Mustafa Yiğit
Akil adamlar ya da Samuray’ı kim öldürdü?
Akil adamlar ya da Samuray’ı kim öldürdü?
Akil adamlar, akil insanlar meselesi gündeme geldiğinden bu yana aklıma takılan şey, bu adamlar ne yapacak? Bu soruyu sorarken bununla ilgili araştırmalar yaparken karşıma edebiyat ve sanatta bir yöntem çıktı. Ve bu yöntem benim soruma da cevap vermiş oldu.
Filmlerde, romanlarda bazen edebiyatçı, yönetmen “aldatıcı anlatıcılar” yöntemini kullanıyorlar. Bu yöntemin seçilmesinin en başlıca neden seyirci ve okuyucuyu kandırmak. Hikayenin umulanın dışında bir sonla biteceğini saklamak için, kurgucu okuyucunun ya da izleyicinin dikkatini başka yöne çekmek, hikayenin gerçek örgüsünün hemen anlaşılmamasını sağlamak amacıyla devreye “ aldatıcı anlatıcı”ları sokuyor.
Son zamanlarda gündemde olan bu “akil insanlar” meselesini, bu süreci ünlü Japon yönetmen Akhiro Kurusova’nın 1950 yılında çektiği ”Raşomon” filmdeki “aldatıcı anlatıcı”lar modunda rahat bir şekilde görebiliyorsunuz. Kurusova’nın bu filminde hikaye birçok farklı anlatıcı tarafından anlatılır. Filmde biri oduncu, diğeri halktan, sonuncusu da Budist rahibi olan üç üzgün görünüşlü adam vardır. Bunlar bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan kaçarak Raşoman adlı 'şehir kapısı'nın altına sığınırlar ve burada cinayet ve ırza geçme suçundan yargılananan bir haydut hakkında konuşmaya başlarlar ve olaylar geriye dönüşlerle (flashback) anlatılır.
Bu anlatıcıların herbiri olayları kendi açılarından ya da kendi çıkarlarına göre anlatır. Bazısı anlattığı hikayede çaldığı eşyayı saptırırken bazısı ezilen gururundan dolayı hikayeyi kendini şereflendirecek şekilde anlatır.
Bu anlatım tarzına Karl G. Heider “Raşomon etkisi” diyor.
Tıpkı şu günlerde yaşadığımız terör örgütüyle oturulan müzakere masasının, gazete köşelerinde, televizyon kanallarında bir kısım medya tarafından gerçekleri örtmek için “akil adamlar” yoluyla aklanmaya çalışıldığı gibi. Milletin bu akil adamlar hakkındaki genel kanaati, halkın gerçek hikayeyi öğrenmesine engel olmak için, millet kavramından, vatan kavramından, mukaddes kavramlardan milliyet duygusundan uzak, bölücüler, eski Marksistler, yeni liberaller, sözde muhafazakarlar, köşe yazarları, televizyon yorumcuları, sözde kanaat önderlerinin akil adamlar adı altında “aldatıcı anlatıcı” rolüne soyunduğudur.
Millet, bu akil adamların büyük bir kısmından memnun değildir.
Bu akil adam olarak ortaya atılanların bazılarının daha önce vermiş oldukları röportajlar, söyledikleri, milletin değerlerine aykırı olduğu gibi, tarafsız da değildir. Yine bazı akil adamların Soros vari yapılanmaların içinde yer alması, terör örgütüne ait olduğu ileri sürülen kuruluşlarda konferanslar vermiş olmaları bu güvenilmezlik katsayısını daha da arttırmaktadır.
Bu akil adamlardan bazıları PKK'lılar için 'şehit' sözünü kullanmış, “Kürt başka PKK başka şeklinde bir ayrım söz konusu değildir, PKK'lılar neden kardeşimiz olmasın. PKK bir Kürt partisidir" diyerek Kürtlerle PKK’yı aynı kefeye koymuş, “Devletten ordudan yana değil de dağdaki Kürtle birlikte yaşamak isterim" diyerek ayrılıkçı tohumlar ekmekten kaçınmamış, “Bir şehit tutturdular gidiyorlar. Ne şehidi Allah aşkına" diyerek şehitlere hakaret etmiş, "Türk bayrağının adı değişmeli" şeklinde sözler söyleyerek Türklükle problemli olduğunu ilan etmiş, “İnanmıyorum, ben Müslüman değilim” şeklindeki sözleriyle Müslümanlıkla, İslam’la problemli olduğunu ifade etmiş. Akil adamların yukarıda bahsettiğim sözleri, özellikleri bu sorunun daha da karmaşık bir hal alması için yeterince kaygı yaratmıyor mu? Millet nezdinde sicili hiç de iyi olmayan bazı isimlerin bu akil adamlar listesinde olması sürecin masumiyet karinesini gittikçe zayıflatmakta, sürecin öyle masum bir süreç olmadığına dair algıyı daha da güçlendirmektedir. Millet bu sürecin gerçekte neye hizmet ettiğini, bu hikayenin sonunda ne olacağını gerçekten merak ediyor. Millet, akil adamlardan asıl hikayeyi öğrenmek istiyor. Samuray gerçekte nasıl öldürüldü? Millet bunu öğrenmek istiyor.