Prof. Dr. Ali Akpınar
Türklük-Kürtlük ne demek var mı dinde yeri?
Türklük-Kürtlük ne demek var mı dinde yeri?
Yüce Rabbimiz, dillerin ve renklerin farklılığını ayetlerinden sayıyor:
Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır. (30 Rûm 22)
İnsanlık, bugün bu ayeti anlayabilseydi, etnik ayrımcılık sebebiyle birbiriyle savaşır mıydı? Dillerinin ve etnik farklılıklarını Yüce Yaratıcının ayetleri olarak görebilseydi, onları bir ayet olarak okuyabilseydi, birbirini aşağılayabilir miydi? Beyazı, siyahtan ayrı ve üstün görebilir miydi? Herhangi bir ırkı üstün ırk, ayrıcalıklı ırk olarak görebilir miydi?
Onun için bir kez daha diyoruz ki bizim kültürümüz, renkleri, dilleri, cinsiyetleri ne olursa olsun tüm insanları tarağın dişleri gibi eşit görür. Zira üstünlük ancak takva iledir. Yani kim, Yüce Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirirse o kişi üstün ve değerlidir Allah katında. Yoksa insanın kendi iradesiyle belirlemediği şeyler üstünlük ve ayrıcalık sebebi olamaz asla.
Evet insan, ırkını kendisi seçmiyor, ana dilini kendisi seçmiyor, cinsiyetini kendisi seçmiyor, boyunun uzunluğunu ve kısalığını kendisi seçmiyor, kafatasının şeklini kendisi seçmiyor… Kendi iradesiyle seçmediği şeyler ise asla üstünlük ve yergi sebebi olamaz. Durum böyle olunca bir kimse iradesiyle sahiplenmediği, tamamen Yüce Rabbin belirlediği şeylerle nasıl övünür, bunları nasıl üstünlük sebebi olarak görür. Ya da bir insan kendisinin seçmediği, tamamen Yüce Yaratıcının belirlediği bir konu da nasıl aşağılanabilir, hor görülebilir?!
Onun için hangi ırktan olursak olalım hem kendi ırkımızı, hem de diğer ırkları ve dilleri, bize Yüce Allah’ın erişilmez kudretini hatırlatan ayetleri olarak görmeli ve ayete saygı duyar gibi onlara saygı duymalı. Başka bir deyişle Türklüğü, Araplığı, Acemliği birer ayet olarak okumalıyız.
Bütün bu hatırlatmalardan sonra Mehmet Âkif’in, ırkçılık belasıyla güzelim Balkan illerini kaybetmemize sebep olan savaşların ardından yaptığı şu tarihi uyarıları bir kez daha okuyalım. Şâir hem de mensup olduğu kendi ırkını başa koyarak uyarısını yapıyor. Aslında hepimiz, aynı bakış açısıyla kendi ırkı üzerinden bu dizeleri okumalıdır:
"Üç beyinsiz kafanın derdine üç milyon halk,
Bak nasıl doğranıyor? Kalk baba kabrinden kalk!
***
Hani milliyetin İslam idi. Kavmiyet ne?
Sarılıp sımsıkı duysaydın a. Milliyetine.
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri?
Küfrolur, başka değil, kavmini sürmek ileri.
Arabın Türk'e; Lazın Çerkez'e, yahut Kürd'e,
Acemin Çinliye rüchanı mı varmış? Nerde!
Müslümanlıkta "anasır" mı olurmuş ne gezer,
Fikr-i kavmiyeti telin ediyor peygamber.
***
Artık ey millet-i merhume, sabah oldu uyan,
Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü,
Dinle Peygamber-i zişanın ilahi sözünü.
Türk Arapsız yaşamaz. Kim ki yaşar der delidir.
Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir.
Veriniz başbaşa zira sonu hüsranı-mübin,
Ne hükümet kalıyor ortada, billahi ne din.
***
Bunu benden duyunuz, ben ki bir Arnavudum
Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum."
(Safahat, Üçüncü kitap (Hakkın Sesleri) 1913)