Derviş Argun
15 TEMMUZ YAKLAŞIRKEN
FETÖ’nün gazetecileri, üniversite hocaları ve sosyal medya uzmanlarını hatırlıyorsunuzdur. 15 Temmuz öncesi boy boy TV’lere çıkıp darbe yapacak örgüt mensuplarına bir taraftan akıl veriyor bir taraftan da darbe stratejileri geliştiriyorlardı. Mesela Prof. Osman Özsoy’u dinlemişsinizdir. FETÖ’nün kanalında muhabire utanmadan “ Bu böyle gitmez. Çok yakında çok güzel şeyler olacak. Mesela ben bir üniversite hocası değil de bir albay olsaydım bu ülkeye çok daha fazla katkım olurdu” demişti. Yine Zaman Gazetesi yazarı Kerim Balcı da aynı gece ABD’den bağlanıp, “bizim halkımız silahı, tankı görürse yere yatar, bırakın direnmeyi ayağa bile kalkamaz “ demişti. Aynı şekilde FETÖ’nün sayısız uzmanı bir darbe durumunda halkın direnmek şurada dursun, sokağa bile çıkmayacağını iddia etmişlerdi.
Anlaşılan o ki FETÖ 15 Temmuz gecesi halkın direniş göstermeyeceğini varsayarak 250 kişilik bir katliam timi oluşturmuş. Allahtan halkı tanımıyorlar da hazırlıklarını halk uçağı, tankı, tüfeği görünce kaçacak bilgisine göre yapmışlar. Yoksa Allah korusun halkın bu direnişi göstereceğini varsayabilselerdi belki 250 değil, 2.500 hatta 25.000 kişiyi katlederlerdi.
Bunları neden yazıyorum? Kimi İslamcı yazarların mağdur FETÖ edebiyatından bıktık. Bu, mağdur olmadığını iddia ettiğimiz anlamına gelmez. Ama yaşanmış gerçekliği yok saymakta en büyük terbiyesizliktir. Düşünebiliyor musunuz? Tek başına onlarca insanın katili olanlar da çıkıp mağdur olduğunu iddia edebiliyor ve bizim İslamcı yazarlarımız bu edebiyatın ve bu sahtekârlığın zemin bulmasına katkı sağlıyorlar.
Bu örgütün başlangıç itibariyle soft bir güç olarak ortaya çıktığı gerçeğini atlamayalım. Sözde eğitim üzerinden yapılan tüm çabaların neticede genelkurmay ve içişleri başta olmak üzere güvenlik odaklı bir kadrolaşmaya dönüştüğünü biliyoruz. Yani zahirde olan eğitim, ama arka planda gerçekleşen, ordunun üst kademesinde yüzde altmışlara ulaşan bir oran ile emniyet teşkilatında ise yüzde seksenleri bulan bir kadrolaşma sağlamak.
Tüm bu süreçlere dershane öğretmenlerinden tutun da bölge imamlarına kadar yapının hangi meslek grubundan olursa olsun tüm kademelerinin eşlik ettiğini kim inkâr edebilir? Hangi çocuk bu örgütün okulları tarafından kendi talebi yok sayılarak bir mesleğe yönlendirilmiş değil? Örgüt tarafından tüm yurdu ahtapot gibi sarmış dershane ve okullarda kariyer planlamasının devletin değil, örgütün ihtiyaçlarına göre yapıldığını artık hepimiz biliyoruz. Biz yeni öğrendik ama o gün bu yönlendirmeyi yapan eğitimciler ve hatta öğrenci ve velilere dayatan öğretmenler de bu planlamanın bugünler için olduğunu bilmediğini ispat etme mecburiyeti var.
Bu kadar büyük bir operasyonda illaki mağdur da mazlum da vardır. Devletin görevi onları ayırmaktır. Torba cezalandırma yöntemini kullanmak yanlıştır. Ama kimi yazarların kullandığı dilden dolayı oluşan ve tüm operasyonları gölgeleyen anlayış da bir o kadar yanlıştır. FETÖ, 15 Temmuz’dan bu yana bu boşluğu kullanarak yol alamaya devam etmektedir. Bunda mahkemelerin iddia edildiği gibi kimileri için verilen yanlış kararları kadar, bu kararlar üzerinden tüm operasyonları gölgelemeye çalışanların da vebali vardır.
15 Temmuz yaklaşıyor. Devlet tüm birimleriyle kutlama programları hazırlıyor. 15 Temmuz’da verilen mücadele bunu fazlasıyla hak ediyor.
15 Temmuz’u ne FETÖ’cülere ne de onlara safça inanan İslamcı yazarlara harcatma niyetimiz yok ve inşallah harcatmayacağız da.
Ama sorun şu;
Bir twitter fenomeninin bu törenleri tarif ederken yazdığı gibi “ 15 Temmuz’da sokağa çıkıp, tanka kafa tutanlar, o gece köşe bucak kaçanları dinlemek zorunda kalacak”
İlgili her kimse, ricamız şudur.
Ne FETÖ operasyonlarında iddia edilen yanlışlar üzerinden tüm süreci gölgelemeye çalışanları, ne de 15 Temmuz gecesi köşe bucak kaçıp sis ve duman dağılınca ortaya çıkan tarla farelerini, yeniden bu kahraman halkın önüne çıkartıp halka işkence etmeyin. Halk gerçekleri biliyor bilmesine de diyecek muhatap bulamıyor.