Yücel Kemendi
Bu çocuklar..
Bu çocuklar bizim geleceğimiz
Öğretmenlerin sık sık söyledikleri bir söz vardır. ‘En iyi müfettiş öğrencidir.’ Çünkü çocuklar çok iyi bir gözlemcidirler.
Çocuklar sadece gözlemci değildir aynı zamanda gördüklerini taklit de ederler. İşte esas sıkıntıda burada başlar
Eğer çocuk yalan söylüyorsa çevresinde yalan söyleyen birileri vardır. Ya okulda, ya da evde! Hele birde evde çocukları kandırırsak vay halimize! Çocuklar kandırılmayı hiç ama hiç bağışlamıyorlar ilk fırsatta hesaplaşmak istiyorlar.
“Hani senin sevmediğin Murat’lar var ya, onlara gidiyoruz”. Ya da “Ayşe teyzenlere gidiyoruz” diyerek, gezmeye çıkan, sinemaya giden anne-babalar sakın çocuklarını suçlamasınlar.
Çocuğumuzun yanında konuştuklarınıza dikkat edilmeli “daha çocuktur anlamaz” düşüncesinden uzak durmalıyız.
Her anne ve babada klasik bir anlayış vardır; hem yalanı sevmediğimizi yalandan nefret ettiğimizi söyleriz yalanın olumsuzluklarından bahsederiz ilk fırsatta da yalan söyleriz.
Durum böyle olunca da sonuç malum. Kısacası çocuklarımız ikiyüzlü olmayı ikiyüzlü yaşamayı beceremezler.
Anne ve babanın sürekli söylediği bir söz vardır “Bu çocuk yalan söylemeyi nereden öğreniyor” anne karnında dersek abartmış olmayız herhalde.
Çocuğumuzun yalan söylemesine başka bir sebepte çocuğun üzerinde kurulan baskıdır. Anne ve babadan korkan çocuk gerçeği söylemenin başına iş açtığını görünce de yalana yöneliyor, yalanla kendini savunmaya başlıyor.
Biz büyüklerde yalana kendilerini savunmak ve korumak için başvurmaz mıyız?
Bunu çok iyi bilmemize rağmen, çocuğun kendini olduğu gibi ifade edebilmesine müsaade etmeyiz, ya da çocuğumuzu o yönde yetiştirmeyiz. Çocuğumuzun istek ve dileklerine kulaklarımızı sonuna kadar açmamız gerekirken maalesef bunu da tam olarak beceremeyiz.
Çocuğumuz üzerindeki aşırı otorite kurma ve katı kontrol, onu çekingen, soğuk ve korkak yapmaktadır. Bu tür çocuklarda düşüncelerini ifade edemez ve anlaşılmaz hale gelmektedir.
Çocuk kaygılıdır, çocuk tutarsızdır, çocuk çevresiyle uyumlu bir iletişim sağlayamaz durumdadır, bu durumda çocuk kendi dünyasına kapanır ve sık sık yalana başvurur.
Sonrada sıkıntılar büyür anne-baba ile çocuk arasındaki güven sarsılır. Ya çocuk anne-babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çektiğinden ya da ceza korkusuyla yalana sığınır.
Sonrada çocuk okul başarısızlığından dolayı aşırı eleştirilince de evde ki küçük ve masum yalanlar büyüyor ve çocuğun kişiliği durumuna geliveriyor.
Çocuk yalan söylüyorsa lütfen sorunun büyük bölümünün kendimizden kaynaklandığını bilelim ve düzeltme yollarına başvuralım. “Kendimizi düzeltmeden çocuğumuzun düzelmesini beklememiz hayalden öteye gitmeyecek havanda su dövmeye benzeyecektir”.
Bir başka konu da çocuklarımızın kişiliklerinin gelişmesinde okul mu aile mi yoksa çevre mi daha etkilidir tartışmasıdır.
Uzmanlara göre çocuklarımızı etkileyenler arasında ilk sırada aile, ardından okul, ve daha sonra da sosyal çevre gelirdi.
Ancak bugün durum değişmiş gibi görülüyor. Teknolojinin ilerlemesi, hayatımızın birçok alnında kolaylıklar sağlarken beraberinde zorluklarda getirmiştir. Teknolojinin ilerlemesiyle hayatımızdaki problemler de artmıştır.
Bugünlerde çocuklarımızın kişiliklerinin oluşmasında dördüncü bir etken ortaya çıkmıştır. Bu etkenin bu günlerde ilk sıraya çıktığını söyleyenlerin sayısı oldukça fazlalaşmıştır. Dördüncü etken görsel medya adıyla TV, radyo, cep telefonu, bilgisayar, internet. Gerçektende yaşımız ne olursa olsun günümüzde görsel medya insan ilişkilerini kişilik oluşumlarını birebir etkileyen en büyük etken haline gelmiştir.
Gençler artık vakitlerinin büyük bir bölümünü görsel medya karşısında geçiriyor. olumsuzlukların her türlüsünü konu alan dizileri seyretmesi, bilgisayar ve internet karşısında ahlaka aykırı ne varsa görmesi “gençlik” dediğimiz geleceğimizde, istikbalimiz dediğimiz çocuklarımızda, giyimiyle, müziğiyle, davranışlarıyla bizden olmayan karakterler ortaya çıkarmıştır.
Neden anne baba olarak çocuklarımızın bu durumlarına göz yumuyoruz? Neden sorunu kendimizde değil de çocuklarda gençlerde arıyoruz? İnanın bunun bile farkında değiliz.
Bazı okurlarım oldu mu hocam teknolojiye karşı mı çıkalım o zaman Avrupa’nın gerisinde kalırız. Bizim Osmanlı’ya benzememizi bizden isteyemezsin şimdi bilgisayar ve interneti kullanmayalım da tarih tekerrür mü etsin? Diyenleri duyar gibiyim.
Tabiki bilgisayarın internetin TV’nin telefonun kullanımına karşı değiliz. Aksine bunların daha fazla kullanılmasından yanayız.
Ama nasıl kullanacağımızı bilmek kaydıyla. Allah aşkına hangimiz çocuklarımıza bilgisayarı ve interneti nasıl yararlı bir şekilde kullanacağımızı öğretiyoruz.
Araba sürmeyi bilmeyen ağaca ya da duvara toslar. Ekmek bıçağını kullanmayı bilmeyen katil olur. İnternet ve bilgisayarı kullanmasını bilmeyen çocuklarımız kime nasıl zarar verir hiç düşündünüz mü?
Peki çözüm nedir? Sabırla ve onların duygularına ve tercihlerine değer vererek ve en önemlisi onlarla ilgilenerek.
Onları, ne sıkarak, ne de tamamen serbest bırakarak.