Seyit Küçükbezirci
Akşehir'den Başlayan"Ya İstiklal, Ya Ölüm Yürüyüşü"
AKŞEHİR’DEN İZMİR’E; “YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM YÜRÜYÜŞÜ”
“GALİB ET, ÇÜNKÜ BU SON ORDUSUDUR İSLAMIN”
“BATI CEPHESİ” KURULMADAN ÖNCE AKŞEHİR’DE VAZİYET:
“Kurtuluş Savaşı” öncesinde, Ilgın’da yaşayan, 1904 doğumlu,Osman Hayri Özdemir henüz on altı yaşlarındadır. Birinci dünya savaşı sonrası Osmanlı Ordusu’nun içine düştüğü acıklı durum Ilgın’da da bütün acı gerçekliği ile ortadadır…
Maliyeci, değerli araştırmacı, tarihçi Osman Hayri Özdemir, o günleri, 1965’de yayınladığı“Zamane ve Tarih” adlı kitabında şöyle anlatır:
“Ben Balkan savaşını çok acıklı şekilde Ilgına gelen muhacirlerden bilirim. Birinci cihan savaşımda Çanakkale’den Konya’ya sevk edilen ve kırk kişilik vagonlara birbiri üstüne doldurulan yaralılarımızdan tanırım, istiklâl savaşı sırasında ise 15 – 16 yaşında idim. Yani olan ve vücût bulan hadiselere az çok vâkıf olan bir vatandaşım, aynı zamanda da bir Türküm, her fırsat buldukça da daima gördüklerimi, duyduklarımı anlatırım. Size de anlatayım.
İstiklâl savaşı sırasında Ilgında bir depo alayı vardı, fakat bu asker alayına bir askeri alay, denemezdi. Çünkü elbiseleri tamamen evlerinden getirdikleri elbiselerdi. Olmayanlara da çuldan çabutdan veya posteki parçalarından dikilmiş elbise vermişlerdi. Fotin yerine ‘üzerine deriler çakılmış nalinler verilmişti, bunun içinde toplu yürüyüşlerde ayakkabılarının takırtısı sokakları doldururdu.
Her yemek zamanında işte bu askere bir çorba bile verilmezdi. Birer avuç buğday verilir onlarda, kavurarak yerlerdi. Bir asker olmalarına rağmen hiç birinin elinde silah, belinde de kasatura fişenk yoktu. Hâlâda aklımda bizim (af buyrulsun) ahırda işte bu alaydan (13) adet asker yatar kalkarlardı. Başlarında da Karapınarh İbrahim adında ancak ona kadar sayabilen bir çavuş, vardı. Hatta bu çavuşa ( Ababullah ) çavuş derlerdi. Çünkü her konuşma sırasında (Ababxullahdan böyle) demek âdetindeydi
Bu 13 erinde, iğnesi kırık, fişengi olmayan bir tüfekleri vardı ki kapıdaki nöbetçinin elindeydi. Yine bizim evin bir odasında bu depo alayından (4) subay vardı, bunlarında ellerinde (Üç fişengi olan bir tabancaları) vardı. Üstleri başları da aynen ötekiler gibiydi”
v. “BATI CEPHESİ” KURULDUKTAN SONRAVAZİYET:
23 Ağustos 1921 günü başlayan, 13 Eylül 1921’e kadar devam eden “Sakarya Meydan Muharebesi”, dünyanın en uzun “Meydan Muharebelerinden” biridir; 22 gün 22 gece sürmüştür… Düşman tamamen Sakarya’nın batısına atılmış, Türk Ordusu “Kat’i bir Meydan Muharebesi” daha vermek için “Sakarya’nın Doğusu”na çekilmiştir… 1 Kasım 1921’de, Batı Cephesi Karargâhı “Konya Toprağı” Akşehir’dedir.
Akşehir’de “9 AY 10 GÜNLÜK BİR HAZIRLIK” BAŞLAMIŞTIR… Hazırlıklar bitirilince “Ya İstiklal, ya ölüm” kararı ile “Akşehir üstünden İzmir’e doğru” bir taarruz başlayacaktır.
“CEPHE” EN GÜVENDİĞİ ŞEHİR KONYA’YA SIRTINI YASLAMIŞTIR… “KURTULUŞ ORDULARININ BAŞKOMUTANI” GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN BİR AYAĞI KONYADA’DIR.
Gazi Mustafa Kemal’in on üç Konya ziyaretinin üçü tam “Kurtuluş Savaşı” içindedir.
1-2 Nisan 1922’de; 24-27 Nisan 1922’de; Büyük Taarruzdan beş gün önce 19-20 Ağustos 1922’de Konya’dadır… Son gelişi herkesten gizlicedir, “Büyük Taarruz”un arifesidir… 20 Ağustos sabahı Konya’da dinlendiği evden cepheye gitmek için ayrılmıştır. Tuzgölü üzerinden Şuhut’a yola çıkmıştır.
1 Kasım 1921 ile 24 Ağustos 1922’de arasındaki 9 AY, 10 GÜN içinde “Ya İstiklal, ya ölüm Savaşı”nı verecek Türk Orduları hazırdır.
Akşehir’de “Batı Cephesi Karargâhı” emrinde, Türk milletinin “mübarek” mal ve can fedakârlıkları ile meydana getirilen “Ordu” şöyledir:
-18 piyade tümeni
-5 süvari tümeni
-8659 subay, 199 bin 283 er
-100 bin 352 piyade tüfeği; 2025 hafif makinalı tüfek,
-839 ağır makinalı tüfek, 323 top,
-5282 kılıç, 198 kamyon, 33 otomobil ve ambulans.
v. 24 AĞUSTOS, AKŞEHİR’DEN HAREKET; 25 TEMMUZ ŞUHUT’A İNTİKAL; 30 AĞUSTOS “BÜYÜK TAARRUZ”:
v. “AKŞEHİR BATI CEPHESİ KARARGÂHI”NDAN “MÜBAREK ORDU”NUN UĞURLANIŞI:
Akşehir, tarihinin en heyecanlı gününü yaşıyordu. Erkenden Akşehir-Afyon yolu üzerindeki bütün binaların damlan ve sokak başlan; Gazi Başkumandanı, Büyük Erkân-ı Harbiye Reisi'ni ve 9 ay 10 gündür misafir ettikleri Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'yı uğurlayacak, selametleyecek ve alkışlayacak olanlarla dolmuştu. Karargâh Binası'nm önüne heyecanlı bir kalabalık gelmişti. Bütün büyük misafirler birer birer Akşehir'i terk ettiler. Nihayet Garp Cephesi Komutam İsmet Paşa'nın otomobili karargâh binası önüne yanaştı. Aşağıya inen İsmet Paşa alkışlar arasında otomobiline bindi, yanına Erkân-ı Harbiye Reisi Asım Bey"i de aldı. Otomobil gözyaşlan, alkışlar ve dualar arasında uzaklaştı. ... Biraz sonra minarelerde verilen Es-salalann yankılan yaslı ve hüzünlü şehrin üstünde gözle görülmeyen fakat sezilen bir başka tül serpiyordu (Konyalı, 1945:718). Sessizliğe gömülen Akşehir, büyük zaferin müjdesini ve Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki askerlerin dönüşünü bekliyordu.
“Dönüşünü bekliyor
Kızıl saçlı çocuklar
Dönüşünü bekliyor.
Ufuklarda kara bulutlar
Dönüşünü bekliyor.
Ay yıldızlı bayraklar
Dönüşünü bekliyor
Mahşeri yaşamış ordular.
Dönüşünü bekliyor.
Kıvılcım kapmış sevdalar
Akşehir'den dalga dalga
Mermi çeken kağnılar
Yalın ayaklı Ayşe'ler, Fatma'lar
Gözü yaşlı yavrular.
Dönüşünü bekliyor.”
“-Akşehir’in sessiz bekleyişi uzun sürmedi. Bir hafta sonra Akşehir Çarşısı’na hızla giren atlı: “-Savaşı biz kazandık. Zafer bizim. İzmir’e doğru gidiyoruz” diye bağırarak sessizliği bozdu. Nihayet, Akşehir’de dokuz ay on gün beklenen zafer doğmuştu.”
v. YARIN, 26 AĞUSTOS; “BÜYÜK TARRUZ” BAŞKUMANDAN MUSTAFA KEMAL’İN EMRİ İLE BAŞLAYACAK
Dün, (24 Ağustos 1922), Akşehir’den ayrılan “Batı Cephesi karargâhını”; bugün (25 Ağustos 1922), Şuhut’ta… Yarın, 26 Ağustos; “Büyük Taarruz” başlayacak… Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Başkumandanlık Meydan Muharebesi”ni bizzat yönetecek.
YAHYA KEMAL 26 AĞUSTOS ŞİİRİNDE ŞÖYLE DUA EDİYOR:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yârabbi!
Senin uğrunda ölen ordu budur Yârabbi!
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın!