Fatma Şeref
Bir kez daha yapabiliriz…
Sevgiden, bakırlar, altın kesilir,
Sevgiden, bulanık sular durulur,
Sevgiden, dertler şifa bulur,
Sevgiden, ölü dirilir,
Sevgiden, padişahlar kul olur...
Mevlâna
23 Nisan için neler yazılmaz ki… Ama sadece çocuk şarkıları söylemek geliyor içimden: Bu gün bayram erken kalkın çocuklar! Ya da en güzel bayram bu bayram herkese kutlu olsun!
Bu gün dalgalanıp coşmuşum ! Artık ne kırar dökersem mazurum…dizeleri yine dilimde.
Sınırsız hırs sahipleri daha fazla güç için yeryüzünü yangın yerine çevirip kana bularken bu şarkılara sığındığım düşünülmesin. Bütün bunları görmediğim duymadığım takip etmediğim hiç acı hissetmediğim sanılmasın. Mevlana der ki gül varken dikenden bahsetme… Mevlana’yı araştırırken yazarken ve yazarken merak etmiştim : O kadar düşmanı vardı. Dostunun canına kast etmeye varan planların sahipleri kimdi neden onlardan hiç bahsetmedi. Adlarını bir kez bile anmadı. Falanca, filanca demekle yetindi. Sonra anladım ki en iyi mücadele metodu budur: Karanlığı anlatmak onu büyütür, ışık yak. Işığın yoksa ışık kaynaklarından söz et, onları anlat onları öv. Sevginin gücüne inan…
Sevginin gücü , güce olan sevgiyi yendiği gerçek zafer ve barış gününün bir gün geleceğinden ümidini kesme! Hafızı Şirazi’nin dediği gibi sen bülbülsen bahar müjdesi şakı , kötü haberi verecek baykuş ve karga mı yok ?
Birikmiş bunca kötülük ne olacak peki temiz bir sayfa mümkün mü diye düşünse insanlık elbette ilk akla gelecek çocuklar olur. Çocuklar insanlığın en yeni en temiz sayfasıdır. Öyle pak ki : Gerçek bir tebessümü gerçek bir sevgiyi sadece çocuklar tanır...
Bir bahar yağmur molası mecburiyetinden yol üzerindeki bir işhanının önündeki çaycıya oturmuştum. Yeni bisikleti ile etrafta tur atan beş altı yaşlarındaki şirin kızdan gözümü alamıyordum. Ama gayet temkinli bir şekilde etrafındakilere mesafeli duruşu ile sürüş denemeleri yapıyordu. Göz göze gelmeye gayret etsem de nafile hanımefendinin hiç umurunda değil. Sonra ne olduysa Zeynep lütfedip kendisi gelip benimle tanıştı : “Yoksa sende bisiklet sürmeyi öğrenmek mi istiyorsun?” diye sordu. “Evet çok istiyorum , nereden bildin?” dedim ve bu vesile ile arkadaş olduk. Epey sohbet ettik hatta sepetinde taşıdığı tüm ana sınıfı faaliyetlerini bana gösterip anlamlarını da anlattı. Yağmur durduğunda ayrılmakta zorlandık. Veda ederken arkadaşlıktan çıkıp anne duygularıma döndüm birden. Ya herkesle böyle yakınlaşırsa diye korkmuştum.
Dolaylı yoldan her yabancıya yaklaşmamasını öğütleyecektim ki sözümü kesip "biliyorum pamuk prensesin annesi gibi melek yüzlü cadılar var ama senin öyle olmadığını anladım" "Peki bunu nasıl anlıyorsun bana da öğretir misin ?" "Anlıyorum işte! Ama öğretemem, öğretilmez ki " Dedi. Evet çocukların bildiği bizim unuttuğumuz çok şey var.
Kim ne yaparsa yapsın kim ne söylerse söylesin onlar gerçek sevgiyi bilir. Bu ülkenin çocukları dünyada hiçbir liderin aklından bile geçmeyen Çocuk Bayramını kendisine armağan eden Kahraman Mustafa Kemal Atatürk’ü unutmaz. Bunu yazmak zorunda kalmak bile üzücü her ülkenin kurucusu ile ilgili bin bir çeşit iddia, propaganda yapılır. Ama sanıyorum ki bizdeki kadar seven ve sevmeyenlerin garip ölümcül iş birliği sayesinde anlaşılması engellenmiş bir kurucu lideri yoktur. Konu derin yer dar malum bu yüzden burada kesip kısaca milli bayramların çocuk zihinlerindeki önemini bir daha hatırlamaya davet ediyorum herkesi.
Gereksiz dalları budayacağım derken, ağacın köklerine hasar vermek hangi akılın ürünü olabilir anlamıyorum. Olumlu ve olumsuz tüm anılara tüm geçmişimize rağmen hiçbirimizin cumhuriyetimizden vaz geçme hakkı da şansı da olmadığını düşünüyorum. Hiçbir şey bitmedi yeni başlıyoruz.
Karlı dağlardan esmedim,
Ben, o yâre hiç küsmedim,
Daha umudum kesmedim!
Yol ver dağlar, yol ver bana...
Şunu unutmayalım bu topraklarda büyük uygarlıklar kuruldu. Frigler, Hititler, Roma İmparatorluğu ve sair ama hiçbiri 300 yılı geçemedi. Ne güçler ne ordular ne saltanatlar gördü Anadolu ama kimse kalıcı olamadı. Çünkü bu topraklar her dönemde siyasi ekonomik sosyal her bakımdan 8.1 şiddetinde bir depremle sarsılan dünyanın en kritik noktasıdır. Sebepler değişse de bu hiç değişmedi. Bu yüzden bilenler bilse de , kendileri bilip bize küçük gösterse de bizim hiç küçümsememiz gerekir ki biz bu topraklarda 1000 bin yıldır yaşıyoruz. Öyle veya böyle bin yıldır aynı türküleri söylüyoruz. Barışı ve adaleti sürekli olamasa da sağladığımız uzun dönemler oldu. Amerikalılar der ki : Biz bunu bir kez yaptık, bir kez daha yapabiliriz. Öyle ise biz şunu rahatlıkla söyleye bilir ve çocuklarımıza öğretebiliriz:
Biz bunu bin kez yaptık ! Bir kez daha yapa biliriz…
Ve Sezai Karakoç’un dediği gibi :
Milletim! Büyük bir milletsin. Çok büyük bir ülken var. Onun birçok parçasına el konulmuş. Öbür parçalarına da göz dikilmiş. Çok köklü bir tarihe sahipsin. Gerçek bir medeniyetin, Hakikat Medeniyeti' nin sahibisin. Onu yeniden ayağa kaldır. Diril ve dirilt! İnsanlık seni bekliyor.
Milletim! Doğu’ya, Batı’ya dur diyecek güç, sensin. Kendini bildiğin gün kurtulacaksın. Ve bütün insanlığı kuracaksın. Yoksa insanlık büyük bir felâkete doğru gidiyor. Sınırsız hırs sahipleri dünyayı yakmaktan geri durmuyor.
Milletim! Uyan, kendine gel! Yeni bir sayfa aç. Yeni bir çağ aç. Geçmişte birkaç kez açmıştın. Yine açabilirsin. Yine açabilirsin. Yine açabilirsin...
Evet çocuklar ve büyüdüğüne çoktan pişman olanlar bayramınız kutlu olsun… Ulusal egemenliğimiz daim olsun…
Ve unutmayın :
Biz bunu bin kez yaptık; Bir kez daha yapabiliriz !