Başkalarına Göre Yaşamak

Kavram kargaşasının sıkça yaşandığı bir ülkedeyiz. Ama bu kargaşa sadece siyaset veya bilim çevrelerinde yaşanmıyor. Bizzat insanın içinde rol aldığı pratik hayat içerisinde de bu tarz problemlerin yaşandığını görüyoruz. Kimi niyetleri açıklama konusunda güncel hayatta kullandığımız kimi ifadeler bazen yetersiz kaldığı gibi bazen de çok farklı manalara kapı aralıyor. “Başkaları için yaşamak” ya da “Başkalarına göre yaşmak” ifadelerinde olduğu gibi… Başlangıçta her iki ibareye de baktığımızda benzer manaları çağrıştırıyor izlenimine kapılsak da işin özüne indiğimiz de durumun her iki ibarenin de uyandırdığı intibadan çok farklı olduğunu anlamıyor değiliz.

Başkaları için yaşamak, ifadesi genelde bünyesinde fedakarlığı barındıran bir ifadedir. Kendisini bir takım üstün değerler için yaşamaya adamış ruhlar, başına daha önceden gelen bir musibet yüzünden çok sıkıntı çekmiş ve o musibet gittikten sonra benzer musibete uğrayanları kurtarma azminde olanlar yahut yaratılıştan (sevk-i tabi/ sevk-i İlahi/ iç güdü) bu meziyeti kendi sinesinde barındıran anneler… Bu ibarenin ifade ettiği dairenin içerisine girmenin başka örnekleri de bulunabilir. Ama genel anlamda iyi/iyimser bir ifade olan “Başkaları için yaşamak” sözü sağlıklı, iradeli ve inançlı her insanın derecesine göre ortaya koyacağı fedakarlıklara göre değişir. Tabi bu işin “Başkaları için yaşamak” boyutu, konunun esasını teşkil eden mesele ise “Başkalarına göre yaşamak”tır.

İnsan yaratılış itibariyle hem kendi neviyle (aile,arkadaş, meslektaş vb…) hem de başka varlıklarla alakadardır. Dünyanın herhangi bir yerinde olan bir hadise duygu ve fikir cihetinde  insanı alakadar edebilir. Dolayısıyla insanın başkasına göre yaşamaması mümkün değildir.

Ancak bu ifade kendi hayatını sadece başkalarına göre tanzim etme şeklini alırsa, siz bunu karakter zaafından öte başka bir şeyle izah edemezsiniz. Başkalarına göre yaşamanın ise iki sebebi vardır. Bunlardan biri “Şöyle demesinler” ya da “Böyle desinler” eksenli yaşantıda meydana gelen sapmaların normal seyrinden sapması şeklinde olabileceği gibi bir diğer ve en çok üzerinde durulması gerekli sebep ise hırstır ki bu da ancak bir örnekle izah gerektirir:

Bir üniversite öğrencisi düşünün, sosyallikten uzak ama; ders çalışma konusuna gelince en ufak şeyi bile gereğinden fazla bir şekilde ciddiye alıyor. Durumunun sebebi kendisine sorulduğunda lisede iken bir arkadaşının kendisini çok aşağıladığını ve bu yüzden her derste başarılı olmak için ders çalıştığını söylüyor. Sınıfında veya başka yerlerde hiç dostu olamayan hatta dostluk kurmaktan mahrum bu insan kendini yetiştirmek istediği bölümde  dahi alanını seçerken sırf bir zamanlar geçmişte bir başkasına duyduğu  husumete göre seçim yapıyorsa ve aldığı tezi bile sonradan o yüzden değiştiriyorsa işte bu zavallının durumu tamamıyla klinik bir vaka arz eder ki bunun tahlili de acizlerine düşmez. Çoğu strese dayalı iç hastalıkların kaynağında yatan, kendi kişiliğini yok sayarcasına başkalarına göre yaşama duygusu ve onun da temelinde hırs vardır. Bir insanın ileriye dönük yüksek bir ideali olması son derece doğaldır ki olmaması endişe vericidir. Elbette insan hayal kurduğu sürece yaşar. Ancak siz hayallerinizi ve idealinizi “Falanca kişi şöyle yapıyor…” ya da “O yapar da ben yapamaz mıyım?” “Ondan önce ben yapayım da bi görsün; ondan intikamımı böyle alırım.” Cümlelerinin balansına göre ayarlarsanız baştan itibaren kaybetmeye mahkumsunuz demektir. Belki o kişinin istediği hayale ondan önce ulaşabilirsiniz. Onun sahip olmak istediklerine ondan önce sahip de olabilirsiniz. Ama her şey bundan ibaret kalır. Gün gelir, hırsınızla baş başa kalırsınız. Ortam değişir çevrenizde zaten olmayan arkadaşlarınız şartlar gereği başka yerlere gider, kendinizi ona karşı rakip gördüğünüz kişi de gider. Siz sadece onu mağlup etmek adına onun hayalini çalmakla sevinirken o sadece bundan ibaret olmayan temeli sevgiye dayalı ne hayallerin peşine düşer. Bir gün o kişi sizin ulaştığınız o konumu duysa sadece bir tebessüm eder geçer. Ama siz tıpkı şu bulunduğunuz ortamda olduğu gibi, iyi şeyler ortaya koyma ve işini zevkle yapma adına değil, sırf görsünler diyerek ve geçmişinizdeki gölgelerden intikamınızı aldığınızı zannederek karşınızdaki kalabalıklara konuşmak için çaba harcadığınız bir zaman durun ve düşünün arkanızı döndüğünüzde merakla bekleyen gözler mi olacak, yoksa gülüp alay eden havada bir takım istihzalı hareketler çizen eller mi olacak? Keşke onu şimdiki durumunuza bakıp bir kontrol edebilseydiniz geleceğe de farklı bir gözle bakabilirdiniz.

Sonuç olarak diyebiliriz ki insan kendi hayatını başkalarına göre tanzim etmeyi sırf yine insanların hayrını düşünerek yapıyor, bunu yaparken de kendi özgünlüğünden ödün vermiyorsa bunun adına başkaları için yaşamak, hayatını -başka türlü yapamadığından- karşısındakinden intikam almak için tanzim etmeye çalışıyor bunu da onun koşturduğu sahada at koşturma cüretiyle yapıyorsa buna da başkasına göre yaşamak denir. Bu tarz yaşayan insanlara da söylenecek son sözümüz şundan ibarettir. “Hırs sebeb-i haybet ve hasarettir” ki hafizanallah sahibinin başını yer.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.