Doç. Dr. Murat Kayacan

Doç. Dr. Murat Kayacan

“Ailemiz” ifadesinin Kur’an’daki Bağlamı

Aile, akrabalık ilişkisiyle bir araya gelenlerin oluşturdukları topluluktur. Sadece karı-koca ve çocuklardan meydana gelen aileye “çekirdek”,  bir aile reisinin başkanlığında eş, çocuk, torun, gelin, damat, amca, dayı, hala ve teyzelerden oluşan aileye de “büyük aile” denilmektedir. Bu yazıda ele alınacak sorunsal, bir surenin iki ayetinde ehlenâ (Yûsuf 12/65, 88) bir surenin bir ayetinde de ehlinâ (Tûr 52/26) şeklinde ve toplam üç defa geçen “ailemiz” ifadesinin anlam çerçevesini ortaya koymaktır. Ayetlerin içlerinde bulunduğu surelerin kronolojisine dikkat edilerek değerlendirilecek konu, klasik ve modern dönem yorumların ışığında ve tematik bir yaklaşımla analiz edilecektir.  Amacımız “Kur’an’da aile”nin doğru anlaşılmasına ve ilişkili kelimeler üzerine yapılacak daha kapsamlı çalışmalara katkı sunmaktır.

Hz. Ya‘kūb’un oğulları, ticaret için Mısır’a gidip döndüklerinde getirdikleri yükleri henüz indirmeden Yûsuf’un baba bir kardeşi Bünyamin’i de Mısır’a götürebilmek için babalarını iknaya çalıştı. Hz. Yûsuf, onun getirilmesini şart koşmuştu (Yûsuf 12/63). Hz. Ya‘kūb, Yûsuf gibi Bünyamin’i de kaybedecekleri endişesini oğullarına dile getirdi (Yûsuf 12/64). Bunun ardından Kur'an, Hz. Ya‘kūb’un oğullarının -babaları da yanlarındayken- ne yaptıklarını şöyle betimler: “Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: Ey babamız! Daha ne istiyoruz? İşte sermayemiz de bize geri verilmiş. (Onunla yine)  ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız; çünkü bu az bir miktardır.” (Yûsuf 12/65). Oğullar, Bünyamın konusunda Ya‘kūb’u ikna etmeye çalışırken dünyevi kazançları gündeme getirmektedir. Onlar “Daha ne istiyoruz (mâ nebġî)?” derlerken sermayelerinin kendilerine iade edildiğini gördüklerinde sevindiklerini belirtmiş olmaktadırlar. Bu ifade, Arapçada “Bir şey istemiyoruz (mâ nebġî).” şeklinde de anlaşılabilir. Bu durumda “Baba, senden sadece Bünyamin’i yanımızda götürmemize izin vermeni istiyoruz. Bunun dışında bir isteğimiz yok.” demiş olurlar. Ayetteki “çünkü bu  az bir miktardır (keylun yesîr)” ifadesi, Bünyamin ile birlikte Mısır’dan erzak almaya gitme şartının daha fazla rızık temini için kolay bir şart olduğu anlamında olabileceği gibi Mısır dönüşü getirdiklerinin kendilerine yetmeyeceği manasında da olabilir. Bu ifadeyi Hz. Ya‘kūb’un söylediği varsayılırsa o zaman da “Biraz daha fazla erzak için Bünyamin’i tehlikeye atmak uygun olmaz.” gibi bir şey kastedilmiş olur.

Hz. Ya‘kūb’un oğulları Mısır’a gitti ve Hz. Yûsuf’un huzuruna çıktı: “Yûsuf'un yanına girdiklerinde dediler ki: Ey aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah, sadaka verenleri ödüllendirir.” (Yûsuf 12/88). Ayetteki “Bizi ve ailemizi kıtlık bastı.” ifadesinden yola çıkarak insanların zorluk zamanlarında kendilerine yardımcı olabilecek kimselere  hallerinden söz edip çare aramalarının normal olduğu söylenebilir; ancak meseleyi Allah’a isyan boyutuna taşımak doğru değildir, sabırlı olmak gerekir. Yûsuf’un kardeşlerinin gündeme getirdikleri sıkıntılar, onun şefkat duygularını harekete geçirmeye yönelikti. Bu tutumları etkili de oldu (Yûsuf 12/89-90). Hz. Ya‘kūb’un oğullarının “Allah sadaka verenleri ödüllendirir.” yerine “Allah sadaka verirsen seni ödüllendirir.” dememeleri, Hz. Yûsuf’un Müslüman olmadığını düşündüklerini ancak bir yandan da onu İslam’a yönlendirmek istediklerini akla getirmektedir. İstedikleri bağış, kendilerine bol erzak vermesi, iyi davranılması olabileceği gibi alıkonulan kardeşlerinin serbest bırakılması da olabilir. Bu son anlam esas alındığında önce kendilerinin maddi açıdan acındırdıkları, kardeşlerinin serbest bırakılması talebini sonraya bıraktıkları söylenebilir.

Takvalı bir aile hayatına sahip olmak, cennet yolcularından olmak demektir. Cennetliklerin diyalogları buna işaret eder: “Derler ki: Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile korkardık.” (et-Tûr 52/26). Ayetten anlaşılan şey, cennetliklerin aile yaşamlarında Allah’a isyandan, imanlarını kaybetmekten ve kötü akıbetten korkup ahirette zarar görmemek için gerekli tedbirleri aldıklarıdır. Onlar dünyadayken aile bireylerinin birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ettikleri, iyiliği emredip kötülükten alıkoymuşlardır. Dünyada insan, öncelikle ailesinin maslahatını gözetir. Bu maslahatı gerçekleştirirken ilişkiler kulluk bilinciyle şekillenirse peşinden kurtuluş gelir. Aksi takdirde aile, ilahi rahmetten uzaklaştırıcı bir rol oynar. Aile ortamı, insanın belki de kendisini en çok güvende hissettiği yerdir. Aile (ehl) geniş anlamda düşünülürse eşler ve çocukların yanında akrabalar ve dostlar da bu kapsama girer. Öyle bir ortamda akıbeti konusunda endişelenen insan o kulluk bilinciyle başka ortamlarda daha çok Allah’tan korkar.

Görüldüğü gibi “ailemiz” ifadesinin yer aldığı ayetlerde ailenin geçimini sağlamanın önemine ve değerine, bağışta bulunmanın Allah tarafından ödüllendirileceğine, cennetliklerin aile hayatlarının dünyada takva üzerine kurulu olduğuna işaret edilmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.