Seyit Küçükbezirci
“BİR ŞEY”, “HER ŞEY” OLUYOR; ZAMANLA DA, “HİÇBİR ŞEY” OLUYOR
“BİR ŞEY”, “HER ŞEY” OLUYOR; ZAMANLA DA, “HİÇBİR ŞEY” OLUYOR
Merhaba... Hayırlı günler... Nasılsınız?..
Benden sual edecek olursanız; inanır mısınız?.. Yorgunum. Bir kitap yüzünden…
Masanın üstünde bir kitap... Canan Barlas yazmış; adı “Her şey, hiçbir şeymiş”…
“HER ŞEY”İN “HİÇBİR ŞEY” OLUŞU…
Canan Barlas, yüz on sayfa boyunca “Her şey” olanın, gün gelince, devran dönünce “Hiçbir şey” haline geldiğini bin bir dereden sular getirerek kanıtlamaya çalışıyor.
Önce kanıtlamaları karşısında içimde iki ses karşı karşıya geldi... “Gönlüm” kabul etmezken, “Aklım” kabul ediyordu... “Gönlüm”, “iyi ama, bu böyle” diye çaresiz kalırken; “Aklım”, hala inkardan medet umuyordu.
“Her şey, Hiçbir şeymiş” kitabını yazan Canan Barlas, bulduğundan, analizinden emindi; kesin konuşuyordu. Ama, ben, her satırda “-Acaba?” diyordum... “Bakalım” diyordum…
-Diyordu ki:
-“Zira yaşananlar yaşandıkları anda yok olur.” Sf.5
-“…sınırlar sınırsızlıklar arasında anne, baba, sevgili, aşık olursunuz; her şey olursunuz. Bir gün gelir o aşk sınırsızlıklar içinde biter.” Sf.6
-“Aslında gerçek zaman da yoktur.” Sf.6
-“Her şey bir sanrıdır” Sf.7
(Sanrı: Uyanık bir kişinin kendi dışında var sandığı, ancak, gerçekte olmayan olguları yaşaması. Yani: Halüsinasyon)
-“Gerçek hayatta her şey yok olur.” Sf.7
-“Her şeyin hiçbir şey olduğu gerçeği yaşamın her alanında var.” Sf.39
-“Türkiye’nin bağrından kopup bir halk kahramanı olmak, her şey olmak ve bir anda hiçbir şey haline getirilmek..” Sf.59
-“Zaten her şey nasılsa bitecek, yok olacaktır.” Sf.63
-“Giderek her şey hiçbir şey oluyor.” Sf.101
-“Bir anda çok emek verdiğiniz işi bitiriyorlar. Sen bu işi artık yapma diyorlar. Onca çalışkanlık, onca emek, onca zaman, bir anda hiç oluyor.” Sf.105
İNANILIR GİBİ DEĞİL, AMA…
Canan Barlas’ın kitabını kaç gece, kaç gündüz elime aldım, unuttum. Kitapla o kadar çok yaşadım ki... Bir satırı bazen bir gün düşündüm. Dolulara koydum almadı, boşlara koydum dolmadı.
-Yazdıkları, inanılır gibi değil, ama…
-Gelin “zaman tünel”imize girelim..
-Sokağımız vardı… Oyunlarımız, çocukluk arkadaşlarımız vardı. Oradan, onlardan bir saat ayrı kalamazdık. Kalsak, nefes alamayacağız, yaşayamayacağız sanırdık. Oraları, onlara dünyalara değişmezdik. “Her Şey”di onlar… Şimdi, bunca yıl sonra, onlar “Hiçbir şey” olmadılar mı?
“Hatıra Defterlerimiz” vardı. Her sayfasını bir arkadaşımıza yazdırmıştık. Pembe, gülkurusu, havai mavi sayfalarına “Birbirimizi hayat boyu unutmayacağız” yazmıştık. Söyler misiniz, şimdi “hatıra defteriniz nerelerde? O da “Her Şey”di, “Hiçbir Şey” oldu.
