Ahmet Ünver
Avrupa Diktatör diyorsa?
Avrupa’nın çok medeni ülkeleri ve liderlerinin Dünya hegemonyaları adına beğenmedikleri bir durum karşısında başvuracakları tek yok ve sistem, o bölgede ve ülkelerde bir zulüm olduğundan veya bir diktatörün varlığından dem vurmaya başlarlar. Tüm Dünya milletlerin de buna inandırmak için her yola başvurmaktan da çekinmezler. Günümüzde yaşadıklarımıza bir de bu pencereden bakmayı tavsiye ederim.
Diktatör, Latince ‘dictatura’ kelimesinden türemiş, yönetimde mutlak güç ve egemenliğin sahibi olan lider anlamına gelmektedir. Latince ‘emir veren’ manasına gelir. Türk Dil Kurumu'na göre ise diktatör, bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış kimseye denir. Yani diktatörlük, devletinin yönetim şeklinin tek bir kişinin elinde olmasıdır. Diktatörlük bir yönetim şeklidir. Tarihten günümüze pek çok devlette ortaya çıkmıştır. Yönetime bir şekilde gelen liderler (darbe, cunta, vesayet vb.) bu yönetimi güçlendirmek için ellerinden geleni yaparlar ve yıkılmaması için her türlü yolu başvurabilirler.
Diktatörlük, Roma İmparatorluğu'nda ortaya çıkmış bir yönetim şeklidir. Julius Sezar tarihteki ilk diktatördür. Roma senatosu kendisine Savaş ortamında Cumhuriyeti yönetmesi için görev vermiş ve diktatörlük bu şekilde ortaya çıkmıştır. Çünkü o zamanlar Diktatör, Roma Cumhuriyeti’nde, senatonun belli bir süreliğine tüm yönetim erkini hâkim tutmaya deniyordu.
Diktatörlük çok çeşitli kollara ayrılabilir. Çok sert diktatörler olduğu gibi daha yumuşak düzlemde olanlarda bulunmuştur. İdeolojik anlamda diktatörlük, bulunduğu devlet yönetiminin hiçbir şekilde devrilmemesi ve devletin bu ideoloji yoluyla yönetilmesi şeklinde dizayn edilmiş bir yönetim şeklidir; Nazi Almanya’sı gibi. Çünkü Nazi Almanya’sında ideoloji esas olmuştur. Rus ve Sovyet cumhuriyetlerinde ortaya çıkan diktatörlük ise totaliter diktatörlük vb. Yani devlet düzeninin hiçbir şekilde değiştirilmesi üzerine gerçekleşmiştir. Bu tarz gerçekleşen diktatörlükte özellikle Stalin döneminde muhalif olarak görülen kimseler sürekli idam edilmiş ve sürgüne gönderilmiştir. Ilımlı diktatörlük ise kendi yönetimini ılımlı şekilde kullanan ve halkın genelde bu yönetimden memnun olduğu diktatörlük şeklidir. Tito ve Çavuşesku vb. örnekler bu şekilde kayda geçmiştir.
Dünya siyasetinde, son yüzyıla kabaca bir baktığımızda, küresel sistem ve emperyalist devletler, kontrol edemedikleri ve yönetime müdahalede bulunamadıkları ülkelerde sürekli olarak ‘diktatör’ yalanı ile saldırıya geçmişlerdir. Bunun en güzel ve canlı örneği de Sultan Abdülhamit Han’dır. Sultan Abdülhamit Han, yaşadığı dönemdeki tüm küresel oyuncular ve emperyalistler, bölgemiz üzerindeki parçalama oyunlarını bozma çalışmaları karşısında dünya kamuoyunu aldatmak ve yönlendirmek için ellerinde tuttukları medya desteği ile diktatör olarak yaygara ve iftiralara başlamışladır. İçeriden de işbirlikçiler ve taşeronlar vasıtası ile de Dünya kamuoyu bu yalana inandırılmıştır; Ne zamana kadar? bad-el harab-ül basra; Osmanlı İmparatorluğu parçalandıktan, ülkeleri, hanümanları parça parça olduktan sonra…
Medeni dünya devletleri ve Avrupa’nın liderlerine bakar mısınız; Ülkemizdeki Anayasa değişiklik referandum sürecindeki tutum ve hallerine.. Bu nasıl demokrasi anlayışı ve kültürüdür? Bir ülkenin iç işlerine karışmak? Hem de Seçimlere müdahalede bulunmak? Terör suçundan aranmakta olan, ülkemizin yetkili kurumları tarafından isim listeleri verilenlere karşı da çok munis olmak, kucaklarını açmak, meydanlarını devletimizin bakanlarına açamayanlar, bu örgüt üyelerine açmasını…
Bu gün yaşananlara bakar mısınız? Halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a karşı; Tüm Dünya, tüm küresel sistem, tüm emperyalistler ve Avrupa’nın medeni ülkeleri, kontrollerinden çıkmaya başlayan ve yönetime müdahalede bulunamadıkları ülkemize karşı bir diktatör yalanı ve iftirasıdır gidiyor. 100 yıllardır sürekli kontrol ettikleri ve yönetime müdahalede bulundukları ülkemiz ellerinden kaymaya başlayınca ne yapacaklarını şaşırdılar. Ellerindeki tek malzeme olan diktatör yalanı ve iftirasına başvurmaktan başka… Suriye, Irak, Mısır, Libya, Yemen, Fas ve Tunus vb. ülkelerini de bu şekilde parçalamadılar mı? Daha bölgemizde parçalamayı ve yutmayı planladıkları kaç ülke ve millet vardır? Adamlar bölgemizdeki 22 ülkenin idari ve siyasi yapılarının değişeceğini sürekli olarak neden vurgulamaktalar? Avrupalı tüm devletler ve liderleri, eğer bir ülke ve bir lider için; Diktatör yaygarası, kara propagandası yapıyorsa bir kez daha, hatta çok kez defa tefekkür etmek gerekir, diye düşünüyorum.