Derviş Argun
Bırakın kralları, siz yapın kuralları
İnsanoğlunun bıkmadan usanmadan devam ettiregeldiği Beni kim ve nasıl yönetir? arayışı geçmişte olduğu gibi bugünde devam etmektedir. Yönetilme ihtiyacını devretmek bir anlamda sorumlulukları da devretmek gibi anlaşılmaktadır. Devrettiğimiz sorumlulukların rahatıyla sanki bize düşen de, kenara geçip yönetenlerle ilgili alabildiğince eleştiri ve olabildiğince küfürler düzmektir. Biz nasıl olsa yönetme erkini devretmekle yapılan hata ve günahlardan da kurtulmuşuzdur. İhtimal, bu rahatlık bize cenneti kazandığımızı hissettirecek bir serinlik bile veriyordur. Zaten biz yönetenlere yönetme erkini vermekle onların cehennemini de yanında vermiş oluyoruz. İşlenen hiçbir cürüm bizi nasıl olsa enterese etmiyor. Çünkü biz, dönen dolapların çevrilen tezgahların hiç birisinde taraf değiliz. Aslında tüm bunları, bizim ülkeyi iyi yönetsinler diye gönderdiklerimiz yapmıştı. Olaya bu cepheden bakarak kendi kendine haklılık çıkaranların hiçte az olmadığını hepimiz biliyoruz.
Fakat, doğruyu yakalamak adına ister devlet yönetimi olsun ister şirket, fark etmeyen tek şey yönetimde kullandığınız materyallerin düzgün olup olmadığıdır. Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz diye bir özdeyişimiz var. Sultanların ve kralların halka yaptığı zulümlerin kurallarını, yine sultan ve kralların hazırlaması ile, bunun adını demokrasi koyup millete hazırlatmak daha doğrusu onaylatmak arasında hiç bir fark yoktur. Çünkü kullanılan materyallerin mantığı aynıdır. Bu mantık, bireysel menfaatlerin öne çıkartılması, kişilere ve birtakım gruplara özgü çıkarların korunmasını esas almaktadır. Dün bunu, sultan ve krallar kendi adlarına yapıyor, halk bunun müsebbibi olarak onları görüyor ve itiraz ediyor idi. Bu gün aynı kral ve sultanlar görünmezlik kılıfına bürünerek kendi çıkar ve imtiyazlarını koruyan kuralları dün, kendilerini deviren, mücadele veren halka yaptırmaktadır. Ama halk bu kez mücadeleyi gerçek düşmanı olan sultan ve krallara değil, kendisine karşı vermektedir. Yanlışın kendi tercihinde saklı olduğu zannıyla yıllardır bir oraya bir buraya savrulup gitmektedir. Bilinen tek şey ise halk adına sonucun bir türlü değişmediğidir.
Yönetime ait materyallerin değişmesi için mücadele vermemek aslında, değişen isimlerin ortaya koyacağı sonuçların da değişmeyeceğini bilmek anlamına geliyor. Kalitenin isimlerde saklı olduğunu zannetmek, eğer bizi bu isimlerin kullandığı materyalleri görmekten alıkoyuyorsa, bu en büyük hatadır. Eğitim açısından, siyaset ya da sosyal yaşam açısından baktığımız zaman müreffeh toplumu oluşturmak ancak kendi içinde müreffehliği barındıran kural ve kaideler ile mümkündür. Kural ve kaideler mutlu etmekle yükümlü olduğu yönetilenleri değil, görünmez bir takım güçleri imtiyazlı kılıyor ise bu kuralları halkın seçtiklerinin onaylaması ile kralların ve sultanların onaylaması arasında hiçbir fark yoktur. Fark kural ve kaidelerin kimi esas aldığında saklıdır.
Ülkemiz, tarihinde çokça yaşadığı zor ve çetin dönemlerden bir dönemin eşiğindedir. Halka karşı sorumlu olanlarla, sorumluları denetleyen ve onaylayanlar yine aynı dili konuşmamaktadır. Kullanılan dildeki bu uyuşmazlık halkın mağduriyetine, halkı yönettiğini zannedenlerinde haksız eleştiri ve küfürler almasına sebep olmaktadır. Sorunların çözümünde mercii olarak gördüklerimiz ile çözümlere karşı direnenler arasındaki kavga, halkın çözümsüz dönemler yaşamasına sebep olmaktadır. İmtiyazlarının elden gideceğine inananlar ile halkın imtiyazlarının kavgasını verenler aynı dili konuşmadıkça bu halk müreffeh olmayı beceremeyecektir. Değişmeyen materyalleri, değişik ekiplerin kullanması da çözüm açısından bir yarar sağlamayacaktır.
Elimizdeki cetvel ve bu cetvelin değiştirilemezliğini savunanlar, halkın seçip gönderdiği isimlerinde bu cetvele itaatini dayatmaktadırlar. Dayatılan anlayış ise dün nasıl mutsuzluk sebebi olmuşsa bu günde aynı sonucu vermektedir. Bir takım güçler bu ülkenin etnik kimliği ile uğraşarak eldeki cetvele uymadığını söylediği çizgileri silme peşinde, diğer bir kısım güçler ise sözde İslamcı yapılandırmalar uydurarak Müslüman milletin dini dokusunu bozma gayretindedir. Bu gayretlerin önüne geçebilmek ve doğru olanı ortaya koyabilmekte, erk sahibi tarafından kaldırım ve trotuar işi ile görevlendirilmiş olanların elinde değildir.
Seçilenler açısından çözüm bırakın kralları siz yapın kuralları tezgahına gelmeden seçilip gönderilme anlayışına sahip çıkmak. Halkın kendisine verdiği yetkiyi halk adına ama tüm değişim kavgalarının da riskini alarak vermek olduğu halde, bizim açımızdan da çözüm, neyi niye istediğimizi ve kimden istememiz gerektiğini öğrenmemizdir. İsteklerimizin boşta kalmaması, istek adresimizi iyi tayin etmemize bağlıdır. Cambazı gösterip sirk işletenler ve halkı soyanları halk tanımadıkça çözüm zor hatta imkansızdır. Halkın seçtikleri de halkın oluşturacağı kuralların kavgasını vermedikçe mevcut cetvelin çizgisi seçilenleri halkla buluşturmayacaktır. En iyi iktidar bu yapıyla, en kötünün iki yıl daha itibarlısı olur.