Hümeyra Uslu
Bol Acılı Olsun!
Yerli dizilerimizin o vazgeçilmez temasından bahsediyorum: Acı.
Siz deyin başrol kızımız zengin bey tarafından tecavüze uğrasın o psikopat zengin bey ile bir ömür geçirmek zorunda kalsın, ben diyeyim başrol abimiz babasının intikamını almak için hayatını bu işe adasın ve kötü adamlarla uğraşırken yapmadığı kötülük kalmasın…
Dizilerde tavuk öldürür gibi insan öldüren katil profilleri, gençlerin hayatlarını ucuz bir şeymiş gibi alıp satan uyuşturucu tacirleri, hain damgası yiyen masumlar, yalanlar için kaybolmuş sübyanlar, mafyatik işlere bulaşmış adamlar…
Sanki dünya matah bir yermiş gibi, bir de dizilerde bunları izletiyorlar insanlara. Geçmişi travma yüklü başrollerden kusacağız artık. Yeter ya hu! Cidden bu diziler bizim ruh halimizi bozuyor, ben izlemediğim, arada bir denk geldiğim halde darlanıyorum. Her hafta yeni bölüm yayınlansa da izlesek diyenlerin halini bir düşünsenize?
Bu arada tahmin edeceğiniz üzere spesifik bir diziden bahsetmiyorum. Şu dizi bu dizi değil, son zamanlarda televizyonlarda dönen dizilerin genel profili böyle, anlattığım gibi. Öz olmayan babalar, evlatlık edinilen çocuklar, çocuklarını evlendikleri adamlardan saklayan anne(!)ler, babası belli olmayan bebekler, kocasını evin şoförüyle aldatan kadınlar, kız kardeşinin kocasıyla aşk yaşayan ablalar…
Şimdi ben bir of çekeceğim ve gerçekten karşıki dağlar yıkılacak!
Tamam, senaristler bunları yazıyor, tamam yapımcılar bunlara para harcıyor, tamam yönetmenler bunları çekiyor, tamam en ünlü oyuncular bu dizilerde oynuyor… Tamam.
Ama bir şey var: Bu dizileri kim izliyor?
Özellikle imkânsız aşklı, bol yakışıklı beylerin olduğu güzel kadınların salındığı dizileri gençler izliyor. Gençler cahil tv’de her gördüklerini yaparlar falan demiyorum. Diyorum ki siz cinayetleri, adam kaçırmaları, kadın yaralamaları, çocuk dövmeleri sürekli bu gençlere seyrettirseniz bu işi normalleştirmiş olursunuz. Ne demek istediğimi biraz psikoloji kitabı karıştırmış olanlar anlayacaklardır.
Yerli dizilerde ne kadar acı var, ne kadar ağıt var o kadar çok konuşuluyor. Ne kadar gözyaşı o kadar prim. Veriyorlar ekrana (hem de böyle koca ekran) kendi adaletini sağlayan kahraman(!)ları, ondan sonra “Neden 3. sayfa haberi gibi oldu ülke?” diye soruyorlar.
Elbette televizyon bu kadar güçlü insanlar da bu kadar aptal değil ancak bir toplumun ruh halini bozarsanız, başka hiçbir şeyiyle oynamanıza gerek kalmayacaktır.
Sevdiklerime kimse zarar veremez diye yola çıkan çocukların, başkalarının sevdiklerine neler yapabileceğini gösteren televizyon dünyası, bu halinden vazgeçecek değil. Çünkü televizyon kimseye bir şey öğretme amacı taşıyan bir kitle iletişim aracı değil. Televizyon sahipleri para kazanma, sermayeyi döndürme peşindeyken ben ve benim kafama sahip olanlarda ancak bu köşelerde böyle kısık seslerle bir şeyler söylemeye devam ederiz. Tabii.
Hiç mi iyi dizi olmuyor peki tv’lerde. Bütün diziler de kötülük mü aşılanıyor? Bu soruya cevap vermem pek mümkün durmuyor. Çünkü yerli dizi bilgim yazının burasına kadardı, bitti. Bundan sonrası sizde artık.
Sona gelmişken bunu neden söylediğimi bilmesem de, bu aralar sürekli eski kelimelerle haşır neşir bir haldeyim. Nereden çıktı ben de anlamış değilim. Lakin sürekli eski kelimelerle rastlaşıyorum. Güzel kitaplar, güzel insanlar ve güzel kelimeler…
O zaman bugünün kelimesi; Teenni olsun. Teenni ilerisini düşünerek, ihtiyatlı davranarak acele etmeden iş görme, düşünceli hareket etme, ihtiyatlı ve akıllıca davranma demekmiş. Ne ince, ne kibar, ne dokunaklı değil mi?
İşlerinizde teenni olmanızı temenni edip (ki bu cümle yazarken beni güldürdü) noktamı koyuyorum.
Selametle…