ‘boyacı ‘diye bilirmiş. Soyadı kanunu çıkmadan evvel de, yani 1922-23’lü yıllarda hacı dedemize ‘Özboyacı’ demişler. Hacı dede 1925 yılının birinci yarısında vefat edince babam çok küçük yaşta öksüz kalmış. O zaman kimse babama ve babasından kalan malına mülküne sahip çıkmamış. Babam askere gidinceye kadar böyle zorluk ve yokluk içinde mücadele vermiş. Askerlik dönüşü annem ile evlenmiş. Anne tarafından dedem de yörede malı mülkü olan varlıklı biriymiş. Babama kendi çocukları gibi sahip çıkmışlar. Babam da bakkal dükkânı ile ticarete başlamış. Dedemin mal varlığı iyi olduğu için o zaman atlarla katırlarla un ve tuz getirtir, halka da avuç avuç dağıtırmış. Babam 52’de açtığı bakkal dükkânını 1967’ye kadar çalıştırmış.
ALATA İLKOKULU’NDA OKUDUM
Alata İlkokulu’na gittim. Şimdiki adı Balcılar. Hocamız Celal Bücük’tü, geçen yıl rahmetli oldu. Doğanhisarlı’ydı. O yıllarda kimsenin ayağında ayakkabı çorap diye bir şey yoktu. Ama ben şanslıydım. Babamın bakkal dükkânına yeni gelmiş, altı kabaralı potinleri giyerdim ama sevinemezdim çünkü hiç bir arkadaşımın öyle bir ayakkabısı yoktu. Ben 1962’de Konya’ya geldim. Topraklık Kur’an kursuna gittim. 4–5 ay kursa devam ettim, çok başarılı oldum.
KRAVAT ŞAPKA BENİ ÇOK ÖZENDİRİYORDU
Tatilde yeniden köye gittim. Ama İHL’de okumak istiyordum. O güne kadar bizim köyden okuyan yoktu. Ben köyde okuyan 3. ya da 4. kişiydim. O zamanlar okuyan çocuklar beni çok etkiliyordu. Kravatlı olmaları, şapka giymeleri özendiriyordu. Babam sık sık Konya’ya gittiği için okuyan insanın terbiyesinden söz ederdi. Tabii de bir de o zamanlar varlıklı bir aile olmamızdan dolayı kaymakamlar memurlar hep bize geldiği için okuyan insanları yakından görüyordum. Mustafa Rungun amcam da Konya milletvekiliydi. Mevlana caddesinde turistik eşya dükkanları vardı. Babası babamın eniştesiydi. Hala çocukları idiler.
OKULA KAYIT İÇİN GECE YARISI
25 KİLOMETRE EZAN OKUYARAK KOŞTUM
Kayıt dönemi Mustafa amcam bize haber gönderdi. O zamanlar bana da dedemden dolayı hacı derlerdi. Babama hacıyı gönder demiş. Babam akşam bana yarın sen Konya’ya gideceksin dedi. Konya’ya nasıl gidecektik? Alata’dan Konya’ya araba yoktu ki. Ayda bir ya da iki Konya’ya gidilirdi. Araba ise ancak Taşkent’ ten vardı. Taşkent’le aramız 25 kilometreydi ve yürüyerek gidecektim. Ama herhalde o zamanlar saat filan yoktu ki tahmin ediyorum daha gece yarısı bile olmamıştı, saat 23 filandı. Annem beni kaldırdı üstümü başımı, çamaşırlarımı değiştirdi. Yola tek başıma çıktım. Gündüzleri gitmiştim ama gece ilk defa gidiyordum ve çok korkuyordum. Koşmaya başladım. Korkumdan da kendi kendime ezan ve dualar okuyordum. Saatlerce koştum, Avşar kasabasının göründüğü bir tepe vardı. Avşar’ı görünce biraz dinleneyim diye durdum. Oturdum orada, uyumuş kalmışım. Tam alacakaranlıkta uyandım, öyle bir korktum ki, ya arabayı kaçırırsam! Tekrar koşmaya başladım, artık hiç durmadan Taşkent’e kadar koşacaktım. Kan ter içinde kalmıştım. Şöyle bir burun vardır Taşkent’i görürsünüz. Deli gibi koşuyordum, ben yaklaştıkça otobüs önce korna çaldı, sonra yavaş yavaş yürümeye başladı. Öyle bir koşuyordum ki otobüse son anda arka kapısından kendimi içeriye atıverdim.
