Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Baba-Oğulun Sınav Yorumu

Dünyevî sınavların yoğun yaşandığı şu günlerde bir baba ile oğlunun sınav sonucunu yorumlarken aralarında geçen konuşmayı sizlere aktarmak istedim. Çünkü bu konuşmada hepimizin her an içerisinde olduğumuz sınavların sonuçlarına dair bizleri ilgilendiren mesajlar var.

Sınavdan çıkan ve sınavı beklediği gibi geçmeyen oğul, babasına şu soruları yöneltti:

-Ben bu sınava çalışmadım mı?

-Evet, yavrum, hem de fazlasıyla çalıştın.

-Dersaneye devam edip gerekeni yapmadım mı?

-Elbette yaptın…

-Peki, dualar etmedim mi?

-Evet, hem dualar ettin, hem de dualar aldın.

-O halde sınav neden beklediğim gibi geçmedi? Çalışmalarım boşa mı gitti? Neden bunca dua sonuçsuz kaldı? Neden, neden?

-Bak evladım, bir kere sen üzerine düşeni yaptın, palanlı olarak sürekli çalıştın. Bu arada ibadetlerini aksatmadın ve dualar ettin, yakın ve sevenlerinden de bolca dualar aldın. Elbette bunların hiçbirisi boşa gitmedi. İnsanoğlu sonuçları görmede pek acelecidir. Hâlbuki Yüce Yaratıcı asla acele etmez. Herkesin kendine göre bir planı vardır, ama Yüce Mevla’nın planı, tüm planları kuşatır.

Bir kere kul olarak bize düşen, yapılması gerekenleri yapıp hayırlı sonuçlar için Allah’a dua etmeliyiz. Sonuçları yaratan O’dur. Zaten tevekkülün anlamı da budur. Yapılması gerekenleri yapıp sonuçları Allah’a bırakmak. Ama önemli olan hayırlı sonuçların olmasıdır. Biz neyin hakkımızda hayırlı olup olmayacağını bilemeyiz. Kitabımızda şöyle bir ayet yer alır:

Hoşunuza gitmese de size savaş yazıldı (farz kılındı). Bazen hoşlanmadığınız bir şey, hakkınızda iyi olabilir ve hoşlandığınız bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allâh bilir, siz bilmezsiniz.[1]

Demek ki karşılaştığımız olayların bir görünen yüzü vardır, bir de görünmeyen tarafı. Görünen taraflar bazen bizi yanıltabilir. Çünkü görüntü, bizim hayrımıza imiş gibi gözükebilir, ama aslında hayrımıza değildir. Bazen de şer gibi gözüken şeylerin, sonuçta bizim hayrımıza olduğunu görürüz. Bu yüzden de hep hayırlısını isteriz Rabbimizden.

Bir de hayatı yalnızca dünyadan ibaret görmek yanlıştır. Kur’ân’a göre hayat, dünya ve ahiret bir bütündür ve iki hayat birbirinin devamı gibidir. Bu yüzden ölüm, bir son ve yok oluş değil; yeni bir hayata geçiştir. Zaten bizler, dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığını görmek için; dünyada ektiklerimizin hasadını toplamak için ahirete gidiyoruz. Bunun için sürekli olarak okuduğumuz Kur’ân duasında, Rabbimiz bize dünyada iyilik güzellik ver, ahirette de bize iyilik güzellik ver diye dua ediyoruz. Yani biz, bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını kısmen bu dünyada alıyoruz, ama asıl mükafatımızı öteki dünyada alacağız. Yahut bu dünyada alamadıklarımızı öteki dünyada fazlasıyla alacağız.

Bu yüzden Müslüman her zaman hayırdadır, o İslam ölçüleri içerisinde kaldığı sürece asla kaybetmez. Kayıp gibi gözüken nice olaylar vardır ki, aslında onlar çok büyük kazançlardır. Bunun için bir hadiste şöyle buyurulmuştur: Şaşılır müslümanın işine, zira onun bütün işleri hayırdır. Çünkü o, nimete erer şükreder kazanır, sıkıntıya düşer sabreder yine kazanır!

