Salih Sedat Ersöz
Bayramı, bayram gibi yaşayabildik mi?
Ramazan Bayramı’nı geride bıraktık. Ramazan Bayramı, Allah için oruç tutanların bayramı yani bizim bayramımız. Bize Allah’ın hediyesi olan bu bayramı, bayram gibi yaşayabildik mi?
Oruç tutan mü’minlere Allah’ın lütfu olan Ramazan Bayramını, kalbimizden gelen bir neşe, gönlümüzden kopup gelen bir sürur ve sevinç içinde kutlayabildik mi?
Rahmet ve mağfirete ulaşmış, sonunda da cehennemden azad olmuş olarak girdiğimiz Ramazan Bayramımızı, içimiz burkulmadan, burnumuzun direği sızlamadan, boğazımız düğümlenmeden, gönül rahatlığı içinde idrak edebildik mi?
Allah’ın Müslümanlara bahşettiği bu bayramı sevinçle, neşeyle, coşkuyla kutlamamız ve yaşamamız gerekirdi.
Ancak ne var ki, İslâm coğrafyasının büyük bir bölümü kan revan içinde iken, kardeşlerimiz zulüm altında inlerken, suçsuz günahsız küçücük bedenler bombalar altında can verirken ve bizler bu kan dondurucu fecaatleri film izler gibi izlerken bayram yapmamız, bayramımızı bayram gibi yaşamamız mümkün mü?
Siyonist İsrail terörü, Gazze’de taş üstünde taş bırakmadan, Ramazan, bayram dinlemeden, okul, hastane, küçük, büyük ayırt etmeden olanca gücüyle, bütün gazabı ve hışmıyla, Filistin Müslümanlarının üzerine çullanmaya devam ederken bizim bayram yapmaya ne kadar hakkımız olabilir?
Yüzbinlerce Müslümanın evsiz barksız kaldığı, 1,5 milyon nüfuslu Gazze’nin tümüyle yiyecek ekmeğe, içecek suya muhtaç hale geldiği, toplu ölümlerin yanında, yaralıların gerekli ilaçlar bulunmadığı için gözler önünde yavaş yavaş ölüme gittiği, bazı insanların da bu manzaraları çaresizlik içinde, acıyla kıvranarak sadece seyretmekle yetindiği bir ortamda, Allah’ın ihsan ettiği bayramımızı heyecan duyarak, içten, gönülden hissedemedik.
Kardeşlerimizin bayramlarını tebrik ederken, kelimeler boğazımızda düğümlenip kalıverdi. Kendimizi ne kadar bayramın havasına kaptırmaya çabalasak da, gözümüzün önüne dizilip kalan acı ve ızdırap dolu manzaralar buna imkân vermedi.
Bayrama kavuşmanın sevinci ve mutluluğu içinde olmamız gerekirken, kumsalda ve parkta oynadığı esnada bir anda bombaların altında cansız kalıveren Gazze çocuklarını kafamızdan, beynimizden ve gönlümüzden çıkarmamız mümkün olmadı.
Ailelerimizle, yakınlarımızla iştiyak içinde kucaklaşarak bayramlarımızı kutlamamız gerekirken, Gazze’deki bir mü’min kadının gözyaşları içinde arşı alayı titreten “dünya nerede, Müslümanlar nerede?” feryadını duymamak, bu haykırışa duyarsız kalmak mümkün olmadı.
İçimiz yandı, gözyaşlarımız sessiz sessiz aktı, bayramımızdan zevk alamadık, kelimelerle beraber lokmalarımız da düğümlenip kaldı boğazımızda… Büyük bir çaresizlik içinde sadece dualarımızı ulaştırabildik Gazze’ye… Bu hasletleri taşımıyor olsaydık, Müslümanlığımızı sorgulamamız gerekirdi.
Miracın ilk durağı olan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Filistin kan ağlıyor. Dünyanın gözü önünde bir millet yok ediliyor. Gazze’de küçücük çocuklarla beraber insanlık onuru da öldürülüyor. Ve gökten yağmur değil, durmadan bombalar yağıyor Gazze’nin üstüne…
Su değil, oluk oluk kan akıyor Gazze caddelerinde… Sokaklarda bekleyen onlarca, yüzlerce ceset hayvan ölüsü değil, Filistin’in şanlı mücahitlerinin ruhu cennete uçmuş cansız bedenleri… Ve biz bayram yaptık buruk bir şekilde, içimiz kan ağlayarak…
Gazze Müslümanlarını yıkan; Milli şairimizin, “Tek dişi kalmış canavar” dediği batının duyarsızlığı değil, 23 günden bu yana cayır cayır yanan Gazze için hiç sesi çıkmayan İslâm dünyasının satılmış liderlerine…
Sözün ve insanlığın bittiği yerdir Gazze… Dünya Müslümanlarının kaybettiği büyük bir imtihan alanıdır Gazze… Mısır’dan sonra ikinci büyük sınavı da kaybetti insanlık ve Müslümanlar…
Önce Mısır’da Müslüman Kardeşler dize getirildi, şimdi de Gazze’nin şanlı ve kahraman mücahitleri yok edilmek isteniyor. Bakalım daha sonra sıra kime gelecek Allah korusun…
Bu şartlar altında bayramsa, bayramınız bir kere daha mübarek olsun. Acı, ızdırap, ölüm, kan, gözyaşı, feryat, figan olmadan nice bayramlara ulaşmak niyazıyla Allah’a emanet olunuz.