Ahmedinejad’ın Tezi ve Türkiye

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad İsrail ile ilgili açıklamalarında, beklentilerin aksine dozu arttırmaya devam ediyor. Devrim sonrası İmam Humeyni’nin söylemine yakın söylemlerle başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerini de panikleten teklifler öne sürüyor. İsrail’le ilgili coğrafyadan silinmesi teklifinin refleks bir teklif olduğunu zannedenleri yanıltırcasına yeni teklifler öne sürüyor.  Temelde İran’a karşı saldırı hesabı içinde olan İsrail’in gündem oluşturmasına fırsat vermeden gündemi farklı cenahlara çekmek gibi gözüken bu teklifler özü itibariyle var olan bir sorununun tespitini müşahhas hale getirmek anlamına geliyor. Çünkü İsrail’in öngördüğü politikalar, Ortadoğu ülkelerinin tamamı, bizim de coğrafyamızın bir kısmı için yok oluş ve kölelik politikalarıdır. İran Cumhurbaşkanı’nın bu anlamdaki çıkışı, Arap Birliği’nin menfaatlerini de gözeterek yapılmış bir çıkış olup bununla ilgili ön adımı da atmıştır.

Filistin meselesi Müslüman olduğunu iddia eden hiç kimsenin duyarsız kalamayacağı bir meseledir. Sorun Filistin halkı açısından derinleşmiş, çözümü de gecikmiş bir sorundur. Ama meseleye İsrail’in bakışı,  Filistin meselesinin çok ötesinde bir bakıştır. İsrail Irak’a yığınak yapmış ABD askerleri ile Filistin topraklarının çok ötesinde çözümler istemektedir. Görülmesi gereken şey, İsrail ile ABD’nin hangi düzeyde bir işbirliği ile hangi niyetler taşıdıklarıdır. Diğer görülmesi gereken şey de, Kuzey Irak’ta kurulan, İran’ı ve Türkiye’yi de ilgilendiren yapay Kürt devletinin İsrail için hangi anlama geldiğidir. Ahmedinejad muhtemelen bizim irtica saplantılarından ve İsrail hayranlığından dolayı göremediğimiz şeyi görmüş, Ortadoğu ve Türkiye lehine dillendiren bir isim olmuştur. Bu söylemin arkasında durmak Ahmedinejad ve İran’ın arkasında durmak anlamına gelmez. Çünkü ulusal menfaatlerimizin çakıştığı söylemler kimden gelirse gelsin sahip çıkılması destek verilmesi gereken söylemlerdir. Devlet olarak, halka rağmen Filistin meselesine duyarsız kalabilirsiniz. Bu sizin sorununuz. Ama devlet olarak bekanızı darbeleyecek bir sürece sırf  İran dillendiriyor diye kayıtsız kalamazsınız. Hem Ortadoğu ülkelerinin hem de Türkiye’nin bu konuda en az Rusya kadar aktif ve bir o kadar da dirençli olması gerekir.

Türkiye, uçurtma bir adamın kurduğu örgütle on beş yıldır yüzlerce milyar dolar harcayarak savaştı. Süreç, sorunun bölgesel sahipleri ile kurulmayan diyalogdan dolayı Kuzey Irak’ta Kürt devleti ile bitti. Bundan ders almadığımız belli ki yeni dönemde de bölgenin sahipleri ile diyalogdan kaçınıyoruz. Soçi’de, Bush’la Samsun’da Tayyip’le buluşan Rus lider Tahran’a da füze satmaktan geri durmuyor. Çünkü bölgesel dengeler onların Tahran’la ilişki kurmalarının mutlak olduğunu emrediyor. Bu dengelerin dışına çıkıp bölge dışı güçlere teslim olmak onlar için de yok olmak anlamına gelecektir. Sizin dışınızda sizinle ilgili bir programın size rağmen devam etmesi, sizin kayıtsızlığınızla birleşirse tamiri mümkün olmayan sonuçlar doğurur.  İsrail, İran için olduğu kadar, Türkiye için de tehlikedir. Ortadoğu ülkeleri ise bu tehlikenin göbeğinde tehlikenin sonuçlarından kaçınılması mümkün olmayan etkiler alacak ülkelerdir. Türkiye devlet yönetme geleneği açısından geçmişi derin bir ülkedir. Değişen rejimlere rağmen yüzyıllardır süren bir yönetme geleneğine sahip. Bu geleneğin tecrübesini inanç defanslarından dolayı görmezden gelemez. Bu anlamda İran’ın da bir o kadar mazisi vardır. Devlet yönetiminde kolektif aklın işlediğini zannettiğimiz İran, bu kaygıları ile hezeyan üreten bir ülke olamaz. Sonuçlarının bizi de içine alacağından şüphe olmayan bir tehlikeden bahsediyorlar. Ve bu tehlike en az onlar kadar bizi de ilgilendiriyor.

PKK’nın da Kuzey Irak’ta kurulan Kürt oluşumun da kimler tarafından desteklendiğini artık hepimiz görebiliyoruz. Suriye’yi PKK konusunda kullananlar bu gün Suriye’nin ipini çekiyorlar. Dün bizim aşiret görüntüsü ile fotoğrafladıklarımız, bu gün oval ofiste başkan sıfatları ile karşılanmaktadır. Geçmişe yönelik hayıflanmalar ancak saçımızı ağartır. Yeni hayıflanmalardan uzak kalabilmekte kimden gelirse gelsin ulusal menfaatlerimizde ince taktiklerle fırsatçı siyasetler izlemektir. Yetmiş milyonun menfaatinin kesiştiğine inandığımız menfaatler kimin menfaati olursa olsun destek vermek gerekir. Bu içimizdeki saplantılı birey ve grupların engelleme çalışmalarına rağmen gerçekleşmesi gereken bir durumdur. Binlerce insan kaybeden, yüzlerce milyar dolar harcayan ama halen terör sorununu çözemeyen bir ülke durumundaki Türkiye, bu ve benzeri sorunların çözümü için eski reçetelerin dışında bir reçete kullanmak zorundadır. Devletler için yirmi yıl uzun bir süredir. İsrail ve ABD bizim yirmi yılımızı çalmış. Kabili kıyas olmayan birikimlerimiz PKK belası ile yok edilmiştir. Bu konuda bizim onlarla ortak bir menfaatimizin olamayacağı açıktır. İran ve Ahmedinejad, coğrafyamızın menfaatlerini dillendirmekte, Irak’ta sonuç almaktan aciz ABD ve uzantısı İsrail’in bölgeden el çekmesini öngören tezler ileri sürmektedir. Bu tezin galip gelmesi, bizim de galip gelmemiz anlamı taşımaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum