Mustafa Yiğit
“belirsizlik”
“belirsizlik” oyununa hoş geldiniz…
Yarın ne olacak?
Kimsenin bir şey bildiği yok.
Daha doğru bir deyişle sokaktaki vatandaşın yarına dair bildiği bir şey yok.
Oysa ki bu “belirsizlik” oyununu planlayanlar yarının ne olacağını çok iyi biliyorlar.
Hangi kararların alınacağını, bu kararlardan sonra nelerin yaşanabileceğini biliyorlar.
Kaos mu olacak, tufan mı olacak, her şeyi biliyorlar.
Çünkü bu “bilenler”, sadece Türkiye’deki “belirsizlik” senaryoları üzerine çalışmıyorlar.
Dünyanın pek çok yerinde aynı senaryoları farklı konseptler geliştirerek sahneliyorlar.
Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Lübnan’da, Ukrayna’da, Gürcistan’da gördük biz bu sahneleri.
Peki oyuncular, neden bu “belirsizlik” yapımcılarına her defasında “okey” diyorlar.
Neden bir kez olsun, “bu rolü beğenmedim arkadaş, benim zihniyetime, karakterime, ‘oyuncu duruşuma’ uymuyor, bunu git başka bir mekanda çek, benim mekanımda buna müsaade etmem” demiyorlar?
Maalesef ekserisi, bırakın itiraz etmeyi balıklama atlıyor bu senaryoya.
Hatta birbirlerinden rol çalmak, bu rolü en iyi kendisinin oynayabileceğini göstermek için “amuda” bile kalkıyor, tüm enerjilerini buna harcıyorlar.
Kimi zaman “millet” adına, kimi zaman “devlet” adına rol kesiyorlar.
Kimi zaman “laiklik”, kimi zaman “din” adına rol çalıyorlar.
Tabii bu rolleri oynarken kaptırıyorlar kendilerini.
Neyin gerçek neyin rol olduğunu unutuyorlar.
Akıllarından çıkıyor, yapılan şeyin sadece ve sadece ekmek parasını kazanmak için rol kesmek olduğunu.
Zamanla o kadar çok inanıyorlar ki buna, izleyenler de huşu içinde dahil oluyorlar bu oyuna.
Sahnede kimileri iktidar gömleğini giyiyor, kimileri müzmin muhalefet rolünü kapıyor, kimileri çok zengin oluyor, kimileri çok fakir.
Kimileri mağdur, kimileri mağrur.
Kimileri bedel ödüyor, kimileri bedel ödetiyor.
Nihayet senarist-yapımcı, “oyun sona erdi, artık başka bir oyun sahnelenecek bu mekanda” dediğinde çekiliyor sahneden mağdur-mağrur, zengin-fakir, iktidar-muhalefet, ne olduğunu anlayamadan.
Bu çekilme sırasında alkış da var yuhalanma da.
Ama bilinen bir şey var ki, seyirci yuhalasa da, kızsa da, başka bir oyun için salondaki yerini alır, başka oyuncuları sahneye süren yapımcının “oyununa” gelir her defasında.
Belki güzel bir şey seyrederim umuduyla son parasını yine oyun biletine yatırır, şansını dener, oturur koltuğuna.
Senarist-yapımcı bu zafiyetini öğrenmiştir oyuncunun..
Ve adı, oyuncuları, değişse de aynı oyun sahneye konulur.
Her şey değişir, senarist-yapımcı değişmez bu oyunda.