KUR’AN KURSUNDAN 13 GÜN
DİPLOMAMI ALAMADIM
Topraklık Kur’an Kursu’nda İzzet hocamız vardı. Arapça’da, tefsirde çok başarılıydım. Müdürümüz İbrahim hocayla birlikte kaydımı vermemek için sürekli beni birbirlerine havale ediyorlardı. Böyle tam 13 gün gittim geldim. Bir türlü kaydmı vermediler. Bir gün dükkândan akıl verdiler, kaydımı vermezseniz sizi polise şikayet ederim de dediler. Dedim, çok kızdılar ama kayıtımı zorla da olsa almış oldum. Ama İHL’de kayıtlar kapanmıştı, çok ağladım. Dükkanda Murat Bey ‘Tanıdık bir müdürüm var’ diyerek beni aldı ve müdür yardımcısına gittik. Murat beyin desteği ile 4- 5 gün sonra bizim kaydımız yapıldı. İHL’de matematik alt yapım zayıf olduğu için bu dersi hiç sevemedim.
İHL’DE ÖĞRENCİ TEŞEKKÜLÜNÜ KURDUK
Lise yıllarında, yani 65–66’lı yıllarda da ailem Konya’ya geldi. Mevlana caddesinde dükkân aldık. Okuldan çıktım mı dükkana geliyordum. Cebimiz harçlık görmeye başlamıştı. İHL’de ikiden itibaren öğrenci teşekkülü kurduk (67- 68’li yıllar.) Amacımız öğrencilerin taleplerini idareye aktarmaktı. Bir köprü kuruyorduk idareyle öğrenciler arasında. Mehmet Dolular, Seyit Emiroğlu, Ahmet Poçan, Muzaffer Can ve ben beş kişiydik.
MTTB ORTA ÖĞRETİM KOMİTESİNİ KURUYORUZ
Lise son sınıfta 69-70’te MTTB Konya Orta Öğretim Komitesi’ni kurduk. Bütün okullardan okul temsilcileri oluşturuyorduk. Beşer kişi olacaklardı. MTTB bir mektep görevi görüyordu. Fakir öğrencilere yardım ediyor, seminerler düzenliyorduk. Tabii ki bu seçilecek kişiler namazlı abdestli olmalıydı ve ilk başkan ben oldum. İHL son sınıfında bu teşkilatı bizden sonra gelenlere devrettik.
KONYA YÜKSEK TALEBE
DERNEĞİ’NDE GÖREV ALDIM
Konya Yüksek Talebe Derneği’nde görev yaptık. Adil Küçük, Mustafa Öztoklu, Emrullah Ünal, Ziya Ercan’la birlikte İslam Enstitüsü’ne girdik. 71’de ben de bu derneğin 2. başkanı oldum.
71’DEKİ TİPİDE HALİL
ÜRÜN’ÜN EVİNDE SABAHLADIK
71 12 Mart’ında Konya’da müthiş bir kar kış, tipi yaşandı. Üniversite kitapevinin üst katında kendi kütüphanemizi kuruyorduk. Akşam ezanı okununca aşağıya indik. Karı, tipiyi gördük. Mustafa Öztoklu ve ben çıktık. Sağda bir lokanta vardı. 50 kişilik lokantada 500 kişi vardı. Herkes üst üsteydi. Biraz burada durduktan sonra PTT’nin ve Meram Müftülüğü’nün arkasında Kaleiçi mahallesinde Halil Ürün’ün evi vardı. Oraya gittik, kapı bile karla dolmuştu, kapıyı çaldık. Yenge de evde yokmuş. Halil Bey sobayı yaktı ve o geceyi orada geçirdik.
