Aradığımı içimde buldum…

“Gönlü huzurda olanda korku ne gezer,

                                               Huzursuz gönüllerde pis kokular eser”

 

            Şimdi ben; henüz 3 yıllık basın sektörünün çömezi ve emekleme safhasındaki acemi bir Karapınar fanatiği bir yazar adayı olarak, yazmam gereken onca konu dururken, şu benim yazdıklarıma bakar mısınız… Yok efendim, çarpık düzene kafa tutmakmış, haksızlığa karşı haykırmakmış, inandığı davasında inadına kavgaymış falan filan…  Ulan gardaşım sana mı kaldı bu memlekette doğruları savunmak ve yazmak? Sana ne? Bak senin de içinde bulunduğun bu meslekteki sözde usta köşe yazarlarına… İstisnalar hariç çoğunun, hiç bu tür takıntıları var mı, yazıyorlar mı bak…  Eee o zaman sende bak işine ve küpünü doldurmana bak!..

            Yok, abi yok… Ben olmam yaa. Niye mi? Ben onlar gibi yapamıyorum ve o türden yazamıyorum da ondan. Ben bir yerel gazeteci olarak, sadece yerel bazlı ve güncel olaylara yorum yazmayla yetinmeyi, kendime yakıştırmıyor ve yediremiyorum da ondan olmam ben!.. Başarılı ve zengin işadamlarımızın geneline hırsız gözüyle bakanın moda olduğu, Asgari ücretlinin rüşvetsiz iş yapmaz olarak kabul edildiği ve “ben kimim”’den ziyade, “sen kimsin”e cevap arandığı ve sürü zihniyetinin haklim olduğu şu toplum ile benim birçok konuda çakıştığım ve çatıştığım kesin. (Düşünce bazında)

Mesela ben; şu yukarıdaki özlü sözdeki manayı kendimce açıklayıp yorumlamak dururken, şunu yazamıyorum. Yok, efendim Meke Gölü Konya’nın ikinci harikası seçilmiş, bu yaz Acı gölde suya girebilecekmişiz, ilçemize üçüncü banka şubesi açılmış, 23 Nisan bayramındaki rutin protokol olaylarıymış, Başbakanın Konya gezisindeki söylemleri v.b. konularda yorum yazmakmış… İnanın içimden gelmiyor ve hatta bana ters bile geliyor desem yeridir. Peki, bu konularda hiç yazmıyor muyum? Tabiî ki yazdığım oluyor ve yazdım da. Ama inanın kerhen ve öyle icap ettiği için yazılmış şeyler. Bu tür olayları zaten toplumun büyük çoğunluğu az ya da çok biliyor ve kendince bir yorumu var. Ve benim yorumlarıma hiçte ihtiyaçları olmayabilir. Ben bunu, benim kişisel karakterimin ve toplumsal duruşumun bana yüklediği ve kendime yakıştırdığım misyonum gereği böyle düşünüyor olduğumu sanıyorum. Doğru ya da yanlış ama benim gerçeğim bu.

            Kısacası demek istediğim, yazılarımda olaylar ve insanlardan bahsetmekten ziyade; neden, nasıl gibi sorulara cevap arayan sebep sonuç ilişkilerini yorumlayıp, kendimce okuyanlarıma kalıcı mesajlar vermek istiyorum. Günlük haftalık ya da mevsimlik olaylara ve gündemdekilerin isimlerini zikrederek, belli maksatlarına alet olmaktansa, genel manada toplumun ve özellikle gençlerimizin ufkunu açmasını umduğum mesajlar yüklemek istiyorum. İşte buna da ben  “benim tarzım” diyebilirim. Okuduğum bir söz, bir deyim beni anında, somut alemden koparıp, yoğun duygu trafiği yaşadığım soyut alemlere götürebiliyor.