Örnek mi istiyorsun. İşte Uhud savaşı. Uhud savaşı, çok ağır yenilgi ve acılarla sonuçlandı. Peygamberimizin sevgili amcası başta olmak üzere yetmiş adar sahabe bu savaşta şehid düştü. Peygamberimiz başta olmak üzere pek çok Müslüman yaralar aldı. Görünüşte bir mağlubiyet ve kayıptır Uhut.

Ama öteki cepheden baktığımız zaman görüyoruz ki Uhud savaşı, aslında çok büyük değerler ve kalıcı dersler kazandırmıştır. Şehidlerin efendisi bu savaşla kazanılmıştır, yetmiş aziz şehid de bu savaşın sonucunda elde edilmiştir. Uhud savaşının mesajları, Bedir zaferinin kazanımlarından çok daha fazladır.

Variyetine herkesin imrendiği, yerinde olmayı istediği Karun, yerin dibine geçince, ona imrenenler görüntüye aldandıklarını fark etmişler ve Allah’tan af dilemişlerdir. Hem sen duymadın mı geçtiğimiz sene üniversite sınavında il birincisi olan genç, ilik kanserinden vefat etti. Okulunu birincilikle bitiren iki genç ise mezuniyet gecesinde geçirdikleri trafik kazasında can verdiler…

Öte yandan Sizden biri dua ettim ancak duam kabul edilmedi demesin diye bizleri uyaran Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Bir mümin, günah olmayan bir biçimde ve akrabalık bağlarını kesmeden Allah’tan bir şey isterse Allah,  ya o istediğini hemen ona verir. Ya onun sevabını Ahirete saklar. Ya da ondan bir kötülüğü savar.”[2]

“Ey insanlar, kabul olacağına inanarak dua edin. Zira Yüce Allah, kulun gaflet içerisinde yaptığı duaya itibar etmez.”[3]

Demek ki biz yapılması gerekeni yapıp dua edeceğiz, kabulüne inanarak dua edeceğiz, yaptığımız duaların asla boşa gitmeyeceğini bileceğiz, dua ettim ancak kabul edilmedi hiç demeyeceğiz. Kim bilir çalışmamız ve dualarımız sonucunda bizim isteyip elde edemediğimiz şeylere karşılık, ahirette çok büyük mükâfatlar kazanacağız, ya da o dualarımızın karşılığını bu dünyada ama ilerde göreceğiz. Kabul edileceğine, duanın asla boşa gitmeyeceğine inanarak ve duanın sonucunda ise acele etmeyerek duaya devam etmeli. Olursa Hak’kın rahmetindendir, olmazsa gizli hikmetindendir, bilinciyle dua etmelidir. Bilemeyiz belki kaybettik sandığımız sınavda asıl kazanan olduk, kazandık dediğimiz sınavın sonucu ise bizim kaybetmemize neden oldu/olacak. Nice kazanmış gözükenler vardır ki, kazandıkları geçici sonuçlar onların azıp sapmasına ve sonuçta kaybetmesine sebep olmuştur. Nice kaybettik diyenler vardır ki, kaybettik dedikleri sonuç onlar için hayır olmuş, şerlerin onlardan ırak olmasını sağlamıştır. İnsanlık tarihinde bunun örnekleri pek çoktur.

Unutmayalım ki hepimiz her zaman sınanmaktayız. Büyük sınavın sorularını Yüce Allah belirleyip sorar. Hangimize, nerede, ne zaman, hangi sorunun sorulacağını biz bilemeyiz. Ama bizim göz ardı etmememiz gereken, karşılaştığımız her hadise bize yöneltilmiş İlahî sınavın bir sorusudur. Bu yüzden bize düşen, O’nu sorgulamak yahut O’na sitemler göndermek değildir. Bize düşen yapılması gerekeni yapmak, yapamadıklarımız yahut eksik yaptıklarımız için O’ndan af dilemek ve O’na sığınıp O’ndan istemektir. Yani sonuçta sorgulanacak biri varsa, o kendimizdir. Yine bilelim ki O’ndan içtenlikle isteyenleri O asla karşılıksız bırakmaz. O’nun bu dünyada bahşettiği nimetler de sayısızdır, ahirette vereceklerinin ise haddi hesabı yoktur.

Son sözü şaire bırakalım:

Hak şerleri hayr eyler, zannetme ki gayr eyler!

Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler!

 

 

 

 



[1] Bakara 216.

[2] Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, III, 138-139.

[3] Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, III, 151-152.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.