Hasan Ukdem
Çağdaş Yalnızlıklarımız Üzerine...
İnsan yaşadığı toplumdan kendini çektiği zaman büyük bir yalnızlığın içinde kalır. Dostluğu, muhabbeti, komşuluğu, arkadaşlığı hep yaşadığımız toplumdan dereriz, devşiririz. Yalnızlık, buhrandır, çıkmaz sokaktır ve çaresizliktir. Bu yüzden Allah insanı diğer insanlarla birlikte yaşasın diye bir topluluğun içinde var ediyor. İnsan, insanla güzelleşir, insanla kendini bulur ve kemale erer. Yaptığımız her iş, başka insanlarla birlikte bir değer kazanır, ortaya koyduğumuz bir eser başka bir insanın ihtiyacına karşılık geldiği zaman bir anlam ifade eder. İslam'daki cemaatleşmenin önemi buradan gelir, Müslümanların kaynaşması, yardımlaşması, omuz omuza yaşaması dışa karşı daha güvenli olmayı, içte de daha kavi durmayı sağlar.
Atalarımız “Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar” demişlerdir. Toplumun dışında kalan insan her türlü tehlikeye açıktır ve her türlü yola sapma eğiliminde olur. Hazret-i Mevlâna da şöyle anlatıyor bunu: “Testideki suyu denizden ayırma da içindeki su kokmasın, içilmez bir hale gelmesin; çünkü durgun denizin yardımından mahrum su hoş olmaz: güzel rengi de gider, güzel kokusu da güzel tadı da.” Yalnızlığı tercih eden ya da yalnızlığa itilen birey artık kendi varlığını öz olarak koruyamaz ve hem kendine hem topluma zararlı bir hale gelir.
Toplum bilincimizi ve yasalarımızı oluştururken bu konu üzerinden yürümezsek, bu konuyu ihmal edersek büyük sıkıntılar yaşarız ki bugün bunları birçok alanda yaşıyoruz. Ailede, iş hayatında, sokakta, okulda bu ihmalimizin sonuçlarını görüyoruz. Aile bir toplumun temel taşlarını oluşturur. Ailede her birey diğer bireylerle ilgili ve sorumlu davranışlarda bulunmalı, sevinçte ve kederde bir ortaklık içine girmelidir. İnsan başarısını da yenilgisini de bir başka insanla paylaşmak ister, eğer bu paylaşım olmazsa kendini boşlukta bulur ve nasıl hareket edeceğini bilemez. Davranış bozuklukları da böylece başlar.
Dinimizin “müminler kardeştir” telkini bizim bu konuda nasıl hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor. Ancak günümüzün hayat tarzı, bu söylenenlerin tam aksi istikametinde yol aldırıyor insanlara. Ne kardeşliğimizi tesis edebiliyoruz ne yalnızlığımıza çare üretebiliyoruz. Çünkü dini vaazları da milli öğütleri de dinlemiyor, dikkate almıyor, hayatımıza sokmuyoruz. İlacı reddeden hastalar gibi çareyi bir mucizeye bırakıyoruz. Ama mucizelerle değil, sebeplerle bir sonuç alabileceğimizi düşünemiyoruz.
En doğal ilişki biçimi olan kadın erkek ilişkisi, günümüzde en çok erozyona uğramış ilişkilerin başında geliyor. Aslında bütün sorun da buradan başlıyor sanırım. Zira kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı, bu yarımlar birleşmeyince bütünlük bozuluyor. Çocuklar gereken ilgiden mahrum büyüyor, hayat ylnızlar kulübüne dönüşüyor. Özgürlük, eşitlik, kendi ayaklarının üstünde durmak güzel kelimeler, kulağa da hoş geliyor. Ama burada zulmün tarifini hatırlamamız gerekiyor. Zulüm: bir şeyi bulunması gereken yerden alıp başka bir yere koymaktır. Bir yaprağın özgürlüğü dalla olan ilişkisine bağlıdır, dalda kopan yaprak özgür değil, ölüdür. Eşitlik, yükü aynı ağırlıkta paylaştırmak değil, güze göre dağıtmaktır. Bazı insan elli kiloluk bir yükü çok rahat taşıyabilirken bazıları otuz kiloyu taşıyamayabilir. Eğer bulunmaması gereken bir yerde kendi ayakları üzerine geliyorsa bir insan bu bir anlam ifade etmediği gibi toplumun işleyişinde ve insan fıtratında aykırılıklar da doğurur.
Bu konularda temel kavramlara inip, kadim değerlerden söz etmeye başladığımızda, çağ dışı kalmakla, itham ediliyoruz ve geri kafalılıkla suçlanıyoruz. Her şey değişebilir, teknoloji gelişebilir, koca koca binalar kurulabilir ama insan hala aynı doğuyor ve değişmiyor. Yaradılış aynen devam ediyor. Öyleyse bazı değişmeyen, değişmemesi gereken şeyler de olmalı değil mi? Hayatın rengini değiştirebilirsiniz ama akışını değiştiremezsiniz. Her insan doğar ve ölür, bu Adem atamızdan beri böyledir. Her insan beslenmek zorundadır yaşamak için, bu dünya kurulalı beri böyledir. Her insan çoğalmak için karşı cinsle birlikte olmak zorundadır, bu yaradılış özelliğidir. Bu basit örnekleri çoğaltabiliriz ve bunlar gözle görülebilen şeyler bir de gözle görülemeyen soyut kurallar var, insan ilişkileri de sanırım bu kurallar içerisinde yer alıyor ve bizler bu kuralları bir düzene sokamazsak muhteşem yalnızlıklarımızın içinde yok olup gideceğiz.
Dostluğun ve muhabbetin sıcaklığını, kardeşliğin güvenliğini ve gücünü, karşı cinsin değerini ve gerçek yerini öğrenmeyi ve hayatımızı bu değerler üzerinden yaşamayı yüce Rabb'imden dileyerek bu haftaki yazımı bitirmek istiyorum,
Sevgiyle kalın.