AYDIN FİKİRLER KULÜBÜ’NÜ DİRİLTTİK
73-74 yıllarında siyasi ve sosyal çalışmalarda yer aldık. Erbakan milletvekiliydi. Rahmetli Adil Küçük, Raşit Küçük, Ziya Ercan ve Mehmet Aydın ile MSP’nin çalışmalarında bulunduk Adil Küçük aday oldu. 1970’li yıllarda Aydın Fikirler Kulübü kurucuları Nuri Yılmaz, rahmetli Fevzi Özçimi, A. Kemal Belviranlı, rahmetli Hulusi Baybal, Seyit Birlik ile birlikte 20-30 kişi önderliğinde kulübü yeniden dirilttik. Ben de bu kulübün 2 yıl başkanlığını yaptım. MTTB devlet gibi çalışmaya başladı. Seminerler filan düzenliyorduk üstad Necip Fazıl Kısakürek’i de Konya’ya getirmiştik.
H. HÜSEYİN VAROL HOCA’NIN TALİMATIYLA
HAYRA HİZMET VAKFI KURULUYOR
74’te sık sık bir araya gelerek fikir önderi H. Hüseyin Varol hocanın nasihatlerini dinliyorduk. Hoca da gençlere vakit ayırıyor, onları eğitiyordu. Birgün ihtiyaç sahipleri için kitap toplanmasını istedi. Bunun faydasını gören gençler hocanın etrafında halkalar oluşturmaya başlamışlardı. İlmi yönden hoca bizi yönlendiriyordu. Kitap ihtiyacı olanların bu ihtiyaçlarını karşılaşabilmek için kitaplık kurulmasına karar verildi. Fatih çarşısının dördüncü katında 25- 30 metre karelik bir dükkân tutuldu. Ortasında bir sütun vardı. Hoca bir gün vakıf kuralım bu çalışmalarla geliri artıralım dedi. O günkü şartlarda tam hatırlamıyorum 50 bin liralık ya da 50 liralık bir sermaye gerekiyordu. Ama paramız yoktu ki. Hocam Hasan Hüseyin Varol “Benim Erenköy’de arsam var, onu satalım, vakıf kuralım” dedi. Hoca bugün bile zar zor alınan bir evde oturmakta. Neyse arsa satıldı ve Hayra Hizmet Vakfı’nı kurduk, 74’te. Bugün bile 15 günde bir hala bir araya geliyoruz. Daha sonra Ahmet Efendi çarşısının penceresiz 2 odasını Hüseyin abi vakfa verdi. Vakıf da artık yavaş yavaş kendisinden söz ettirmeye başlamıştı. Halk da yardım etmeye başlamıştı. İnsanların da ihtiyaçları vardı, görev bölümü yaptık hükümet gibiydik. İdari İşler Müdürü, Ticari İşler Müdürü, Gençlik Ve Spor Müdürü, Kütüphane Müdürü gibi müdürlükler kurduk
İMAM HATİPTEN SONRA
KARATAY LİSESİ’Nİ BİTİRDİM
Ben Eylül ayında bir de Karatay lisesini bitirdim. O zaman üniversiteye girmek için lise mezunu olmak gerekiyordu. Ben siyasala girmek istiyordum. İdareci olmak arzusundaydım. Erzurum Ziraat ve İzmir Ticari İlimler Akademisi’ne ön kayıt yaptırdım. Babam istemeyince ben de İslam Enstitüsü’ne kayıt yaptırdım. İslam Enstitüsü’nü de 75’te bitirdik.
ESKİŞEHİR’DE ÖĞRETMENLİK
Okuldan sonra Milli Eğitim’e müracaat ettim. Tayinim Eskişehir’e çıktı. Bu arada nişanlanmıştım. 2 Kasım 75’te evlenecektim. Düğün yaptık, arkasından da 15 Kasım’da Eskişehir’in en popüler okullarından Ahmet Kanatlı Lisesi’ne tayinim çıktı. O yıllarda liselerin en ideolojik olduğu yıllardı. Bazı öğrenciler din derslerine girmiyorlardı. Öğrencilerin önce din derslerine girmelerini ve sevmelerini sağladım, hatta hepsine önce size 10 vereceğim dedim. Bir gün 5 Fen C öğrencileri hocam bizi Cuma namazına götür dediler. İnanın bazılarının abdest almayı bilmediklerini gördüm. Neyse namaz için camiye girdik. Kış günüydü. Önüme oturan bir öğrencimin çorabının altının olmadığını gördüm. ( Ziya bey bunları anlatırken ağlıyordu.) Ertesi gün çocuğu çağırdım, çarşıya çıktık ve ne gerekiyorsa aldık.
