Yücel Kemendi
27 yıldır..
27 yıldır yerini arayan
Konya Musiki Derneği
13 0cak 2012 Cuma akşamı, Konya Musiki derneğinin varlığından haberdar oldum. Mevlana kültür merkezinde muhteşem bir konser dinledim. Klasik Türk Musikisi Konseri.
21 kişilik saz gurubu, 24 bayan. 21 erkek solist Şefleri Prof. Dr. M. Yaşar Kaltakçı yönetiminde 67 kişilik bir koro. Koro ve solo eserler icra ettiler. Bizlere büyük bir müzik ziyafeti çektiler.
Koro; kimi alaylı, kimi mektepli, Kimi 16 yaşında, kimi 56 yaşında, ama gerçekten İş disipliniyle, ciddiyetiyle ve sesiyle, hepsi bir yıldız.
Yazılarımda isimlerden pek bahsetmem ancak bu konserden o kadar etkilendim ki; müsaade ederseniz 67 kişilik yıldızlar topluluğunun bazılarından, yıldızlar içerisinde parlayan yıldızlardan bahsetmek istiyorum.
Udi; Mithat Çömlekçi, Tanburi; Hüseyin Bilgiç, Neyzen; Muhammet Ceylan, Kanuni; Kibele Kıvılcım Argın; Solistler; Özlem Dalkıran, Selçuk Timur, Gaye Kayaalp, Fatma Nur Duran, Bu parlayan yıldızlardan sonra, son olarak sahneye çıkan Mehmet Emin Kabakçı, Mektepli pırıl pırıl bir genç sesiyle duruşuyla TRT’ye göz kırpıyor sanki, ben buralarda doğdum oralarda olmak istiyorum diyor. Sazlarda Hüseyin Kazancı göreve yeni başlamış hekim gibi, ciddi, titiz ve başarılı.
Teşekkürler, Emeği geçen herkese, Teşekkürler bu topluluğun baş mühendisi ! Yaşar Kaltakcı’ya
Bu kadar güzel Müzik ziyafetini sunan bu topluluğun çalışma yerinin olmaması biz Konyalıların büyük ayıbı. Onun içinde bir Konyalı olarak bu topluluktan özür diliyorum.
ve belediyelerimize seslenmek istiyorum. Lütfen, sadece çalışmak için bir yer.
Artık bu tür konserler Sultan veled salonlarına sığmıyor. Yarım saat önce salona girdim yer bulamadım, birazda bizlerin bencilliğinden onlarca kişi geri dönmek zorunda kaldı. (bir hanımefendi oturmuş yanına 10 kişilik yer REZERVE leri yapılmış) bu saçmalıktan da ders almamız gerekir
19 Mayıs’a Milli Eğitim darbesi mi?
Bayram yada Şenlik kulağa çok hoş geliyor. Türkiye’de yaşayan herkes o günleri iple çekiyor. ve bu özel günlerde herkes çok mutlu. Ancak birileri çıkıyor insanlara yol gösteriyor, insanları yönlendirmeye çalışıyor. İnsanların bayramını yada şenliğini istedikleri gibi kutlamasına müsaade edilmiyor.
Buda yetmiyor, yıllardır “Nazi Almanya’sı Stadyum törenlerini” çağrıştıran törenlerin kopyasını ülkemizde uygulatılıyor. İnsanlar böyle tören nerden çıktı diye sorması gerekirken, bunu soranlar dışlanıyor ve rejim düşmanı ilan ediliyorlardı. Bugün bile, bu saçmalığı görenlere karşı, bir bardak suda kıyamet koparıyorlar. Herkes şunu anlaması gerekir, hiç kimse bizim değerlerimizi değiştiremez değiştirmeyi teklif dahi edemez. Değerler ayrıdır değerlerin kutlanış şekli ayrıdır bununda birbirinden ayırt edilmesi gerekir.
30 yılı aşkın eğitim camiasının içindeyim, “Bu törenlere hem katıldım, hem katılın dedim, hem de organize ettim” Tüm şenliklerde “Naylon jarse” miydi neydi adı; İnsanın sosyal hayatta hiç giymediği, insanın teniyle bütünleşmeyen elbiseler giydirirdik çocuklara. Bacak kısımları lastikli dar mayolar, aynı malzemeden mini mini etekler. Bazı öğrencilere portakal rengi, bazılarına yeşil, bazılarına siyah, renkli elbiseleri giydirir ve elleri bir oraya sallamayı bir buraya sallamayı marifet sayardık.
