yazar-59
Bütün İslam dünyası Hizbullah olmalı
Bütün İslam dünyası Hizbullah olmalı; laikler dahil!
1 Mart 1980 tarihli 465 nolu BM Güvenlik Konseyi kararı şöyle demektedir: “Güvenlik Konseyi… İsrail’in, 1967 yılından beri işgal ettiği Kudüs dahil, Filistin ve diğer Arap topraklarının fiziksel karakterini, demografik bileşimini, kurumsal yapısını ya da statüsünü değiştirmek için yaptıklarının hiçbir yasal geçerliliğini olmadığını ve İsrail’in kendi nüfusunun ve yeni göçmenlerin bazılarını bu topraklara yerleştirme politikası ve uygulamasının Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin açık ihlali olduğuna karar vererek… İsrail’in bu politikalarına devam etmesi ve ısrarını şiddetle kınamakta ve İsrail Hükümeti ve halkına, bu uygulamaları iptal etmeleri, varolan yerleşimleri boşaltmaları ve özellikle acil olarak, 1967’den beri işgal edilen, Kudüs dahil Arap topraklarında yerleşim kurulması, inşa edilmesi ve planlanmasını sona erdirmeleri için çağrıda bulunmaktadır…”
Böyle daha bir sürü karar çıktı BM Güvenlik Konseyi’nden. Çıktı da ne oldu? Gazze ve Batı Şeria’nın işgali sona mı erdi? İşgal topraklarına Siyonist nüfus transferinden vaz mı geçildi? İllegal Siyonist inşa faaliyetleri durduruldu mu? İsrail, «bölünmez ebedi başkent» ilan ettiği Kudüs’ün doğusunu Filistinlilere iade etmeyi kabul mu etti? Bunları temine yönelik bir yaptırım uygulandı mı İsrail’e? Asla!
Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Gazze ve Lübnan’daki mevcut Siyonist vahşeti yorumlarken «Barış süreci bitmiştir» diyor. Ne barış süreci? Var mı öyle bir şey? Hiç oldu mu? 1993 yılında imzalanan Arafat-Rabin Anlaşması, İsrail’in 2000 yılından önce Batı Şeria’dan çekilmesini öngörüyordu; fakat «Oslo Barış Süreci» diye anılan 1993-2000 yıllarında işgal topraklarındaki «yerleşimci»lerin yani Siyonist milislerin sayısı 240 binden 380 bine çıkarıldı ve Batı Şeria’nın yüzde 40’ı devlet arazisi ilan edilerek Siyonist milislerin istifadesine sunuldu. «Barış süreci», Siyonist yayılmacılığa hizmet eden bir tezgâhtı yani. Bu tezgâhın nihayet parçalanmış olmasında büyük hayır var. Lübnan hükümetinin talep ettiği ateşkesin BM Güvenlik Konseyi’nde ABD vetosuna takılmış olması da hakkımızda hayırlı olacak inşaallah. Bugün Gazze-Lübnan’da yaşanan felaket ve uluslararası sistem lordlarının bu felaketle ilgili tavırları bütün İslam dünyasını gaflet uykusundan uyandırmalıdır. Mevcut dünya düzeninin barışına, hukukuna, garantilerine, hiçbir şeyine güvenilemeyeceği artık herkes tarafından iyice anlaşılmalıdır. «Gazze ve Batı Şeria’nın işgali gayri meşrudur» diyen, fakat bu işgali sona erdirmek için hiçbirşey yapmadığı gibi Filistinlilerin kendi kendilerini savunmalarına da müsaade etmeyen, işgalci Siyonistlerin Filistinli kurtuluş savaşçılarını esir almalarına ses çıkarmayıp Filistinli kurtuluş savaşçılarının işgalci Siyonistleri esir almasına isyan eden, yani taşları bağlayıp köpekleri serbest bırakan «uluslararası hukuk»un vazettiği bir tek değer var: Güç! ABD’ye, Avrupa’ya, İsrail’e sunacağımız haklı argümanların bini beş para etmez; Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Cenevre Sözleşmesi ve Helsinki bilmemnesinin topu da beş para etmez; emperyalistleri ancak caydırıcı bir güçle durdurabiliriz. Filistrin’de HAMAS ve İslami Cihad, Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta muhtelif direniş grupları böyle bir gücün emaresini gösterdikleri için yok edilmeye çalışılıyorlar. İçimizde bu operasyona çanak tutan kim varsa haindir, düşmandır. İçimizde bu operasyonun bütün İslam dünyasını hedef aldığını görmeyen ve bu operasyona şiddetle karşı çıkmayan kim varsa aptaldır, gafildir. İslam dünyasını külliyen teslim almak istiyorlar. Direniş odaklarımızı bir bir imha edip belimizi kırmak istiyorlar. Önlerinde secdeye kapanmamızı, ayaklarını öpmemizi istiyorlar. Bir daha ayağa kalkamayacağımızdan emin olmak istiyorlar. Emperyalistlerin «terör» dedikleri şey bu toprakların izzeti, haysiyeti ve şerefidir.
HAMAS, Hizbullah ve Iraklı istiklal savaşçıları bize İslam dünyasının bu bölünmüş, parçalanmış, birbirine düşmüş haliyle bile destan yazabileceğini gösterdi. Bir de güçlerimizi birleştirdiğimizi, derlenip toparlandığımızı, İslam dünyasını muhkem bir kale haline getirdiğimizi düşünün; karşımızda kim durabilir?
Şanlı direnişçilerimizi gözden çıkarmak şöyle dursun, bütün İslam dünyası HAMAS olmalı, Hizbullah olmalı. Laikler dahî bu hedefi gözetmeli. Zira emperyalistler bugün Gazze’yi, Beyrut’u, Bağdat’ı bombalarken Laik-İslamcı ayrımı yapmıyorlar. Yarın -diyelim ki azınlık hakları adına- Ankara ve İstanbul’u bombardımana tuttuklarında da böyle bir ayrım yapmayacaklar. Hepimiz aynı gemideyiz.