Mustafa Yiğit
Bu ülke imani bir sevgiyi...
Bu ülke imani bir sevgiyi fazlasıyla hak ediyor!
Arkadaşlığa, diğergam olmaya, paylaşmaya kendini adamış bazı adamlar vardır.
Yeryüzü maceranızda bu adamlara çok az rastlarsınız.
Ebubekir Kurban da bu “pek az bulunan” insanlardan biridir.
Kurban, şifai kültürün bir temsilcisi olarak bu güzel hasletleri yaşayan, yaşatan, dostluk, diğegamlık, paylaşım, iman, memleket hikayelerini bugüne kadar dost meclislerinde bıkmadan usanmadan yıllarca anlatan derviş meşrepli bir aktivist, bir entelektüel.
Ebubekir Kurban, heybesinde biriken bu “hikayeler”i şimdilerde bir bir ete kemiğe büründürerek, kitaplaştırmış bulunuyor.
Kurban’ın kent taşlaması ve röportajdan oluşan ilk iki kitabı, “e-buk” serisiyle Orhun Yayınlarından okuyucularıyla buluşmuş, bizler de zevkle, kimi zaman gülümseyerek, kimi zaman da hayretler içinde bu aykırı kitapları okumuştuk .
Ebubekir Kurban, ilk kitabı “İsmet Saat Kaç?”ta bir türlü ısınamadığı Ankara’yı, Ankara’nın gri bürokratik hallerini daha çok bir taşlama tadında anlatmış, birbirinden farklı yaşamları, idealleri, kırgınlıkları, umutları olan insan hikayelerinden oluşan, “Gerçek Hayat” röportajlarını ise “Baba adı: Adem, Ana adı: Havva” adıyla bizlere sunmuştu.
Şimdi elimdeki kitabı ilk iki kitaptan oldukça farklı bir içeriğe sahip. Aslında oldukça derin mevzuular içeriyor da diyebiliriz.
Adı gerçekten çok mu çok iddialı.
Bu iddialı adı taşıyan kitabı açarken şöyle bir kendinize çeki düzen veriyorsunuz.
Çünkü kitap “Türkiye Sevgisi İmandandır” diyor.
Böyle bir başlığı koyarken fetva aldın mı diye soruyoruz kendisine şaka yollu takılıyoruz, o da muzip bir şekilde “fetvası tamam”, yeter ki biz bu sevgiyi anlayalım, anlatalım diye karşılık veriyor.
Kurban, “insandaki sevginin tek kaynağı yaradandır ve insan yalnız ona dua eder, ondan yardım ister, bu yüzden benim kitabım daha çok “bir dua” kitabı” diyor.
Kitabına da “dua”ların tek adresi, insanoğlunun ilk vatanı, ilk dostu, ilk sevgilisi, ilk muhatabı Allah(CC)’ı kendi kalbiyle, kendi gözüyle, kendi hisleriyle anlatarak başlıyor.
“Yeryüzünde nasıl ki her şey Allah “aşkıyla”, “ol” emriyle gerçekleşiyorsa, yeryüzü servüvenimizdeki, anne baba, kardeş, evlat, eş dost, vatan kavramaları da o bütünün bir parçası olarak bizi sarıp sarmalıyor” diyor Kurban.
Ebubekir Kurban kitabının diğer bölümlerinde bu bütünün parçalarının ilmik ilmiş işlendiği kimi zaman sevinç, kimi zaman hüzün, kimi zaman umut, kimi zaman özlem ifadeleriyle hikaye edildiği sayfalarla bizleri buluşturuyor.
Allah’ın yeryüzündeki elçisi, dünya maceramızın rehberi, Hazreti Peygamber ise kitabın ikinci bölümünde bizleri, selamların en güzeliyle selamlıyor.
Kurban “Türkiye sevgisi imandandır” teziyle yola çıktığı bu kitabında gerçekten çok önemli ve gözden kaçmaması gereken bir iddiayı da ortaya koyuyor.
Türkiye sevgisinin kuru “izafi” bir kavram olmadığını, güçlü bir “imani” yönün bulunduğunu altını çizerek bizlere anlatıyor. Kitabının ana fikrini ortaya koyarken şu ifadeleri kuruyor: “İnsan cennette halk edildi, ilk mekanı cenetti ve sonra dünyaya gönderildi bu gönderilme de bir sebep, bir hikmet üzerinedir. Türkiye’de doğmamamızın da bir hikmeti olmalı. Burada değil de, İsfahan’da, Prag’da doğabilirdik. Ama Türkiye’de doğduk.”
Peki neden Türkiye diye sorduğunuzda şöyle cevaplıyor “ insan bir şeye bir yerden bakar. Hiçbir yerden bir bakış hiçbir şeyi görür. Bir yer lazım bize, ayaklarımızı basabileceğimiz bir zemin. Mesela namaza durabileceğimiz bir zemin. Allah bize yeryüzünü mescit kıldı, eyvallah ancak mescidin temiz olması gerekir öyle değil mi? Bize temiz bir toprak gerekli. Bizim için Türkiye ayaklarımızı basabileceğimiz tertemiz bir yer.”
Ebubekir Kurban’ın “Türkiye’yi sevmesinin” yalnızca hijyenik bir yanı yok tabii ki. Şaka bir yana Türkiye’yi O sadece ayaklarımızı basabileceğimiz temiz bir yer olduğu için değil, “ Müslüman olduğu için seviyor”. Çünkü Kurban için bu ülke “diğergamların, birbirinin dertleriyle dertlenenlerin, ortaasyadan, Kafkaslardan, balkanlardan göç eden sonra hep birlikte millet olanların, bin yıllık İslam kardeşliğinin yoğrdulduğu yer”
O kitabında bu ülkeyi “Allah dostlarının , gavurla savaşmayı göze alan ataların, ölüleriyle birlikte yaşayanların, Mekke ve Medine’nin geleceğini İstanbul’la bir görenlerin, Allah’a peygambere, haneye dost olanların, gönlümüzün zirvesi, ahretimizin tarlası bilenlerin” yaşadığı yer olarak tarif ediyor ve “böyle bir ülke imani bir şekilde sevilmeyi fazlasıyla hak ediyor” diyor.
Gerçekten “imanla, aşkla, Allah ve Peygamber sevgisiyle yoğrulmuş, bir birinin dertleriyle dertlenmeyi farz bilen” insanların yaşadığı böyle bir ülkenin “imani bir şekilde” sevilemeyeceğini nasıl söyleyebiliriz ki?
Bu ülkenin, böyle yüce bir sevgiyi fazlasıyla hak ettiğini bu kitabı okuyunca sizler daha iyi anlayacaksınız.
Son günlerde yaşanan bunca şeylerin üzerine, şimdi elimize iman ve aşkla Ebubekir Kurban’ın “Türkiye Sevgisi İmandandır” kitabını alıp, köşemize çekilmemizin ve huşu içinde okumamamızın tam zamanıdır.