Prof. Dr. Ali Akpınar
Ümmet bilincini diriltmek
Mekke’de Yüce Allah’ın misafirleri (Duyûfu’r-Rahman), Medine’de Hz. Peygamberin misafirleri olarak bulunuyorsunuz. Mekke’de Muazzam Ka’be’nin etrafında bir milyon Müslüman kardeşinizle, Nurlu Medine’de yarım milyon kardeşinizle saf tutuyorsunuz.
İmamların, istevv va’tedilû, seddü’l-halel yerhamükümullah/ safları sık ve düzgün tutunuz-boşlukları doldurunuz ki Allah size merhamet etsin uyarısıyla tüm herkes saf tutuyor. Bir Allahüekber komutuyla Huzur’a duruyor. Muhteşem bir manzara…
Dünyanın çok farklı yerlerinden gelmiş yüz binlerce insan. Farklı renkte, farklı dilleri konuşan, farklı yaşlarda, farklı konumlarda müminler. Gördüğünüz her bir rengi, duyduğunuz her bir dili bir ayet olarak algılıyorsunuz. Çünkü Yüce Yaratıcı öyle buyuruyor: Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması, Allah’ın ayetlerindendir…
Kimi dışına ağlıyor, gözyaşları sel oluyor, kimi içine ağlıyor. Kimi sesli dua ediyor, kimi sessiz yakarıyor. Ama hepsi aynı kıbleye yöneliyor, hepsi Allahüekber diyerek Yüce Allah’ı ta’zim ediyor. Huzurdaki esas duruşta, bazı küçük farklılıkları görüyorsunuz. Kimi ellerini bağlıyor, kimi bağlamıyor, kimi farklı bağlıyor, oturuşlarda küçük farklılıklar var. Ama bunlar çok küçük nüanslar. Köklerde ve ana dallarda bir fark yok. Namazın vakitleri, rekatları, kıyamı aynı, kıraati aynı, rukusu, secdesi aynı.
Dünyanın dört bir yanından gelmiş milyonlar. Ait oldukları kendi ailelerini ve toplumlarını temsilen gelmişler bu beldelere. Bu manzara karşısında ümmetin maddî ve manevî zenginliğini fark ediyorsunuz. Bu insanlar maddî ve manevî güçlerini birleştirseler, neler yapılmaz ki! Bu muhteşem gücün karşısında hangi şer güç durabilir ki! Ama ne hazin ki şer odakları ümmetin bir araya gelmesini istemiyor, onları birbirine düşürmek ve hatta birbirine kırdırmak, parçalamak için ne lazımsa yapıyor. İns ve cin şeytanları gece gündüz çalışıyor.
Tabi ki tek suçlu onlar değil. Onlar görevlerini yapıyorlar. Suçu başkalarına kaydırmakla sorumluluktan kurtulmamız mümkün değil. Onlar görevlerini yaparken, bizler ne yapıyoruz, birbirimizi tanımak, anlamak, bir araya gelmek, güçlerimizi birleştirmek için neler yapıyoruz?! Beyin gücümüzü, maddî zenginliklerimizi, manevî gücümüzü ne kadar bir araya getirebiliyoruz?! Aslında hac ve umre bu bilincin oluşması için iyi bir fırsat. Ancak hac organizasyonunda bile kolektif akıl ürünü projelere imza atılamıyor. Ümmetin inşaat-makine mühendisleri bile bir araya gelemiyor ki toplum mühendisleri bir araya gelsinler ve ümmetin sorunlarını masaya yatırsınlar.
Ama yine de bu olumsuz manzaraya bakıp karamsarlığa düşmemek lazım. En azından bu bilinci oluşturmaya çalışmak ve buna işlerlik kazandırmak için gayret etmek lazım.