Gençlerin nefret ettikleri kıyafetleri giydirmek, onlara bol marşlı, bol türkülü, bol Rimsky - Korsakov’lu ve hatta Debussy’li o hantal, bitmek bilmez akrobasi provaları yaptırmak, en az iki ay boyunca Allah’ın her günü, şu bacağını şöyle kaldıracaksın, yada böyle kaldıracaksın nidalarıyla, dik duruşlu kızgın öğretmen olmayı marifet sayardık.
Sadece bunlar mı?
Şenlik günlerinde tören yerlerinde ki sayıyı çoğaltmak için tüm öğrencileri okullara toplar yoklamalar yapardık, törene katılmama suçu işleyenlere cezalar verirdik. Yetmedi İmam hatip liselerinde okuyan tesettürlü kız öğrencilere mine etek giydirip törenlere çıkarmak isterdik. Yetmedi Tüm Öğretmenleri tören günlerinde Rusya’nın insanları kızıl meydanda topladığı gibi Stada toplar, yoklamalar yapar gelmeyenlere disiplin cezaları verirdik.
Bir 19 Mayıs günü yoklama yaptığı sınıfların mevcudunu Tam gösterdiği için öğretmenleri odamıza çağırır, önce azarlar, hıncımızı alamaz, sonrada şikayet eder ceza almasını sağlardık.
Milli eğitim Bakanlığı okullara gönderdiği yazılarla artık bunların olmayacağını söylemiş. Bununla da en büyük tabuyu yıkmış. Artık öğrenciler saçma sapan o palyaço kıyafetlerini giymeyeceklermiş, Artık öğrenciler İki ay boyunca Fizikten, Kimyadan, Tarihten, Coğrafyadan, Edebiyattan uzak olmayacaklarmış. Artık gençler her 19 Mayıslarda askeri ve mülki erkanın önüne çıkarak birbirinin sırtına binerek Nazi Almanya sının ve Hitlerin ruhunu Şad etmeyeceklermiş. Yada törenlere insanlar zorla toparlanıp programlara götürülmeyeceklermiş.
Yıllarca bu tiyatroda Rol almış biri olarak bu değişiklikten dolayı Milli Eğitim bakanlığını gönülden kutluyorum.
Bu uygulamayla gençliğin en büyük darbeyi yediğini geleceğin karardığını Cumhuriyetin çatırdadığını savunanlara da güler geçerim.
Peki bu yapılanlar 19 Mayısa Milli Eğitim darbesi mi? Darbenin ne demek olduğunu bilmeyenlere göre evet.
İki tespit, bir sonuç
Yıl 26 Ekim 1994 Başbakan Tansu Çiller, Tunceli’den kendisini ziyarete gelen muhtarlar, Askerlerin köylerini yaktığından, helikopterlerin de onları desteklediğinden şikâyet edince. Günün başbakanı ne diyordu “Devletin köy yaktığını gözümle görsem inanmam. Her gördüğünüz helikopteri bizim sanmayın canım. PKK helikopteri olabilir. Hatta Rus, Afgan veya Ermeni helikopteri de olabilir.”
Tansu Çillerden 18 yıl sonra devletin uçakları sınırda Terörist zannederek kendi halkını bombaladı. Bu sefer de “istihbaratı verenler, devletin adamları olamaz, PKK’lı olabilir, Amerikalı olabilir beklide İsrail olabilir” dediler. Değişen pek fazla bir şey yok zannedersem.
Son günlerde Uludere olayı gündemden düştü. Bazılarının savunduğu gibi bu olayı gündemden düşürmek için mi sayın Başbuğ’u tutukladılar acaba?
Sayın Başbuğ’a iki yıldır soru bile sorulmazken, ne oldu da biranda sayın savcı davet çıkardı. Savcı daveti Uludere’den önce mi yoksa sonra mı yaptı? bunu herkes gibi bende bilmek isterdim. Çünkü emir-komuta zinciri içinde hazırlandığı belli olan darbe planları yüzünden, emir kulları yıllardır hapiste yatarken, emir verenlerin gecikmesinin sebebini anlamak istiyorum.
Sayın Başbuğun tutuklanmasında anlamadığım ancak bilmek istediğim başka bir konu da; Bu tutuklamadan Cumhurbaşkanı rahatsız, Başbakan rahatsız, Adalet bakanı rahatsız, muhalefet rahatsız, Avrupa rahatsız, köşe yazarların büyük bölümü rahatsız, peki kim mutlu dersiniz?
Bazılarının yazdığı gibi CEMAAT mı mutlu?
Yok canım o kadarda değil. Burada benim söyleyeceğim, sayın Başbuğ içerde tutuklu ise; Yaşar Büyükanıt, Çevik Bir, Çiller çifti ve Mehmet Ağar gibi önemli isimler neredeler…