Prof. Dr. Ali Akpınar
Bir ayette üç büyük ayet
Rûm suresinde Yüce Yaratıcımız bize üç ayetini hatırlatıyor:
Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır. (30 Rûm 22)
Ayet, insanı düşündüren ve hakikate götüren gösterge. Kâinatta Yüce Yaratıcının imzasını taşıyan tüm varlıklarda var olan olaganüstülükler. Çoğu zaman bizler sıradanlaştırmış olsak da aslında O’nun var ettiği her şeyde sayısız olaganüstülükler var, hepsi ayet.
Elbette ayet denince aklımıza Kutsal Kitabımızın cümleleri gelir. Onlar ayettir. Her bir ayet bizi O’na götürür, götürmelidir. Bize O’nu hatırlatır, O’na götürür, O’nun ölçüleri doğrultusunda bir hayatın adamı olursa ayet olur okuduklarımız. Nitekim inkârcı-müşrikler-münafıklar bu Kur’ân cümlelerini dinliyorlar, okuyorlar ve fakat inanmıyorlardı. Yani onlar için ayet olmuyordu o cümleler. Hatta alay ediyorlardı o ayetlerle. Bu nedenle o cümleler, onlar için ayet değil, alay konusu oluyordu! Ama müminler o ayetler karşısında titriyorlar, göz yaşlarıyla secdelere kapanıyorlardı. Onların nazarında Rabbin sözü idi ayet, inanılmalı, saygı duyulmalı ve gereği yerine getirilmeliydi.
Müminler olarak bizler ayetlere saygı duyarız. Üzerinde ayet yazılı olan bir kağıt parçasını yerde görsek saygıyla onu yerden alır, uygun bir yere koyarız. Onu okuruz, anlamaya çalışırız ve onun gereğini yerine getirmeye gayret ederiz. İşte şu yukarıya aldığımız bir ayette, Rabbimizin üç büyük ayetine dikkat çekilmektedir: Göklerin ve yerin yaratılması, dillerin ve renklerin farklı farklı olması.
Yüce Yaratıcının erişilmez kudretinin göstergesi olan farklı renkler de O’nun ayetidir. İnsanın aslını oluşturan şu toprak parçası türlü türlü renklerden oluşmaktadır.
Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. Bunda, öğüt alan kimseler için ibret vardır. (16/13)
O arıların karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır. (16/69)
Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü türlü renkte ürünler yetiştirmiş; dağlarda da beyaz, kırmızı, siyah ve türlü renkte yollar varetmişizdir.
İnsanlar, yerde yürüyenler ve davarlar da böyle türlü türlü renktedirler. Allah'ın kulları arasında O'ndan korkan, ancak bilginlerdir. Doğrusu Allah güçlüdür, bağışlayandır. (35/27-28)
Topraktaki bu renk cümbüşü insanlara ve tüm varlıklara da yansımıştır. İnsanların renkleri/ırkları ayet olduğuna göre saygı duyulmalıdır. Her renk ve tona bir ayet ihtiramıyla yaklaşılmalı tüm ırklara ve renklere. O renklerdeki İlahî imzayı, O’nun erişilmez kudretini görmeli, insanların farklı renklerde yaratılmasının hikmeti kavranmaya çalışılmalıdır.
Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır. (49/13)
Ve farklı farklı diller. Tek bir atadan gelen Hz. Âdem’in çocukları, farklı farklı dilleri konuşuyor. Diller de O’nun ayetlerinden. Her ayet gibi, diller de saygıyla karşılanmalı. Bizde dil öğrenmenin gerek ve öneminden habersiz dil öğrenimine başlayan ve başarısız olan öğrenciler, yabancı dillere Gavurca derler. Halbû ki İngilizce, Almanca, Fransızcasıyla bu dillerin Gavurcası olmazdı, nitekim dünyada bu dilleri konuşan binlerce müslüman da vardır. Olmasa bile diller, gavurca diye hor ve aşağılanmazlar. Değil mi ki onları İnsanlar konuşuyor, değil mi ki onlar insanların birbirleriyle anlaşmasını sağlıyor! Bu dilleri konuşan insanlara İslam’ı ulaştırma söz konusu olduğunda İslam, bu dillerle anlatılacaktır onlara.
Bu ayeti en iyi anlama yeri Hicaz Bölgesi ve Haremlerin yanı. Dillerin ve renklerin ayet oluşunu Mekke ve Medine Harem’inde çok daha iyi anlıyorsunuz. Farklı renklerde insanlar… Kimi simsiyah, kimi esmer, kimi sarı, kimi beyaz… Uzun boylusu, kısa boylusu… Farklı konumlarda olduğu elbiselerinden anlaşılabiliyor… Gerçi burada insanlar, çok pahalı giysiler giyinemiyor. 40-50 derecelik sıcakta en hafif giysilerle yaşamak zorunda herkes. Zaten önemli olan elbise değil, elbisenin içini doldurabilmek değil mi? Nice adamlar gördüm üzerinde elbise yok;nice elbiseler gördüm içerisinde adam yok!
Bu insanların hemen hepsi aynı gaye için bir araya gelmişler. Mekke’de Yüce Rabbin Evini/Beytullahı, Medine’de Hz. Peygamberi ziyaret için gelmişler. Namaz için saf tutuldu mu hepsi aynı safta hiza mesafe alıyor. Tarağın dişleri gibi. En üst düzey yönetici ile, en sıradan teba aynı safta. Köylü şehirli yanyana düşmüş. Zengin fakir hepsi omuz omuza.
Namaz sona erince, sesler geliyor kulaklarınıza. Duyuyorsunuz ama anlamıyorsunuz. Zira farklı diller konuşuluyor. Kimbilir, herkes görüp hissettiklerinikendi diliyle ifade etmeye çalışıyor!
Bir de bu kalabalık cemaatin ortak dili var. Sözgelimi biri, yanlışlıkla size çarptı mı, ayağınıza bastı mı hemen dönüyor tatlı bir tebessümle, elini hafifçe omuzunuza dokunuyor ve gözleriyle sizden özür diliyor, hellallik istiyor. Vücut diliyle yani. Canınız acımış olsa da bu incelik karşısında eriyor, acınızı unutuyor ve siz de aynı olgunlukla cevap veriyorsunuz. Tabi ki vücut diliyle.
Bir de hepsini bir anda hizaya sokan, aynı anda disiplin içerisinde aynı hareketlerin içerisine sevk edendil var. Ezan ve namaz dili. Kur’ân dili Arapça. O da ayrı bir ayet. Teemmül oluna! Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır.