“…Gönlümüzdeki saatin ayarıyla oynadılar
Keder kalbimizin zembereğini kurcalıyor
Derdimizi diyemedik hemdert olamadık…”
Desek her halde bir adım olur da, geçirir bizi bir yana.
Gözü açıkken düş gördük, kandırdık belki de kendimizi. En az kötü olduğumuz şey, demek daha doğruyken, en iyi olduğumuz şeyler varmış gibi bunlarla ilgili ısrarı sürdürdük.
Yalnızca onların güldüğü espriler vardı, biz hiç gülmedik.
Kendilerini çok ciddiye alanlara karşı…
Bir adımdı atılacak oysa…
Beceriksizliği ortaya koymaktan zevk aldı bazıları, belki bir adım atsa değişecekti tüm dünyası.
Yaşamlarından almak istedikleri bir rövanşları varmış gibi yaptılar.
Düşünceler terk etmedi. Kurban rolünü oynamaya devam ettik biz ise. Öylece…
Daha iyi fiziksel çaba gösterebildikleri için kendilerini erkek sanan tipler vardı ortada. Bir adım dahi atamadılar…
Mutlu olmayı planladılar lakin hep planda kaldı dilekleri...
Problemleri büyüttü durdular çözüme dair bir adım atamadılar.
Bir adım diyorum işte…
Hani şu uzak ama aşina olan hislere…
Bir adım atsak…
Mahkûm olmasak, “Ömrümde hiçbir şey yapmadım, istediğim hiçbir şeye sahip olmadım ama herkes beni nazik buldu” cümlelerine…
Ve desek ki, “Dolu dolu yaşadım hayatı şimdi de adam gibi ölüyorum.”
Vedamız da düzgün olsa mesela, merhabamız gibi…
Bir adım atabilsek keşke, ölüm döşeğine girmeden…
Söyleyecek sözlerimizi unutmadan, okunacak satırları atlamadan, yazılacak son bir harfi de yazıp bir adım atsak…
Adını bilmesek de tanıdığımız o hislere…
Bir adım diyorum, belki bir adım değiştirecek her şeyi…
Yalnızca bir adım…
Bir adım…