ASKERLİĞİMİ KOMANDO OLARAK YAPTIM
1976 Kasım’ında askerlik için önce yazılı sınava girdim, üç gün sonra da mülakat sınavına. Eğirdir Dağ Komando Yedek Subay Okulu’na gittik. Burada spor çok önemliydi. Benim ise spor hayatım yoktu. Sabah akşam spor yapıyorduk, ölecektim. Başarısız olanlar okuldan ayrılıyorlardı. 3 ay burada eğitim gördüm. Çok da başarılı oldum. Komutanlarımız hep KKTC’ye giden seçme isimlerdi. Murat yüzbaşıyı unutamam, karda bile eğitim yapardık. Buradan da Balıkesir’e Edremit 9. Piyade Alayı 1. Tabur Takım Komutanı olarak gittim
H. HÜSEYİN VAROL HOCADAN
ASKERE GELEN MEKTUP
Askerliğimin bitimine bir iki ay kala Hasan Hüseyin Varol hocadan mektup geldi. Mektupta ‘Buraya gelen bütün öğretmenler, imamlar, memurlar ayrılıp gitti. Sıkıntı yaşıyorum. Vakıfta görev almanı istiyorum’ diyordu. Babamla konuştum. Öğretmenlik yapsan iyi olur ama madem hocan istiyor sen de istiyorsan vakıfta çalış dedi. Askerlik dönüşü 2 sene vakıfta banka gibi çalıştık. Esnaftan, vatandaşlardan paralarını yatırmaya gelenler bile oluyorlardı ama ne zaman isterlerse de paralarını da alıyorlardı. Biz aslında Turgut beyin 83-84’te Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkarttığı faizsiz finans kurumlarının temelini 71’de atmıştık.
SARRAFLIKTA START ALIYORUZ
VE MARKA OLUYORUZ
Mevlana caddesinde iki dükkanımız olmuştu. Ben de artık işlerin başına geçmek istiyordum. Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi ve her gün bir iki saat çalışmak şartıyla hocam kendi işimin başına geçmeme izin verdi..81’de Sarraflar Caddesi Şadi pasajının kapı sonunda kapıyı görmeyen bir dükkanı, İstanbullu bir arkadaşın dükkanı bize zorla satmasıyla aldık. Sarraflık yapacaktım ama o kadar param yoktu. 2-3 kilo altın alarak zorla işe başladık. 82’de siftah yapamadığımız günler oluyordu, zaman zaman ümitsizliğe kapılıyordum. 5-6 ay sonra iş yapmaya başladık. Daha sonra pasajın köşesinden güzel bir dükkan bize nasip oldu. Ahmet Öksüz bey belediye başkanıyken yeraltında Sarraflar Çarşısı’nın temelini attı. Burada da bir dükkana yazıldık. Daha sonra bir dükkan daha aldık. Altın sektöründe bizim için dönüm noktaları başladı. Afra alış veriş merkezlerinin açılışında yine ısrar ile buraya girdik. Biz alış veriş merkezine ilk giren firma olduk. Daha sonra 2002’de Real’e, 2004 Kule Site’ye ve 2006’da Kipa’ya girdik. İsmimizi markalaştırdık.
