Hikâye İmam-ı Azam’a atfedilir.

Şöyle: Bal yediğinde vücudu rahatsızlanan bir çocuğu İmam-ı Azam Hazretlerine getirirler.

-Üstad, tavsiyen nedir, diye sorarlar...

İmam-ı Azam da “Evladım bugün git kırk gün sonra yine gel” der...

Kırk gün geçtikten sonra çocuk hasta bir şekilde yeniden getirilir.

İmam-ı Azam çocuğa dönerek “Bal yeme” tavsiyesinde bulunur ve çocuk bal yemeyi bırakır.

Çocuğun babası “Üstadım kırk gün önce bunu deseydiniz de biz de bu süre içinde sıkıntı çekmeseydik, çocuk daha önce iyileşseydi ne olurdu?” diye sorar.

İmam-ı Azam’ın sözü günümüz hastalıklarına da şifadır: O gün ben bal yemiştim. Çocuğa “bal yeme” demek için kırk gün vücudumdan balın tesirinin çıkmasını bekledim. Tadı hala damağımda iken çocuğa “bal yeme” demem ne kadar etkili olurdu?

***

Bugünlerde şehir olarak bir yandan ‘Medeniyet Okulu’na gidiyoruz diğer yandan ‘Değerler Eğitimi’ alıyoruz. Ne güzel...

Medeniyet Okulu Projesi kapsamında 320 bin dergi dağıtımı ve 8 bin tiyatro gösterimi yapılacakmış...

Bu işlerin başlangıcı Niyaz Usta İlkokulu’nda yapıldı önceki gün...

***

Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Konya’nın kimliğini, misyonunu, milletimizin değerlerini öğretme çalışması olarak tanımladı Medeniyet Okulu Projesi’ni... Aynı zamanda çocukların vatanını, milletini seven; ülkesi, ailesi, şehri için çalışan insanlar olmasını istediklerini söyledi...

***

Proje kapsamında Konya’nın tüm okullarında, hedef kitle olan sınıfların tamamında 8 ay boyunca her ay bir konu işlenecekmiş.

O konuyla ilgili tiyatro gösterimi yapılacak, dergi dağıtılacak.

Bu çalışmayla öğrencilere milli kültür ve milli kimlik aktarılacak...

Kasım ayı bitiyor... Gazetelerden, şehir panolarından, ekranlardan bir şekilde duyamamış olanlar için yazayım: Kasım ayının konusu cömertlikti.

Sırasıyla Aralık ayında Hoşgörü, Ocak’ta Sevgi, Şubat’ta Dostluk, Mart’ta Ümit, Nisan’da Sabır, Mayıs’ta Dürüstlük, Haziran’da Adalet konuları işlenecek.

***

Ben hem ‘Medeniyet Okulu’nu hem de ‘Değerler Eğitimi’ni önemli buluyorum.

İçtenlikle yapılan her işin meyvesi alınır. Samimi değilseniz, rüzgâra bırakılmış bir ıslık gibidir yaptığınız. O kadar.

***

Konya, onlarca kolu olan bu projelerle Kasım ayında cömertliği şehre anlatmaya çalışırken Fransa’da yaşayan 38 yaşındaki sıva ustası Ali Dal, bu işi ete kemiğe büründürüverdi... Ordulu şehit Astsubay üstçavuş Nejdet Aydoğdu’nun doğacak olan bebeğine dairesini bağışladı.

Tüm ülkeye ‘medeniyet’ ve ‘değer’ dersi verdi.

Kendisi de ağladı, hepimizi de ağlattı...

***

Ali Dal, Fransa’da yaşıyor... Fransa’daki evi kira... Gurbette sıvacılık yapıyor...

Birikimleriyle Eskişehir’de bir evi olmuş.

İçini kendince dayamış-döşemiş...

Pek çok gurbetçi gibi yılda bir, ailesiyle bu eve gelerek vatan özlemi gideriyor...

***

Bundan sonrasını kendisinden dinleyin:

Şehidimizin cenazesinde evini gördüm, gerçekten çok duygulandım. Durulacak gibi değildi. Ailemle konuştum ve Eskişehir'deki evimizi bağışlamaya karar verdik. Zaten senede birkaç günlüğüne gelip kullanıyorduk. Şehit bizim şehidimiz, Allah bize yine verir. Önemli olan böyle zor günlerde birlik ve beraberlik sergilemek.

***

Ali Dal, şehidin baba evinin de dışının sıvasız olduğunu, evin yardımseverler tarafından sıvatılıp onarılmaması halinde Fransa’dan tekrar Ordu’ya gelerek o evi de sıvayacağını belirterek, “Ben kendim sıva ustasıyım, kimse o evi sıvamazsa onun için de geleceğim. Elime alırım malamı gelirim. Ben her zaman yardıma açığım. Şehitlerimizi gurbette de unutmuyoruz. Eğer kimse o evi onarmazsa bizzat Fransa'dan ben gelip onu da sıvayacağım” diyor...

***

İşte çocuklarımıza anlatmaya çalıştığımız şey budur.

Var olandan vermek değil, var olanı verebilmektir cömertlik.

Hani, Nasreddin Hoca; “damdan düşen gelsin” diyor ya...

Bence cömertlikle ilgili programlara Ali Dal davet edilsin...

Cömertliği o anlatsın çocuklarımıza...