Seyit Küçükbezirci
Bid'atlara düşmeden...
“BİD’AT” LARA DÜŞMEDEN BİR “VUSLAT” YAŞAMAK
İkisi de bu “Bozkırlar’ın çocuğu. Birisi “Türkmen Bozkırlarları’nda doğmuş; birisi, çocuk yaşında babasının peşine düşüp gelmiş.
İkisinin de duygularını, düşüncelerini bu topraklar, bu inane çevresi; buranın insanları oluşturmuş. Rab’ın büyüklüğü, “tek gerçek”liğini buralarda kavramışlar.
Aynı şeyleri biri “Türkçe” biri “Farsça” söylemiş.
Dedikleri derin anlamdan aynı şey. “Dilekleri” aynı.
Yunus; “Aşkın aldı, benden beni/ Bana Seni, gerek Seni/ Ben yanarım dünü, günü/ Bana Seni, gerek Seni” derken.
“Sofilerde sohbet gerek/ Ahilerde ahret gerek/ Mecnunlara Leyla gerek/ Bana Seni, gerek Seni.
Celâleddin Rumi:
“- Ben sağ olduğum müddetçe Kur’an’ın bendesiyim
Ben Muhammed Muhtar’ın yolunun tozuyum
Benim sözüm bundan başkasını kim naklederse
Ben, ondan da bizarım, o sözden de bizarım” diyordu.
İkisi içinde, yani Yunus içinde ; Mevlana Celaleddin için de; “- Her gün bir yerden göçmek ne iyi’ydi.. Her gün bir yere konmak ne güzel’di. “Bulamadan, donmadan akmak ne hoş”tu..
YANLIŞ TANIYANDAN, YANLIŞ ANLAYANDAN “BİZAR” OLMAK
Dolambaçlı söylemlere, “malumat furuşluklara, yakıştırmalara; yeniden ve kendi kendi kafalarına göre ‘Mevlana’ icat etmelere; kendini olmadığı şeyler gibi göstermeye yüzyıllar öncesinden ‘reddiye’sini yapmış zaten.
Kur’an Bendesi ve Muhammed Muhtar’ın yolunun tozu; bir Celaleddin.
Anlıyor musunuz? Anlıyorlar mı?. Gerisi Laf-ü güzaf. Gerisi çirkin “Bid’at”.
“Bid’at” ne demek diye sual eder olursa; sözlüklere baksın, internete girsin.
“Bizarım” demiş; aslında “Bizarım” demek zarif bir söylem. “Şikâyetçiyim” demek istiyor. “iki elim yakanda”yı ima ediyor.
Biliyor musunuz; Türk edebiyatının “ Bizar” kelimesini en güzel, en derin anlamı ile Mevlana kullanır.
SENDEN, BENDEN, ONDAN “ANLAŞILMAYI” İSTİYOR.
Giderken “Vah, vah” demesini istemiş; “Yazık, yazık” denmesini istemiş.
Cenazesinde “Düğün havasını” esmesini istemiş. “Ten kafesi” den kurtulmayı “Vuslat” bellemiş.
Bugün O’nun “Vuslat Gecesi”nin yüzlercesinden biri. O, benden, senden, ondan anlamamamızı istiyor. Kendi üstünden “Bid’at üstüne bid’at” uydurmamızı istemiyor. “Şirk’e vatan söz ve davranışlar istemiyor.
Mümkün değil ama kendi üstünden “geçinmeye çalışanları”; “makam mansıp” hırsızlarına alet edenleri bir görseydi en muhteşem “Reddiye”leri söylerdi.
VUSLAT’A DÜĞÜN GECESİ’NE ÜÇ ŞİİRLE İŞTİRAK
Ayaz bir 17 Aralık günü. O zaman ki ayazlardan bir ayaz. Vuslat’ta, “Düğün Gecesi” ne davetli olduğumu gönlüm söylüyor. “Eli boş gitmek” olmaz… “ Mevlana Celaleddin Şiirleri’ni en iyi anlayanlardan biri, A.Kadir’in üç şiiriyle katılıyorum, “Vuslat”a.
Kendi insani duyguları bu şiirde; “emsalsiz” bir söylemle…
GİTME İSTEMEM
Demek sen böyle salına salına bensiz gidiyorsun,
Ey, dostların canına can katan,
Gül bahçesine böyle bensiz gitme, istemem,
İstemem, ey kubbe, bensiz dönme.
İstemem, ey ay, bensiz doğma.
İstemem, yeryüzü, bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman, istemem.
Sen benimle beraberken
Hem bu dünya güzel bana, hem o dünya güzel.
İstemem, bensiz kalma bu dünyada sen,
O dünyaya bensiz gitme, istemem.
İstemem, ey dizgin, bensiz at sürme.
İstemem, ey dil, bensiz okuma.
İstemem, ey göz, bensiz görme.
Bensiz uçup gitme, ey ruh, istememem.
Senin aydınlığındır aya ışığını veren geceleyin.
Ben bir geceyim, sen bir aysın madem,
Gül bahçesine bensiz gitme, istemem.
Gül sayesinde yanmaktan kurtulan dikene bak bir.
Sen gülsün, ben senin dikeninim madem,
Gül bahçesine bensiz gitme, istemem.
Senin gözün bende iken
Ben senin çevgahının önündeyimdir.
Ne olur, öylece bak dur bana,
Bırakıp gitme beni, istemem.
O güzelle berabersen, sen ey neşe,
İstemem, sakın içme bensiz.
Hünkârın damına çıkarsan, ey bekçi,
Sakın bensiz çıkma, istemem.
Bir şey yoksa bu yolda senden,
Bittik bu yola düşenlerin hali.
Ben senin izindeyim, ey izi görünmez dost,
Bensiz gitme, istemem.
Ne yazık bu yola bilmeden, rastgele girene!
Sen ey, gideceğim yolu bilen,
Sen ey yolumun ışığı, sen ey benim değneğim,
Bensiz gitme, istemem.
Onlar sadece aşk diyorlar sana,
Oysa aşk sultanımsın sen benim.
Ey, hiç kimsenin düşüne sığmayan dost,
Bensiz gitme, istemem.
HATIRLA AMA
Bir tatlı ömür gibi gitmeye niyetlendim,
Ayrılık atına eyer vurdun inadına.
Ama bizi unutma, hatırla ama.
Sana temiz dostlar, iyi dostlar, bağdaş dostlar
Yeryüzünde de var, gökyüzünde de var.
Eski dostla ettiğin yemini, hatırla ama.
Sen her gece ay değirmisini
Başına yastık edince yollarda,
Dizime yattığın geceleri, hatırla ama.
Sen ey, Hüsrev’i kendine kul,
Şirin gibi bir nice güzeli esir eden,
Aşkının ateşiyle tıpkı Ferhat gibi benim
Ayrılık dağını delmede olduğumu, hatırla ama.
Bir deniz kesilen gözlerimin kıyısında
Bir aşk ovasını görmüştüm hani;
Safran dallarıyla, ağustos gülleriyle sarmaş dolaş.
Bunu unutma, hatırla ama.
Ey Tebrizli Şems,
Dinim aşktır benim, senin yüzünü gördüm göreli,
Benim dinim senin yüzünle övünür, ey sevgili.
Bunu unutma, hatırla ama.
DEMEDİM Mİ?
Oraya gitme demedim sana,
Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben’im
Bir gün kızsan bana,
Alsan başını,
Yüz bin yıllık yere gitsen,
Dönüp kavuşacağın yer ben’im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
Demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben’im asıl,
Onu süsleyen, benzeyen ben’im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
Senin kolun kanadın ben’im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben’im
Senin kolun kanadın ben’im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin,
Demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben’im
Sıcaklığın ben’im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi?
MESAJ TAHTASI
“SİLLE SANAT SARAYI”NDAN
KONYA’YA DÜNYA İKİNCİLİĞİ
Haberiniz var mı? Bize, “Sille Sanat Sarayı”, fotoğrafçılıkta bir “Dünya ikinciliği” getirdi. Böyle kazanımlar, böyle kazanımların haberleri beni çocuk gibi sevindiriyor.
Bıkmıştık iyice; kendimiz çalıp kendimiz oynamaktan. Bıkmıştık iyice; kendimiz söyleyip kendimiz dinlemekten.
Son yıllarda Konya olarak kabuğumuzu kırmaya; bütün yurda, bütün dünyaya çıkmaya başlaldık. Bir gün, bunları geniş geniş yazacağım.
Şimdi, beni “Gonyalı Olarak” çocuk gibi sevindiren işe gelelim.
Yüz akımız fotoğraf sanatçılarımızdan biri, Reha Bilir anlatsın, isterseniz.
Okuyun, lütfen. Sonra, Konya olarak, “şerefimize” bir çay demleyin. Akşama, hoş beşe gelenleri de haberdar edin.
Gözümüz yollarda, kulağımız seste. Fikirde, sanatta; ekonomide, sanayide; eğitimde öğretimde Konya içinden, Konya dışından, dünyada “yüz akımız” olacak başarılar bekliyoruz.
REHA BEY BİLDİRİYOR Kİ
Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu (FIAP) tarafından bu yıl 7’incisi düzenlenen “FIAP Kulüpler Arası Dünya Kupası” yarışmasında Konya Sille Sanat Sarayı topladığı 351 puanla dünya ikincisi olarak FIAP altın madalya ödülünü kazandı.
Konya Sille Sanat Sarayı Fotoğraf Topluluğu kurucusu ve fotoğraf sanatçısı Reha Bilir, Paris’te FIAP merkezi’nde yapılan dünya kupası yarışmasına 46 ülkeden aralarında Konya Sille Sanat Sarayı’nın da yer aldığı 148 kulüpten toplam 2 bin 960 fotoğrafın katıldığını bildirdi. Bilir, “Yarışmaya her kulüp 20 eserle katıldı. Jüri değerlendirmeleri sonucunda Konya Sille Sanat Sarayı takım halinde ikinci gelerek FIAP altın madalya ödülünü kazandı. 20 eser içerisinde Sille Sanat Sarayı’ndan Niko Guido’nun ise, jüri özel ödülüne layık görüldü” dedi. bilir, dünya kupasında İngiltere’den Wigan 10 foto Clup’ün 353 panla dünya kupasını almaya hak kazandığını, Arjantin’den Fotoclub Caf De Quilmes’in ise 345 puanla üçüncü olduğunu söyleyerek, Türkiye’den bireysel başarılar sıralamasında Fokus-Samsun Kulübü’nden Emre Bostanoğlu’nun da FIAP bronz madalya ödülünü kazandığını kaydetti.