"Aort anevrizması belirti vermiyor"
Prof. Dr. Numan:- "Aort anevrizması, belirti vermeyen, çoğunlukla genel sağlık taramalarında saptanan ve zamanında tedavi edilmediğinde ani ölüme neden olan büyük damar hastalığıdır. Aort anevrizması saptanan veya takipte olan hastalar aort damarı yırtılm
İSTANBUL (AA) - İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Memorial Şişli Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Füruzan Numan, aort anevrizmasının, belirti vermeyen, çoğunlukla genel sağlık taramalarında saptanan ve zamanında tedavi edilmediğinde ani ölüme neden olan büyük damar hastalığı olduğunu belirterek, aort anevrizması saptanan veya takipte olan hastaların, aort damarı yırtılmadan hastaneye başvurduğu takdirde kasıktan girilerek uygulanan kapalı yöntemle hastanın kurtarılabildiğini bildirdi.
Numan, yaptığı açıklamada, Ümraniye'de düzenlenen "Endovasküler Cerrahi Sempozyumu"nda, Türkiye'den ve farklı ülkelerden 153 hekim, Medtronic İnovasyon Merkezi'nde endovasküler cerrahi yöntemleriyle ilgili teorik ve pratik bilgi aldığını, kalp damar cerrahı, girişimsel radyolog, girişimsel kardiyologların katıldığı sempozumda simülatörlerden de yararlanıldığını kaydetti.
Aort anevrizmasına ve tedavisine ilişkin bilgi veren Numan, vücudun karın ve göğüs bölgelerine denk gelen aort damarındaki balonlaşma şeklinde tanımlanan hastalığın çoğu zaman çok belirgin belirtisi bulunmazken, karın-sırt ağrıları ve kalp atımındaki ritmik hareketlenme ile karın bölgesinde ele gelebilen kitle olarak belirti verebildiğini anlattı.
Numan, aort anevrizmasının Türkiye'de ve dünyada bilinirliğinin az olduğuna değinerek, şu bilgileri verdi:
"Hem Türkiye'de hem de dünyada aort anevrizması belirti vermemesi ve de anevrizma kesesinin yırtılması ya da patlamasını takiben hastaların ölüm oranı yüksek bir hastalık olması sebebiyle bilinirliği oldukça düşüktür. Tarama çalışmalarına göre 65 yaş üstü her 100 erkekten 2-13'ünde ve her 100 kadından yaklaşık 6'sında anevrizma tespit edilmektedir. Bu taramalar da çoğunlukla prostata yönelik batın taramalardır. Erken teşhis, aort anevrizmasında hayat kurtaran ve gerçekleştirilmesi oldukça kolay bir yoldur. Özellikle 65 yaş üstü, sigara içen ve ailesinde ya da kendisinde kalp damar rahatsızlığı olan erkeklerin yılda bir kez karın bölgesi ultrason kontrolü yaptırmaları tavsiye edilmektedir. Aynı şekilde ailede bilinen aort anevrizma öyküsü bulunan kişilerin torakal aort anevrimasının saptanması için gögüs MR veya HRCT (düşük doz radyasyonlu gögüs bigisayarlı tomografi) çektirmeleri önerilmektedir."
Prof. Dr. Füruzan Numan, endvasküler tedaviye ilişkin şunları kaydetti:
"Aort anevrizması, belirti vermeyen, çoğunlukla genel sağlık taramalarında saptanan ve zamanında tedavi edilmediğinde ani ölüme neden olan büyük damar hastalığıdır. Aort anevrizması saptanan veya takipte olan hastalar aort damarı yırtılmadan başvurduğu takdirde kasıktan girilerek uygulanan kapalı yöntemle tamir edilebilir ve bu yöntemle hastanın hayatı kurtulur. Endovasküler tedavide kan kullanımı ve enfeksiyon oranları açık cerrahi yöntemle karşılaştırıldığında yok denecek kadar azdır. Tabii ki bu yöntemde her aort anevrizma hastası için uygun olmayabilir. Bu durumlarda hastalar sadece klasik yöntem veya hibrid (klasik artı endovasküler) yöntemlerle tedavi yapılmalıdırlar. Hibrid tedaviler gögüs bölgesindeki aort anevrizması ve özellikle ölüm oranı çok yüksek olan diseksiyonlarında (aort yırtılmalarında) kullanılmaktadır. Tüm endovasküler işlemler kapsamlı ve donanımlı ekipler tarafından yapılmakta. Sonuçlar ise gerçekten yüz güldürücüdür."
- "Belirti vermiyor"
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Selim İsbir, aort anevrizmasının hayatı tehdit eden çok ciddi bir hastalık olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Aort damarı kalbimizden çıkan ve vücudumuza kan götüren ana damardır. Aort kalbimizden çıktıktan sonra önce göğüs boşluğunda, sonrasında ise karın boşluğunda seyreden vücudumuzdaki ana damardır. Gögüs boşluğundaki aort çap genişlemelerinin normalin iki katı ve üstü çapa çıkmasına 'Torakal Aort Anevrizması' denir. Karın boşluğu içerisinde aort damarının genişlemesi ise 'Abdominal Aort Anevrizması' adını alır. Anevrizma tanısı konulan hastanın müdahalesi senelik büyüme çapına, olası ani büyüme ve /veya yırtılma belirtisine göre planlanır."
Aort anevrizmasının sinsi seyrettiğini ve çoğunlukla belirti vermediğini belirten İsbir, Türkiye'deki nüfus yapısı dikkate alındığında yılda yaklaşık 3-4 bin civarında yeni hasta görülme riski bulunduğuna işaret ederek, tanının sıklıkla başka bir sebeple yapılan tetkikler sırasında şans eseri konulduğunu ifade etti.
Prof. Dr. İsbir, endovasküler yöntemin hastalar için yüz güldürücü sonuçları olduğunu vurgulayarak, "Anevrizma gögüs veya karın bölgesinde ise klasik cerrahi yöntemlerde büyük kesilerle bölge açılarak hastalıklı aort çıkarılıp yerine suni bir damar dikilirdi. Günümüzde ise artık bu yöntem yerini uygun hastalarda kasık bölgesinden yapılan endovasküler tamire bırakmış ve hasta açısından büyük rahatlık sağlamıştır. Endovasküler tamir sayesinde hastalar artık 1-2 gün içerisinde hastaneden taburcu ediliyor." ifadelerini kullandı.
AA
Kaynak: