yazar-3
Bozkır’ın yalnızlığı
İlçeler vardır Türkiye’de. Her biri ayrı coğrafyada. Ayrı özelliklerde... Her birinin bir bölgesi, bir yöresi öne çıkarılır. Ormanı, dağı, gölü, akarsuyu, denizi anlatılır. Bozkır’ın tüm doğası, güzellik adına, insanlarının kabul ettikleri özelliklerdir…Yeşilin her tonunun görüldüğü, doyumsuz seyirlik dağları, vadilerin sergilediği güzellikler paketi; insanı kendi iç dünyasına döndürüp, kendisini dinleme olanağı sağlayan güzelliklerdir. Dağların ortasında, kurtarıcı gibi duran, umulmadık bir anda, sürpriz yaparcasına ortaya çıkıveren, yeşilin maviye dönüştüğü en güzel renk tonunda karar kılıp, başka bir yerde görülemeyen vahşi coğrafya, bağrında yetiştirdiklerini tarifsiz bir sevince boğar. Bu, sanki yıllardır görmediği birisini, gurbette, apansız karşısında görüvermektir…
Kış ayları boyunca zirvelerinde misafir ettiği karları; tabiatı sanki ürkütmeden, okşayarak uyandıran güneşin şefkatli elleri ile eritip, bağrından çıkan Çarşamba Çayı ile akıtan, Konya Ovası’na sulayan kanallarla dayanışması, Bozkır’ın adına güzellikler katar. Seydişehir-Antalya karayolu aracılığıyla denize kavuştuğu noktada, dağlardan selam getiren insanlar; salimen geldim diye haber gönderir dağlara... Bütün bu devran dönerken bir yalnızlık vardır; insanların dönüp bakmadığı. İçinden yetişenin ekmek kavgası uğruna istemeyerek terk etmek istediği, adeta kaçarcasına geçip gittiği, güzel türkülerin yakıldığı, en güzel şiirlerin yazıldığı bir öksüz, bir yetim coğrafyadır Bozkır. Mutluluğun zorunlu mekanlarıdır yaylaları. Bir peri masalının rüya ülkesidir oralar. Huzurun; olmazsa olmaz şartıdır, Bozkır… Olmakla olmamak arası, çelimsiz otların, benden bu kadar dercesine büyüyebildiği uçsuz bucaksız ve yalnız Bozkır. Güzellikler, mutluluklar paylaşılırken, onun payına düşen yalnızlıktır, hüzündür. Fabrikaları, sanayi siteleri yoktur. İşe hasret ellerinin çatlakları, hem güzellik, hem de “Sabır” simgesidir. Fakirliğine, yalnızlığına, öksüzlüğüne verdiği savaşlarda alınan mertlik madalyalarıdır. Günün birinde yağacak rahmeti sabırla bekler, yaralarına merhem diye. Kötü talihini asla şikayet etmez. Bozkır ve Bozkırlı, aylarca beklediği rahmete de, ülkesine de asla ihanet etmez. İlk fırsatta karşılığını verir, yaşlı yüzündeki cılız otları ile. Davullarla, dualarla asker ocağına uğurladığı gençleri ile. Bozkır, elinden geleni yapmıştır. Fakirliği kadar da cömerttir. Aylar boyunca kıt kanaat yeşerttiği varlığını saklamaz. Kışları çok çetin geçen coğrafyasıyla baharın ilk meyvelerinden olan kuzulara ve oğlaklara ikram eder, varlığını saklamaz.
Bozkır, üstündeki her varlığı, apaçık gösterir. Fakirliği, yalnızlığı, yetimliği, cömertliği kadar da merttir. Kalleş pusulara izin vermez. Saklanmak yoktur onda. Ufukların sonsuzluk hissi Bozkır’da ve ülkemin tüm bozkırlarında yaşanır. Sınır içinde sınırsızlığı yaşayan yiğit yüreklerin engin gönüllerinin mekanıdır Bozkır. Güneş en güzel, en hüzünlü vedasını burada yapar. Sessizce, göz göre göre… Fakir aşlarının kaynadığı cılız ve silik ot dumanları gökyüzüne en güzel burada süzülür. Kaba yelin davet ettiği misafirin birazcık yağmur olduğunu burada görürsünüz. “Az’larla “Şükrü” yaşayan gönüllere burada rastlarsınız. “Tevazu” ile “Vakar”lığın yumak olduğu can dostu, yüreği kavruk, Türkiye’ye sevdalı insanları Bozkır ve bozkırlarda bulursunuz.
Bozkır; gönül gözüyle bakanların en güzel coğrafyasıdır. Cömert-fakir, güzel- hüzün, savunmasız-yiğit, aşsız sofralara şükürdür. Yazının bu bölümünde Cahit Sıtkı Tarancı’nın ölümsüz şirini okuyalım.
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun:
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun:
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farklı olsun:
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun:
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Türkiye’de bozkırlar içinde bir adet Bozkır var. Binlerce yıldır özbeöz Türk yurdu olan Bozkır’a, bağrında yaşayan Ahmat’lar, Memet’ler, Alı’lar, Hatma’lar; çetin koşullar yüzünden emanet gurbete çıkan emmiler, dayılar ve yiğenler sahip çıkmalıdır. El ele verip engelleri aşmalıdır. Bu çağda Bozkır’ın yalnızlığı yazılara konu olmamalı. Bozkır’ın bereketi, gücü insanlarımıza ışık saçmalıdır. Hastalarımıza “şifa” dağıtmak, açlarımıza “sofra” kurmak, gençlerimize ”iş-umut” verebilmek için Bozkır’ın yalnızlığını kıralım.