M. Faik Özdengül
Bal mısın, sirke mi?
Sirkencübin’in Mevlevi mutfağında ayrı bir yeri vardır. Hz. Mevlana Mesnevi'sinde şöyle der "bal sirkeden az olursa sirkencübin iyi olmaz."
Klasik tıpta sirke ve baldan hazırlanan bir ilaç. Terim farsça sirke ve encübîn (=bal) kelimelerinden meydana gelmektedir. İskencebin gibi farklı şekillerde de yazılabilmektedir. Hipokrat'ın en sık tercih ettiği ilaçlardandır. Batı dillerindeki karşılığı oxymeldir.
***
Mesnevi’ye dönersek yeniden, 6. Cildin başındaki sirkencübin ile ilgili beyitler aşağıdaki gibidir:
Sirke, sirkeliğini artırdıkça şekerin artması gerek.
Kahır, sirkedir, lütuf da bala benzer. Sirkencübinin temeli, bu ikisidir.
Bal, sirkeden az oldu mu sirkencübin, iyi olmaz.
Kahır ve lütuf ikilisinden oluşan bir hayat. İki zıddın bir araya gelişinden oluşan bir şifa.
Zıtları bir araya getiren bir irade. Zıtlıkların bileşiminden şifa çıkaran bir oyun.
Bütün zıt kelimeleri toplayalım bir araya. Aklımıza ne gelirse. Sonra da karıştıralım. Alemde böyle zaten. Alemi doğru okursak diyor Hz Mevlana, biz de aynısını yaparız. Zıddının daha ileri gittiğini görürsen bir şeyin hemen tam karşıtını ilave et diyor yemeğe. Aşçıyız ya. Yemekler yapıp dururuz ya. Zıtları uygun dozlarda bir araya getirmektir asıl hüner, diyor bize.
Aşçılarsak eğer nedir yemeklerimiz?
Davranışlarımız, sözlerimiz. Jest mimiklerimiz. Duruşumuz. Sesimiz. Sessizliğimiz.
Ya kahır ya da lütüftan oluşurlar. Ve bunların karışımından.
İlişki yaşamın vazgeçilmezidir.
Geçimlilik ruhsal sağlığın ölçütüdür.
Müslüman ülfet eden ve ülfet edilendir der Peygamber sav. Geçinilen ve geçinen.
O zaman geçimliliğiniz arttıkça geçimsizliklerle karşılaşacağınızı haber veriyim mi? Ya da geçimsizliğiniz arttıkça geçimliliklerle mi karşılaşacaksınız?
Bu değil.
Yaptıklarınız asla karşılıksız kalmayacak. Her zulüm ve kötü davranış elinde kazma taşıyan adamın yanına kazdığı bir çukurdur. Devam ederse giderek derinleşir ve sonunda kendisini içine çeker.
Bu değilse ne?
Aşk ya yolumuz. Aşkın çocuklarıyız ya. Aşkın yolcularız ya. Aşk yolcusu yanarak yolculuk eder. Cüruflarından temizlensin diye yakılıp pişirilir. O yüzden de ondan, zıtlıkları zıddıyla karşılasın istenir.
Her kahırla karşılanışında lütfunu artırsın istenir. O yüzden Peygamber sav Taif yolculuğunda taşlanınca taşlayanlar için dua etti. O’nu izleyenler de. Böyle yapınca ne olur?
Yardım gelir.
Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardı, fakat Allah’nın lütuf ve ihsan denizi ona daha fazla şeker dökmekteydi.
Onun şekerine cömertlik denizinden yardım edilmekte idi de o yüzden âlem halkının sirkesinden fazlaydı onun şekeri.
Tek bir kişi ama bine bedel... Kimdir o? Allah velisi. Hattâ o yüce Allah kulu, yüzlerce zamanın tek eridir.
Denize bir yol bulmuş olan küpün önünde ırmaklar bile diz çöker.(Mesnevi.6.)
Bu yemekte beraber pişeceğiz. Sirkencebunin ya sirkesi ya da balı olacağız. Cüzi irademizle ya onu ya diğerini seçip durmak işimiz.
Bal mısın sirke mi?
Aynaya gidip bak. Mihenge vur kendini.
Eğer Nuh’a sirke dökenlerdensen vay haline. Tufan yakındır. Söylemedi deme.
Tevbe atına bir an önce binip gemiye yetişmeye bak.
Yine dönelim Hz Pir’e:
Kuzgun,üzüm bağında kuzgunca bağırır. Fakat bülbül, bunu duyup sesini azaltır mı?
Bu “Allah dilediğini yapar” pazarında her ikisi için de ayrı alıcı var.
Dikenliğin gıdası ateştir; sarhoş dimağının gıdası da gül kokusu.
Bir leş, bizce kötüdür, pistir ama domuzla köpeğe şekerdir helvadır.
Pisler, şu pisliklerini yapa dursunlar, sular da pisleri arıtmaya savaşır.
Yılanlar zehir saçar, acılar bizi perişan eder ama,
Bal arıları dağlarda, kovanlarda, ağaçlarda baldan şeker ambarları doldurur.
Zehirler, tesirlerini yapıp dururlar ama panzehirler de hemen o tesirleri gideriverir.
Şu âleme baksan görürsün ki baştanbaşa savaştan ibarettir. Zerre, zerreyle âdeta dinin kâfirlerle savaşması gibi savaşır durur.( Mesnevi.6.)
Biz bu dışarıdaki savaşları bir kenara bırakalım da iç savaşa dönelim. İçimizde de muazzam bir savaş var. Sirkenin de balın da kaynağı içerde. O savaşta galip gelelim de bal üreten bal arıları olalım.
Ta ki sirkencubine bal diye katsınlar bizi.