ANAP’DA OLMAZ OLMAZLAR
YAŞANIYOR VE VEKİLLİK SON ANDA DÜŞÜYOR
80 sonrası siyasetten soğumuştuk. 82’de ANAP’ın kuruluşunda bize geldiler, teşkilatınızı kurun dediler. 82 sonu, 83 başıydı. Abdullah Tenekeci Paşa, Adil abi, Hasip abi ve ben Türkiye’nin irfanına hizmet edeceğiz diyerek teklifi kabul etmedik. Daha sonra bize yeniden geldiler. Yücel Eşen İl Başkanı, Durmuş Alagöz İlçe Başkanı, daha sonra da Mustafa Alagöz geldi “Bize vakıf bünyesinden bir kişiyi milletvekili adayı olarak vermenizi istiyoruz” dedi. Adil Küçük abinin milletvekili adayı olmasına karar verdik. Adil abi veto edildi. ANAP Genel Merkezi’ne gittik. Bize bir asil bir yedek iki isim daha verin dediler. Kadir Demir her şey hazır, ayakta bekliyordu. Tenekeci paşa odaya girdi, veto edilmeyecek, mazereti olmayanı yazın diye iki form daha verdi. Ziya Ercan ile ben vardım, doldurduk, verdik. Mustafa Alagöz de 20 günden filan kaybetmiş, yaşı tutmuyormuş. Kadir Demir dosyası hazır olduğu için vekil oldu. Ben de asil, Ziya Ercan yedek olarak dosyalar sunuldu. Halil Şıvgın 16.30’da MKYK’dan geldi. Ben asil, Ziya Ercan yedek olarak kabul edilmiş. Bize hadi gidin çalışın dediler. Aradan bir hafta geçti. Ali Akköylü abi bana bir gel dedi. Radyodan13 haberlerinde duymuş, ben yokmuşum, bana geçmiş olsun, veto edilmişsin dedi. Burada ne olduğunu anlayamadık, ama yine el birliği ile çalıştık. 5 yıl merkez ilçe başkanı olarak çalıştım. Daha sonraki yıllarda Özal’ın vefatı ile biz de partiden koptuk ve yeniden kendi işimizin başına döndük.(Sayın Özboyacı bu işin sırrını yıllar sonra öğrenmiş. Öğrenmiş ve siyasetin bilinen ama dile getirilemeyen yüzünü tüm çıplaklığı ile ve yazılmamak kaydıyla anlatıyordu.)
ALİ GÜNERİ, ERBAKAN İLE
KAHVALTI YAPMAYA ÇAĞIRINCA
93’te Konya’da MÜSİAD kuruldu. 95’te Ali Güneri telefon etti ve ‘yarın sabah Erbakan Hoca ile kahvaltı yapacaksınız, şuraya gelin’ dedi. Adil Küçük siyasetten çok sıkılmıştı, burada ölüp gidiyorum diyordu, Özal’a da bunu söylemiyordu. Adil Küçük, Ziya Ercan ve ben sabah kahvaltıya gittik. Hoca bize çok sitem etti. Kahvaltıda Rahmetli Mustafa efendi de vardı (Mustafa Derbentli.) Orada bizim yarın partiye gireceğimiz söylendi. Erbakan hoca gitti, ben de Konya’dan çıkar, tatile gider, kaçarım diye düşünüyordum,. Saat 7-7.30 gibi Ali Güneri aradı. ‘8’de partide ol’ dedi. Mehmet Sözer il başkanlığına vekâleten gelmişti. Biz de il başkan yardımcısı olarak 1.5 sene RP’de kaldık.
RP’DEN SONRA MÜSİAD VE AK PARTİ’Lİ YILLAR
97’de Hasan Angı MÜSİAD İl Başkanı’yken ben başkan yardımcısı oldum. 3 sene birlikte çalıştık. 2000’de MÜSİAD Başkanı oldum. 2005 Mart ayına kadar 5 yıl bu görevi yaptım. 2002’de ise AK Parti’den milletvekili aday adayı oldum.
ÇOCUKLAR VE TORUNLARLA MUTLU
HUZURLU BİR DÖNEM
Ziya Özboyacı bugün saçlarını ağartan, hatta bembeyaz yapan sosyal, kültürel, siyasal ve ticari mücadelesinin ardından eşi Feride hanım, çocukları Ahmet Fatih, Yasin, Furkan ve Selman, gelinleri ve torunları Feride Zeynep, Ziya Enes, Ceren Ziya ile sağlıklı mutlu ve huzurlu günleri yaşamanın adeta tadını çıkartıyor.