            Bakın yazım bitmek üzere hala asıl konuya gelemedim. Konu şu; “Gönlünde huzur olan insanda korku gezer, huzursuz gönülde pis kokular eser…” Gerçi söz öylesine anlamlı ve açık ki, fazla açıklanacak ve yorumlayacak bir şey de yok gibi. Gerçekten söz, kendini açıklıyor ama benim katkıda bulunmak istediğim yazmayı düşündüğün nokta şu. Peki, gönlümüze huzuru nasıl yerleştireceğiz? Öyle ya demesi kolay ve kim istemez gönlünde huzur olmasın… Diyebilirsiniz ve haklısınız da. İşte yine bence bu konudaki püf noktası “İnsanın içine koymak için aradığı huzurun tek adresi; yine insanın kendisi olduğu gerçeğidir.” İnanın mesela şahsen ben şu an kendi iç dünyamda öylesine huzurla doluyum ki. Ve bunu içimden gelerek ve inanarak söylüyorum, bunu başarırken tek formülüm vardı. O da “Kendimi, kendimde aradım ve buldum.” Dünyadaki hiç bir şeyin ben istemedikçe bana zarar veya fayda veremeyeceğini düşündüm ve benim bu dünyadaki tek öz sermayemin yine benim şahsıma ait yaratanımın bana verdiği “Benliğim” olduğunu keşfettim ve huzuru buldum.

            Yani uzun lafın kısası, insan vadesi belli olmayan şu ömür sermayesini harcarken; şayet adam gibi ve huzur içinde yaşamak niyetindeyse sadece ve sadece “kendisi gibi” olmaya niyet ve gayret etmeli. Yok, efendim şonun-şunun gibi, şuna-buna benzer v.s. kısacası kendisi dışındakilere benzemeye, özenmeye ve hatta örnek almaya bile kalkışmamalı. “Adam gibi ve kendisi gibi” olmasını bilmeli ve bunun için formülün kendi özündeki “benliğinde” mevcut olduğunu bilip, çıkarıp kullansın yeter.

            Ee şimdi siz bana diyeceksiniz ki. “Yok agam sen olman yaaa.” Haklısınız belki ama gelin kendinizi boşa yormayın. Ben zaten bunu yazıma başlık olarak çoktan attım.  Herkes kendime yakışanı yapsın diyelim ve kelamı burada kelsim. Fazla söze ne hacet.  Zaten Allah herkesin gönlüne göre vermiyor mu? Bence bana fazlasıyla veriyor, binlerce şükür…

 

ADAM GİBİ**********************

Zafere giden yolda, çekilen çile kutsaldır.

***************HİKMETLİ SÖZLER

 

 

***Yıllar Hesap Soracak…

yıllar hesap soracak senden.

dönüp baktıracak seni arkana.

kurulacak bir mahkeme senin için;

savcıda, hakimde, mübaşirde yıllardan taraf...

bir avukat tutma hakkın bile olmayacak.

sorular ardı arkasına gelecek.

sanık sandalyesinde, vereceğin cevapları düşüneceksin.

her yalan teşebbüsün boşa gidecek.

savcı gözlerinin içine bakacak,

ve acımasız mahkeme başlayacak.

birer birer çağıracak mübaşir tanıkları,

önce aşkların gelecek tanık sandalyesine;

nankörlük ettiğin, terk ettiğin aşkların...

yüzlerine bile bakamadan, gözyaşları dökeceksin.

af dileyeceksin defalarca onlardan,

ama hakim karşı çıkacak yaptıklarıma

ve diyecek; -Son pişmanlık fayda etmez!

 

yıllar hesap soracak benden...

sonra annemin gözyaşları oturacak sandalyeye,

kırıpta gittiğim, saygısızlık ettiğim,

ve boynunu büktüğüm annemin gözyaşları...

yine af, yine özür... ama çare yok.

kırdığım kalplerin parçaları gelecek birer birer,

birleştirmeye çalışacağım onları;

ama yine boşa gidecek çırpınışlarım.

yıllar benden hesap soracak...

güneş benden şikayetçi olacak;

ışığının altında işlediğim suçlardan dolayı...

biliyorum bir daha üzerime doğmayacak

hakim verince o acımasız kararı,

yüreğim bile benden şikayetçi olacak.

yıllar yılı kahrımı çektiği halde,

onu üzdüğüm için...

gözlerim yine yaşlanacak,

ağlayacağım için için.

attığım adım, aldığım nefes,

hatta dünyaya baktığım gözlerim bile.

yıllar benden hesap soracak...

ve yılların hakimi kalemi kıracak.

suçum belki idam olacak.

ama bedenim değil ruhum asılacak.

köhne bedenim yine yaşayacak.

ve ben yaşadıkça;

yıllar benden hesap soracak...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum