Bu Kurdun Gördüğü İlk Kış Değil!

 

İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı, onu bağırmaya zorlayan acıdan çok daha ağırdır... Diyor Furuğ Ferruhzad son yıllardaki halimizi anlatmak ister gibi…

Durmaksızın şehit haberleri kulağımızda, yağmur gibi al bayraklı tabut kucağımıza akıyor.

Şehit Orhan İkrarlı terhisine iki gün kala al bayrakla dönmüş annesine... “Ben ağlamıyorum, hiç ağlamayacağım! O hainler o katiller sevinmesin dimdik ayaktayım! Kürtlükte de Türklükte de böyle bir şey yok! Onlar Kürt’se ben Kürt değilim ben Türküm !” Diye Kürtçe bağıran bir anne. Terörün tüm sahte gerekçelerini tek başına çürütüp yüzüne çarpıyor. O acılı anne sonra dönüyor. Tabut başındaki askerlere sarılıp "Benim oğlum sensin artık! Bir Orhan öldüyse binlerce Orhan'ım var…" diyor. Oysa Orhan annesine kıyamayıp çocukça bir masumiyetle "ölürsem anneme söylemeyin" demiş arkadaşlarına... Sanki duymaması mümkün gibi… Onlar da bu sözle bir klip hazırlamışlar ki tüm benzerleri gibi izlemeye yürek dayanmıyor. Çoğumuz da bakamıyoruz zaten. Şairin sözlerine sığınıp:

Seni de vururlar bir gün ey acı, uçuşup durduğun kanatlarından… Diye mırıldanıyoruz bazen. Tüm savaş karşıtlarının yıllardır, egemen güçlere söylediği en mükemmel reddiye cümleleri, bile hariçten gazel geliyor, tuzu kuruların çalıp çağırdığı…

Kanuni’nin ünlü vezirine dediği gibi : “ Ne kadar da belli Rüstem, evlat da senin değil devlet de…” diyesi geliyor insanın. Sanki savaşmak zorunda kalanlar savaşı çok seviyor gibi anlamsız duygusuz geriden dışarıdan değerlendirmeler. Entel laflar sanatsal çalım atmalar. Oldu olası böyledir. Ev yanarken yangının içinde hasırı olmayanlar akıl verip yol göstermeyi nasıl da sever.  Şunu şöyle, bunu böyle yapsaydınız olmazdı diyenler sanki başka gezegende yaşıyordu o işler olurken. Biz söylemiştik demek kimseyi kurtarmıyor. Söylenenleri herkes biliyor, duyuyordu. Ama işin içindekilerin şartlarını dışarıdan anlamak mümkün değil. Zaten hangi yol izlenirse izlensin asırlık projelerin mimarları bunları uygulamaktan vazgeçmeyecekti.

Bu gerçek böylesine ortada iken yeni bir toplumsal kamplaşmanın kaldırım taşlarını döşemeye hiçbirimizin hakkı yok.

5667864omr.jpg

Sadece şehitlerimizi hatırlasak bu bize yeter. Onlar neden göğüslerini bize siper ettiler can verdiler, veriyorlar. Biz bir birimize düşüp terör belasını başımıza saranların, içimize serptiği ayrılık tohumlarını sulayalım diye mi? Cennet dediğimiz vatanı kendi elimizle cehenneme çevrelim diye mi? İnsan medyadaki bazı haberlere baktıktan sonra dönüp Ömer Halisdemir’in gözlerine bakamıyor, fotoğraf olsa bile. “Bunun için mi öldüm?” diye soracak sanıyor.

 O gözler, o bakış, o duruş, o silah tutuş sadece Ömer’in değil artık! Çanakkale’nin, Dumlupınar’ın, Sakarya’nın, Kocatepe’nin ruhu! Ve şu anda tam da bu yazıyı okuduğunuz sırada Güneydoğu’da, Suriye’de ya da bayrağımızın dalgalandığı bir başka yerde nöbet tutan ölüme meydan okuyan yiğitlerin bakışı! Aynı zamanda yediden yetmişe gönül nöbetine duranların günü gelince vermek üzere “bir canım var…” ikrarında olanların duruşu… Yani resmi ve fahri tüm Mehmet’lerin, Mehmedcik’in bakışı, duruşu, silah tutuşu! İçimize bunca işlemesi, gönlümüze böyle yerleşmesi bu yüzden… Türk askerinin vatan sevgisi onun o muhteşem fedası ile beka buldu bir kez daha, yeniden cisme büründü hafızlarda… Dönmeyi değil, ölmeyi emreden komutanların gözünü kırpmadan ölümün üstüne yürüyen yiğitleri var oldukça savaştan kim korkar?

omer-002.jpg

Korkumuz , biz vatanımızda hür yaşayalım diye akan kana verilen cana layık olmamak. Acıya alışmak, onu kanıksamak olağan saymak… Oysa o şehit anasının Kürtçe çığlığında söylediği gibi : “Ben ağlamıyorum, hiç ağlamayacağım! O hainler o katiller sevinmesin dimdik ayaktayım!” demeliyiz.

Yani “Biz hiç ayrılmıyoruz. Farklı düşünsek, farklı inansak, farklı kökenden gelsek, farklı partileri desteklesek, farklı futbol takımlarını tutsak bile ayrılmıyoruz, ayrılmayacağız! O hainler o zalimler sevinmesin el ele, omuz omuza dimdik ayaktayız!” demeliyiz. Şimdiye kadar yaptığımız gibi.

Biz bu oyunları yeni değil bin yıldır hatta orta asyadan beri yaşıyoruz. Ve ne zaman bölünmenin getirdiği sonucu unutursak yanıyoruz.

sehit-anne.jpg

Orta Asya’ya gitmişken aklıma geldi: Kurt yavruları çok sayıda olsa bile pek azı hayatta kalıyormuş. Onları çok iyi gözlemleyen atalarımız, soğuk, açlık, diğer vahşi hayvanların saldırısı gibi zor kış şartları ile baş edip hayatta kalabilen kurt yavrularının bir daha kolay kolay yenilmediğini ve uzun yaşadığını fark etmiş. Bu yüzden önündeki ilk kışı atlatan kurt yaşar denilirmiş. Zamanla bu bilgi insana ve toplumlara uyarlanmış. İlk kışı aşan yaşar… Ve benim o çok sevdiğim muhteşem atasözümüz ortaya çıkmış:

Bu kurdun gördüğü ilk kış değil…

Tam da bizim için söylenmiş değil mi? Ele ele verirsek yapamayacağımız bir şey var mı?

Dememiş miydi Bilge Kağan:

Ey Türk Milleti !

Üste mavi gök çökmedikçe,

Altta yağız yer batmadıkça

Senin ilini töreni kim bozabilir?

sehit-003.jpg

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.