***
“-Alıvırdım, satıvırdım” Her şeyinizdi… Kazanmak için, biriktirmek için gözünüz hiçbir şeyi görmüyordu. Mallar, mülkler, arasalar, atlar; yazlıklar kışlıklar “Her şey”inizdi. Kaç yaşınızda olduğunuzu bilmiyorum; mesela yetmişlere yelken açmışsanız, malınızın mülkünüzün karşısında kalbiniz, tansiyonunuz, şekeriniz, velhasıl vücudunuz “Her şey”iniz olmadı mı?
***
Yunus Emre bas bas bağırarak soruyor: “Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan”...Yukarılarda da yazmıştım; Canan Barlas “Her şey sanrıdır” diyordu… Yani halüsinasyon, diyordu, hayalidir diyordu; “var zannedilen” demeye getiriyordu.
“ZAN UŞAKLARI”NIN İDDASI DOĞRU MU ACABA?
“Kadim Anadolu Uygarlıkları” içinde “Zan Uşakları” adlı bir “tarife”den bahsedilir. Gizemli bir tarifedir bu. Durdukları yerde durmazlar, yurt tutmazlar, köyden köye dolaşır dururlar. Uğradıkları köylerde demircilik yaparlar. Ekmeklerini kazanırlar.
“Zan Uşakları” yanlarında bir “kırlangıç tüyü” taşırlar; “köyde kör var mı?” diye sorarlar; varsa, istenirse, kırlangıç tüyü ile görmeyen gözleri görür hale getirirler… Karşılığında da bir şey almazlar.
Konya’da folklor derlemeleri yaparken halkın “Kırlangıç Uşakları”ndan söz ettiğini duymuştum; onlar hakkında anlatılan hikâyeleri derlemiştim.
“Kırlangıç Uşakları”nın akla ziyan bir öğretisi vardı. Onlar, “Her Şey” zandır diyorlardı… Devam ediyorlardı:
“-Ağaç da yok, taş da yok. Sen de yok, ben de yok... Ekmek yedim sanıyorsun, uyudum sanıyorsun, gezdim sanıyorsun. Aslında hepsi “Zan”..
Elle tutulan, gözle görülen “Her Şey”in zan olduğunu iddia ederek, “zan”ı sürdürüyorlar.
Âşık Veysel, gözleri kör olunca babasının zan uşaklarından medet umduğunu anlatır. Doğuştan değil, kaza ile kör olduğundan nasiplenemediğini düşünür, Zan uşaklarından. “Her Şey”, Hiçbir Şey” mi demek istiyorlar “Zan Uşakları” da?
HATTATLARIN “HİÇ” YAZAN LEVHALARI…
Karşımda, üstat bir hattatın elinden çıkmış, şahane bir “Celi Sülüs”le yazılmış “HİÇ” yazan bir levha.
“Hat Sanatı”nın çeşitli yazı çeşitleri ile yazılmış “Hiç” Levhaları, her hattatın vazgeçilmez tasavvufi eseri.
Acaba, mutasavvıflar, “Tasavvuf erbabı” “HER ŞEY”in “HİÇBİR ŞEY” olduğunu derin riyazatlarla kavrayıp, bunların hepsine birden “HİÇ” mi dediler?
“SON” BİRKAÇ SÖZ…
Canan Barlas’ın “Her Şey, Hiçbir Şey” kitabını “Hemen Kitap” yayınlamış.
110 sayfa, 7 TL. Bence, kitapçılardan arayıp, bulup okumalısınız. “Hadi canım sen de” diyemeyeceğiniz bir kitap. Sizi düşündürecek; belki de, bir Konya deyiminde olduğu gibi “Tıraşınızı önünüze dökecek.”
Canan Barlas, 1946 doğumlu, tecrübeli bir gazeteci-yazar. Hürriyet, Politika,Vatan, Güneş, Milliyet gazetelerinde çalıştı… İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunu.
“Her Şey, Hiçbir Şey” kitabı uzun yılların yaşantıların üstünde analizlerin, sentezlerin bir sonucu.