Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
BİR EVLÂD-I FÂTİHÂN: “ARUÇİ”
Şair, kader bu, emir, demişti. Geçtiğimiz günlerde bir evlâd-ı fâtihanı kaybettik. Muhammed Aruçi (Prof.Dr.). Genç yaşta bir ilim adamı. Geride, onlarca kitap, yüzlerce makale ve İslam Ansiklopedisi maddesi bırakarak gitti. Diyanet İslam Ansiklopedisinin Balkanlarla ilgili maddelerinden sorumlu idi.
Muhammed Aruçi, Makedonya’nın Gostivar ilçesinin Vrapçişte köyünde dünyaya gelir. Vrapçişte Cede Filiposki İlkokulunu bitirir. (1970). Sarajevo Gazi Hüsrev Medresesinden mezun olur.(1975). Yolu, Mısır’a düşer. Ezher Üniversitesi, Usülü’d-din Fakültesi’nden mezun olur. (1979). Kahire Üniversitesi Daru’l-ulûm Fakültesi’nde Yüksek Lisans, İstanbul Marmara Üniversitesi’nde doktora yapar. Sarajevo Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde Doçent (2006), İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Profesör olur. Muhterem Aruçi, çalışmalarını hem İSAM’da sürdürüyor ve hem de Bosna-Hersek, Bulgaristan, Kosova gibi Balkan ülkelerinin değişik üniversitelerinde dersler veriyordu. Arapça, Arnavutça, Boşnakça, Sırpça, Hırvatça, Bulgarca. Fransızca, İngilizce, Makedonca, Türkçe dillerini hem konuşur ve hem de bu dillerde makaleler yazardı.
Değerli kardeşim, dostum Aruçi, Kelam ve Mezhepler tarihi alanında uzmandı. Aynı bilim dalında çalışmamız hasebiyle değişik bilimsel toplantılarda birçok kez bir araya gelirdik. O, bir gönül insanı, bir dervişti. Bütün Balkanların acısını yüreğinde hissederdi. Oraya mensubiyeti hasebiyle o topraklarda olup bitenlere kayıtsız kalamazdı.
Birgün, isam’da odasında oturuyoruz. Hemen sağında, İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedi Necatla birlikte çekilmiş bir resim görüyorum. Bunun hikâyesini soruyorum. Bekir Topaloğlu hocamızla birlikte edisyon kritik yaptıkları İmam-ı Matüridi’nin Kitabu’t-Tevhid adlı eserinden dolayı İran’da kendilerine verilen ödül törenindenmiş, o resim.
Sohbet arasında Makedonya’ya gittiğimi, Gostivar’ı ziyaret ettiğimi anlatınca, çok heyecanlanmıştı. Osmanlı, 1390’larda fethetmiş burayı. Tam bir Müslüman şehri. Ne kadar güzel Türkçe konuşuyorlar. Oralarda Türk ismi, doğrudan Müslüman kelimesinin karşılığı olarak kullanılıyor.
Merhum Aruçi ile Üsküp üzerine konuşuyoruz. Kendisine öğle namazını Mustafa Paşa Camiinde kıldım. Orada bir anı defteri vardı. Herkes duygularını kaleme almış. İlginç bir not gördüm bu defterde, dedim. O da merak etmişti, bu notu. Yıl, 16 Haziran 2000 diye not düşülmüş, deftere. Bu notlar, siyasi yasaklı olduğu dönemde yazılmış, Recep Tayip Erdoğan tarafından. Sayın başbakanımız şu notları düşmüşler: “Türkiye'den 27 kişilik özel bir heyetle Makedonya'ya geldik. Tarihimizi gördük. Tarihimizin geçmişten geleceğe taşıyıcısı mümin kardeşlerimizi gördük. Heyecanımız sonsuz. Sevdamız sonsuz. Hele hele Cuma namazındaki hazzımızın ifadesi zor. Allah ibadetlerimizi kabul etsin. Ya Rab! Birliğimizi beraberliğimizi ziyade eyle! Gücümüzü ziyade eyle! Mazlumlara yardım eyle! Ya Rab! Bizi yalnız koyma! Bu muhteşem eserin banilerine rahmet eyle! Yaşatanlara güç lütfeyle..”
Bu duygusal notlar karşısında Aruçi’nin gözlerinden yaşlar boşanmıştı. İkimizde ağladık. Ben neden fark etmedim, demişti. O, Mustafa Paşa Camisi ile ilgili bir anısını anlattı. Ben dedi, tercüman olarak başbakanımızla birlikte Makedonya’ya gittiğimde, bu camide hep birlikte namaz kıldık. Başbakanımız, müezzinlik, Bekir Bozdağ Bey de imamlık yapmıştı, dedi. Bu manzaradan çok etkilendiğini dile getirmiş, bizi bugünlere getiren bu güzellikleri yaşatan Allah’ımıza hamdolsun, demişti.
Aruçi, annesiyle ilgili de şöyle bir anısını anlatmıştı. Annesi, Gostivar’da yaşıyormuş. Sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, henüz başbakan değilken, Siirt’te okuduğu bir şiirden dolayı hapishaneye girmişti. Annem biriktirdiği paraları bana uzatarak evladım Muhammed, duydum ki, Recep Tayyip Erdoğan evladımız hapishaneye girmiş. Ben burada dua etmekten başka bir şey yapamıyorum. Az da olsa biriktirdiğim şu harçlıkları çam sakızı çoban armağanı olarak Erdoğan’ımıza götürür müsün? demişti. Bu bir anne tavrı değildi sadece, Balkanlar’da yaşayan bütün anneler ruhen ve zihnen bu Anadolu topraklarına bağlı. Eğer Anadolu’da bir acı varsa, onların da gönlünde bir acı vardır. Eğer Anadolu’da bir hüzün varsa, onların da gönlünde bir hüzün vardır, diye anlatmıştı, Aruçi dostumuz.
Artık o, Türk vatandaşı olmuştu. O kadar seviniyordu ki, yanına gelene, yeni aldığı nüfus cüzdanını gösteriyordu. Bu millete ve bu aziz vatana muhabbetle bağlı bir insandı. Ne diyelim, kader, onu genç yaşta aramızdan ayırdı. O, geride kalanlara, çok zengin bir ilim, irfan ve kültür mirası bıraktı, gitti.
Allah mekânını cennet eylesin kardeşim. Umarım, Gostivar’a yolumuz düşer de ziyaret etmek mümkün olur. Sen o topraklarda yattığın sürece, inan, o topraklar üzerinde yaşayan bütün nesiller için ilham kaynağı olacaksın. Sen o toprakların tapususun, mührüsün, Osmanlı evladısın, hakikatin bekçisisin.
Geride kalanlara Allah hayırlı ve uzun ömürler versin. Bütün dostların başı sağolsun.