Haşim Akın
Bir yetimhaneye uzansak
Günlerden Cuma ve Sudan'da resmi tatil. Bu nedenle hayat daha durgun. Sabah erkenden 2000'in üzerinde öğrencisinin olduğunu öğrendiğimiz bir yetimhane ziyareti var programımızda. Bize emanet edilen bir büyükbaş kurbanımız kesilecek, Mushaflarımız dağıtılacak ve gıda yardımı ulaştırılacak. Bir gün önceden gıdalar sipariş verip alınmış. Biraz bekleyerek de olsa kurbanımızı alıp yola çıkıyoruz.
Başkent Hartum’un kenar bölgesinde bir yetimhanenin önünde durduk. Kursun öğrenci sayısına göre küçük bir bahçesi var. Mescit olarak da kullanılan ve eğitime müsait tek kapalı alanda öğrenciler saf düzeninde oturmuşlar. kapıdan selam veriyoruz. Onları gülümsetmek ve biraz zor oluyor. Sudan, Afrika halkları içinde en güler yüzlü ve mütebessim çehreye sahip olanı. Lakin yaşadıkları travmalardan mı bilmem çocukları güldürmek zor oluyor. Biraz mütebessim olsa da endişeli gözler var… Ama “Bize yeni bir el ulaşmış.” diye umutla parlayan gözleri fark etmek zor değil. Sonra öğrendik ki içerde 1800 öğrenci varmış.
Önce yatakhaneleri gördük. Ne zaman ve niçin yapıldığını anlayamadığım, öğrenemediğim kemer örgülü bir bölüm var. Burası yatakhane kısmının bir kısmını oluşturuyor. Alelade yapılmış bir yer değil yani... Yerler çok temiz. Afrika şartlarında temizlik ve tertip mükemmel… Ama hiçbir sergi yok. Duvarların kenarlarında tahta bavullar sıralı. Öğrencilerin kişisel eşyaları bunların içinde olmalı. Bavulların bazılarının üzerinde plastik hasırlar var. Rulo şeklinde güzelce dürülmüş. Bazılarının üzerinde 1- 2 cm kalınlığında ince süngerler mevcut. Anlıyoruz ki bunlar yataklar… Burada gece yatılıyor. Yani öğrenciler, o betonun üzerine yatıyorlar. Kiminde hasır, kiminde ince bir sünger… Yatağın markasına takılan ve refahın azdırdığı nesle bunu nasıl göstermeli?
Bahçenin kenarında bir kuyu ve yüksekte bir su deposu var. Bir köşede sıralı çeşmeler yer almış. Bu durum, benzer yetimhanelerle kıyaslandığında çok harika bir artı durum. Biraz sonra Türkiye'den bu diyarlara gelmiş ve yurt tutmuş, gönüllü bir şekilde bu yetimhaneyle ilgilenen Tuba hanımla tanışıyoruz. Tuba Hanım, ailecek oraya gitmişler. Eşi ticaretle uğraşıyor. Burası ve buna benzeyen birkaç daha kursla fahri olarak ilgileniyor. Bize rehberlik eden arkadaşlarımız da bu kursun eski durumunu biliyorlar. Tuba Hanım eski durumunu daha çok anlatıyor. Gerçekten büyük değişim geçirmiş.
Büyük bir mescitte 1800 öğrenci saf düzeninde sükûnet içerisinde oturmuş. Sonra bir işaretle bütün öğrenciler sırayla bahçeye çıkıyorlar. 8 yaşından 18 yaşına kadar değişik kademelerde öğrenciler var. Sırayı bozan, itişip- kakışan, arkadaşına şaka yapan, konuşan, birine omuz atıp diğerine çelme takan kimseyi görmedim. Bir öğretmen gözüyle bakınca bu intizam ve disiplin doğrusu dikkatimizi çekmiyor değil.
Büyük plastik bidonlar içerisinde yağlar, (palmiye yağına benziyordu) çuvallarla bölgeye özel bir tür mısır, sabun ve benzeri maddelerden oluşan malzemelerimizi indirdik. İlk kez gördüğümüz bir mısır türü… Tanelerini küçük pirinçten büyük, beyaz renkli bir mısır… Bunu lapa yapıp günde bir veya iki öğün yiyorlarmış. Yemek çeşitleri başka yok. Bu menüyü evinde veya kaldığı kursunda yemek beğenmeyen birkaç kaptan oluşan sofraya burun kıvıran doyumsuz nesle göstermeli…
Yatakhanesi, çevresi ve tüm olumsuz şartlara rağmen içerisindeki disiplin ve düzeniyle örnek bir okul... En önemlisi de şükrün ve var olanla yetinebilmenin örneği. Onların bizim yardımımıza ihtiyacı olabilir. Ama bizim onların örnekliğine daha çok ihtiyacımız var.