Biz biz olmadan

Bir medeniyetin diğerinden bir kültürün yek diğerinden etkilenmemesi mümkün değildir. Dünyada birden fazla millet, birden fazla kültür, birden fazla medeniyet, olduğu müddetçe bu durum mukadderdir. Bir milletin sanatı kültürü medeniyeti onu kendi ayakları üzerinde tutacak dinamikleri sağlam olduğu müddetçe yakın veya uzak pek çok kültürden alışveriş yapmakla   zenginleşir gelişir. Ama yukarıda da arz ettiğimiz gibi bu ancak kendini ayakta tutacak dinamiklere bağlıdır. Bu dinamikler üzerine bina edilmeyen bir kültür, yağmurlar yağdıkça veya mevsime göre zemin şak şak olup çatladıkça bu mevsimlere bağlı bir zeminin keyfiyetine göre şekil almaya mahkumdur.

Evet: “Kültür her yerde fertlerin duygu, düşünce dünyasında ve ma’şeri vicdanın münbit yamaçlarında uzun bir kuluçka döneminden sonra varlığa ermiş; iç kaynaklardan doğrudan doğruya , dış kaynaklardan da süzüle süzüle beslenmiş, gelişmiş; derken zamanla o milletlerin tabiatlarının önemli bir derinliği ve onların hayatlarının en bâriz bir rengi hâline gelmiş; sonra da her zaman konuşulup düşünülmese de mâbedden mektebe, sokaktan evlerin içine, kıraathânelerden yatak odalarına kadar her yerde bütün hayatı kuşatmıştır.”(1) Böylelikle yılların birikimiyle ortaya çıkan bir kültür bütünüyle tasfiye edilemeyeceği gibi bütünüyle  bir başka kültür de kopya edilemez. Zira bir kültürün oluşumunda müellifin yukarıda bahsettiği saiklerle birlikte o millet fertlerinin genetik yapısı dini hayatı tarihi tecrübesi, ve bulunduğu coğrafya da önemli bir etkendir. Yılların birikimini bütünüyle bozup yeniden formatlamaya çalışmak kamil yaşa gelmiş bir insanı hafızasından mahrum ederek ona zamanına ait bir şeyleri öğretmeye benzer ki buna benzer bir uygulamayı İngilizler sömürgeleri altındaki Hintlilere yapmıştı. Şimdi de bunu Amerika Irak’taki tarihi yerleri tahrip ederek yapmakta. Bizim içimizde de başka kültürlerin gönüllü fedaileri oluşturdukları bir zümre ile sanat edebiyat alanında televizyon ve radyo vasıtaları ile yapmaktadırlar.

Şiddeti ne olursa olsun (ister belli aralıklarla artçı yahut aniden geliveren bir şiddetteki kültürel depremler gibi…) böyle durumlar karşısında bize düşen ise bu tahribata karşı bulunduğumuz sahada mensubu olduğumuz kültürü en iyi şekilde temsil etmektir. Bu da ancak her ferdin gücü yettiğince kendi değerlerine yönelik yayımları takip etmesi ve kendi değerleri ile hem vicdanî hem de toplumsal boyutta yüzleşmesi ve içinde bulunduğu durumu kendi derinliklerinde mukayese etmesiyle olacaktır. Gelin bir kere daha içinde bulunduğumuz durumu bir yerlerimizde gizli kalmış kodlarla kritiğe alalım. Bir toplumun kendi değerleri ile doğrulup ayağa kalkması ancak fertlerin has dairelerinde kendilerini bu vicdânî kritiğe tabi tutması ve bolca okumasıyla olacaktır. Bakın yeri geldiği zaman geçmişimizin hatalarını anlatırken atalarımızı nasıl eleştiriyoruz. İşte yarın da “gelecekteki  tükürüklerin sıçrıntılarının yüzümüze değmemesi adına…” Hayatımızda bazı fedâkarlıklara da yer vermesini bilelim ne dersiniz çok mu şey istiyoruz…

(1) Kendi Dünyamıza Doğru, Nil Yayınları, İstanbul, 2005

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.