Doç. Dr. Murat Kayacan
Asr suresi
Mekke’de inmiş olma ihtimali yüksek olan ve bu yazıda ele alacağımız Asr suresinin meali şöyledir: “Zamana yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr, 103: 1-3). Herhangi bir münasebetle bir araya gelen müminlerin ayrılırken bu sureyi okumadan ayrılmadıkları rivayet edilmektedir.
Zamana yemin ederim ki ayetinin orijinalindeki asr kelimesi zamanın kendisini veya uzun bir dönemi tanımlıyor olabileceği gibi günün vakitlerinden ikindiyi de tanımlıyor olabilir. Hangisinin kastedildiği net olmadığından kelimeyi olanca genelliğiyle anlamlandırmak doğru olacaktır. Dolayısıyla Asr kelimesi Türkçe’de yüzyıl anlamına geldiği için kelimenin orijinalini Türkçe’ye aynen aktarmak isabetli değildir.
İnsan gerçekten ziyan içindedir. ayetinde insan kelimesi marife kalıbında yer almakta olup kastedilen insan türüdür. Ancak insan türü içinde “kaybedenlerden olmak” tebliğe muhatap olup bilinçli bir şekilde inkâra yönelmek demektir. Tebliğin ulaşmadığı kimseler vahyin gerekleriyle yükümlü olmadıklarından ahirette sorumlu olmazlar. Çünkü Allahu Teala peygamber göndermediği toplumlara azap etmez (İsra, 17: 15). Zaten kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse Allah onu döndüğü yolda bırakır ve cehenneme sokar (Nisa, 4: 115).
Yukarıdaki ayet mealindeki ziyan (خسر) aslında ticaretteki bir zararı ifade etmek için kullanılır. Bu durumda ziyan içinde olan kimseler ticaretlerini cennet vaat eden Allah ile yapmaktansa, onları hüsrana uğratan şeytanla yapmayı tercih etmiş olmaktadırlar. Zaten hidayet karşılığında sapıklığı satın alanların ticaretleri kâr getirmez (Bakara, 2: 16). İnkârcıların dünyevi anlamda durumları iyi olabilir (Al-i İmran, 3: 196-197) ancak ahiretle ilgili olarak zarara uğradıkları kesindir. Allah ahirette şirk koşanları affetmeyeceği için (Nisa, 4: 116) ziyana uğrayan bu kimselerin müşrikler olduğunu söylemek mümkündür.
Kaybedecek kimselerin dışında kalanlar iman edip iyi ameller işleyenlerdir. Dinin kalp temizliği yanında iman ve salih amel olduğunu da unutmamak gerekir. Kalp temiz ise bu temizlik Allah’a itaat ile tezahür eder. İmanın hayata yansıması yok ise, o iman lafta kalacaktır. İman edenleri ahirette azaba uğramaktan kurtaracak olan şey, iman ve onun gereğini yerine getirmektir. Çünkü din inanmak ve inandığını yaşamaktır.
Üçüncü ayette birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler denilerek müminlerin birbirlerine doğru olanı tavsiye ettikleri belirtilmektedir. Yani onlar inançlarında, amellerinde, siyasetlerinde, toplumsal ilişkilerinde hak olanı yani “Kur’anî ölçülere ve Peygamber’in örnekliğine uymayı” tavsiye ederler. Tavsiye emretme konumunda olanlar için yerine göre emretme biçiminde de tezahür edebilir. Yine bu ayette sabrı tavsiye edenler denilerek iman edip iyi ameller işleyenlerin iç ilişkilerinin doğal halinin birbirlerine sabrı tavsiye etmeleri olduğuna dikkat çekilmektedir. Kur’an’da benzer diğer bir vurgu da –ancak bu kez emir formunda- şöyledir: “Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'tan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.” (Al-i İmran, 3: 200). Şeytanın saptırmalarına, onun sürüklemeye çalıştığı umutsuzluğa karşı müminlerin “sabretmeleri durumunda” Allah’ın onlarla beraber olacağı (Bakara, 2: 153) bilinciyle hareket etmeleri gerekir. Eğer inananlar Allah'a ve Rasulü’ne itaat etmez ve birbirleriyle didişirlerse sonra içlerine korku düşer ve etkilerini yitirirler (Enfal, 8: 46). Sabır zillete boyun eğmek değil, zillet durumu söz konusuysa o durumdan kurtulmak ve onurlu bir hayat sürmek için kararlı olmaktır. Mümin bulunduğu her ortamda inancının gereğini yerine getirmeye ve hakkı toplumsal ilişkilerde geçerli unsur kılmaya çalışır. Ke en lem yekün (yokmuş) gibi davranılmasına ortam hazırlamaz. Çünkü kuvvet ve üstünlük Allah'ın, Rasulü’nün ve müminlerindir (Münafikun, 63: 8).
Görüldüğü gibi Asr suresinde belirtilen “kaybedenlerden” olmamak için şirkten uzak bir imana sahip olmanın, güzel işler yapmanın önemine dikkat çekilmektedir. Ardından gelen hakkı ve sabrı tavsiyeleşme ise iman ve salih amelin gereği olan iki özelliktir. Müminler başkalarına hakkı ve sabrı telkin ederlerken başkalarına iyiliği emredip kendilerini unutan İsrailoğulları gibi olmamalıdırlar (Bakara, 2: 44).