ANKARA BAROSU NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

Geçtiğimiz Cuma günü Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın esası Kuran’a dayanan, rutin sayabileceğimiz cuma hutbesinde ‘eşcinselliği ve Luti fiilleri lanetlenmesi’ sonrasında Ankara Barosu’nun öncülüğünde bir kısım kurumlar doğrudan islamı hedef alan, sokağı ve şiddeti çağrışımları yapan zehir bir bildiri yayınladı.

Tabi beklendiği/kurgulandığı gibi kamuoyunda büyük bir infiale neden oldu.

Kritik soru; Ankara Barosu öncülüğünde bir kısım Kurumlar toplumu infiale sevk eden böyle bir bildiriye, böyle bir konjukturde niye imza attı?

Ultra-Seküler Ulusalcı, siyasal bürokratik etkinliği olan Ankara Barosu gibi saygın bir yapı nasıl olur da LGBT gibi küresel kirli bağlantıları olan  bir lobinin tetikçiliğine soyunur?

Ankara Barosu, geçmişinde de tartışma üreten infial oluşturan çoğu siyasal içeriğe haiz bildiriler yayınladı. Bu bildiriler, Ankara Barosunun kimliği ile özdeşleşen Ultra-Seküler Ulusalcı reflekslerin tezahürü idi. Ancak son bildiri bunlardan çok farklı.

Ultra-Seküler Ulusalcı Ankara Barosu, Türkiye’nin en üst dini otoritesi  Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ı hedef alan bildirisini LGBT’nin hepimizin bildiği kumpasların sonucu mecburiyetten imzalamadı ise Ankara Barosu imzaladıkları bu bildiri ile Yeni Dünya Düzeni dizaynörü Küreselci Baronların emrine girdiklerini deklare etmiş olmaktadır.

Ulusalcı Ankara Barosunu Küresel Emperyalizmin emrine sokan güç…

Oyun yeniden kuruluyor…

Küresel Tek Dünya Devletinin müesses nizamı  ‘Yeni Dünya Düzeni’  için yukarıdan aşağıya bir dizayn ile yeni bir toplumsal yapı ve bu yapının atomu yeni insanını yaratması(!) gerekiyor. Yeni insanın yeni kimliğini kabullenmesinde en önemli engel hafıza üreten, bağlılık üreten aile, vatan, din gibi kutsiyetin tasfiyesi gereklidir.

İlk tasfiye aileden başlandı. Cennette Rabbimizin yarattığı bir kadın ve bir erkekten oluşan aile tipinin önce tek model olması aşındırılmalı ardından farklı aile tiplerinin gündeme getirilmesi gerekiyordu. İlk olarak biyolojik cinsiyetin ‘erkek ve kadın’ kimliği yumuşatıldı.  Geleneksel ailenin kurucu unsuru erkek ve kadın kimliklerinin biyolojik bir zorunluluktan değil toplumsal bir tercihin sonucu oluştuğu tezi üzerinden erkek ve kadın cinsiyet kimliği deforme edilerek erkek olarak ta nitelenebilecek, kadın olarak ta nitelenebilecek ara cinsiyet formlarını yeni insanın kabulü için propaganda mekanizması harekete geçirildi. Bu ara form cinsiyetler üzerinden aile sayılamayacak birliktelikler ‘Yeni Aile’ olarak pazarlanacaktı.

Toplumsal Cinsiyet denen tercihe bağlı edinilmiş cinsiyet, en nihayetinde bir tercihten ibaretti ve tercihler zamana, mekana bağlı olarak değişebilirdi.  Biyolojik cinsiyeti ötekileştiren toplumsal cinsiyeti içselleştirmesi beklenen Yeni İnsan, Yeni Dünya Düzeninin temel yapıtaşıdır. Bu insanın yaratılması için gerekli  psikolojik, sosyolojik ve sözde bilimsel çalışmaları yapma görevi de LGBT Yapılanmalarına verilmiştir. Yani LGBT, Küresel Yeni Dünya Düzeninin kurulması için eski dünyaya ait ne var ise alanı, değerleri, kurumları parçalayan, atomize eden örgütlenmenin adıdır.  

LGBT Yapılanmaları bu süreci 3 aşamalı olarak planlamıştır;

İlk aşamada sinsi bir şekilde özel iletişim kanalları üzerinden çağlar boyunca her toplumda eseri miktarda bulunan marjinal hastalıklı bireyleri örgütlerken, sözde bilimsel ve çağdaşlık argümanları ile cinsiyet yönelimine, kimliğine dair farklılığın  sapıklık değil hastalık olduğu tezi propaganda edilir. Bu aşamada Devleti ve geleneksel güç merkezlerini rahatsız etmemek için ‘LGBT marjinaldir, reklamını yapmayalım,   yok sayalım.’ Propagandası ile zaman kazanılır. Böylelikle LGBT Karşıtı güç merkezlerinin harekete geçmesi engellenir. LGBT Stratejilerine karşı çıkan tek tük kişi ve kurumlar ise itibarsızlaştırılır. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’a yapılan budur.

İkinci aşama Toplumsal Kabul ve Legalleşme aşamasıdır. Öncelikle dernek ve vakıflar üzerinden kurumsal bir çerçeve oluşturulur. Kitlesel yürüyüşler, salon programları ve sözde bilimsel paneller ile toplum LGBT  kavramlarına alıştırılır. Normalleşme, alışma süreci tamamlanırken, farklı evlilik türlerinin yasal statüye kavuşturulması gibi mevzuat düzenlemesi talepleri seslendirilir. Sözde bilimsel çalışmalar ve yayınlar ile cinsiyet kimliğine dair tartışmalar ilk aşamadan farklı olarak hastalık-tercih ikileminde yapılır. Tercih olarak kabulü sağlanmaya çalışılır ve insan hakları, demokrasi söylemi ile bireyin tercihlerine saygı duyulması gerektiği propaganda edilir. İlk aşamada LGBT Hakkında toplumu uyaranlar itibarsızlaştırılıp tasfiye edildiği için, bu aşamada LGBT hakkında kimse konuşmaya cesaret edemez. Az sayıda geleneksel ve dini yapıların itirazları ise konvansiyonel, sosyal medyada oluşturulan LGBT’li yapının süzgecinden geçmesi ve topluma ulaşması artık imkansızdır. Türkiye şu an bu aşamanın ilk evrelerindedir.    

Üçüncü aşamada ‘cinsiyet tercihtir, insan haklarının bir parçasıdır, özel hayat kapsamında değerlendirilmesi gerekir.’ kabulu topluma yerleştirilmeye çalışılır. Pedofili, ensest, hayvanlarla ilişkiler  gibi sinir uçlarına operasyonlar başlar. LGBT operasyon sürecini tamamlamıştır ve artık iş işten geçmiştir.  Pek çok Batı Avrupa ve İskandınav ülkesi bu aşamadadır.  

Sonuç olarak;

Cinsiyet yönelimlerini Kuran SAPIKLIK olarak nitelemektedir. Allah’ın lanetini icbar eden bir cürümdür. Toplumsal hayatta varolmasına izin verilemez. Bu çerçevede LGBT Stratejilerine yasal koruma sağlayan İstanbul Sözleşmesi ve Bağlı Metinler de corona pandemisi ile sonrasında Cumhurbaşkanımızın ‘Nas Değildir.’ Açıklaması çerçevesinde İslamın aydınlığında yeniden düzenlenmesi gerekir.

Son Kale AİLE…

Son kale yıkılınca geriye bir şey kalmayacak veee çok az bir zamanımız kaldı.                                 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.