Hümeyra Uslu
Çanakkale İçinde Konyalı Bir Binbaşı
“Çanakkale, bir devrin battığı yerdir” diyor şiirde. Öyle…
Bir devrin insanlarının bu topraklar için canını feda ettiği yerdir Çanakkale.
Çanakkale’nin tarihimizdeki manevi değerini hissetmeyen vatan evladı yoktur diye düşünüyorum. Gönül de öyle istiyor.
Orada şehadet şerbetini içmiş dedelerimizin bazılarından bir iz kalmış geriye ancak bazılarının ne ismi kalmış ne de yattığı yer biliniyor.
Bu vesileyle “Çanakkale ruhuna ne kadar sahip çıkan torunlarız?” sorusuyla da karşılaşıyoruz ve sanırım verecek cevabımız kendimiz de dâhil kimseyi tatmin etmiyor.
Çanakkale şehidi dedelerinizin şehit düştüğü yeri bugünkü teknolojiyle görebiliyorsunuz. Milli Savunma Bakanlığının Web Sitesinden, isim, baba adı, memleket girerek hangi cephede vefat ettiğini öğrenebiliyorsunuz. Özeleştiri yaparak söylüyorum, önce merak etmek lazım… Klavye vatanseverliğinden kurtularak…
Çanakkale de milli mücadeleye büyük katkıları olmuş biri var. Gelibolu Yarımadası'nda çıkarma yapan Anzak askerlerini karşılayan ve 32 buçuk saat boyunca direnerek çıkarmayı engelleyen tabur komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey. Ve gurur duyarak söylüyorum ki Binbaşı Mahmut Sabri Bey Konyalı.
Bir Konyalı Bin Başı neden tarih sayfalarından kayboldu? Bugün neden kimse onun adını bilmez? Cephede kendinden evvela askerini düşünen, çeşitli madalyalar almış, harp raporları yazmış birisi ama bugün ismini bilmiyoruz.
İşte tam da bu yüzden belki bir geçmişe özlem belki bir boyun borcu belki bir merakla bir araştırma yaptım. İşte karşılaştığım notları da bu yazıyla size ulaştıracağım.
Cemalettin Yıldız Çanakkaleli emekli bir öğretmen, 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na tabur komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey'le alakalı zamanında araştırma yapan birisi. Gezindiğim sayfalarda onun ifadelerini gördüm, şöyle devam ediyor:
“…Çanakkale Kara Savaşlarında, 25 Nisan 1915'de, Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yapan Anzak askerlerini ilk karşılayan 9. tümen 26. alay 3. taburun komutanı olan Binbaşı Mahmut Sabri, bin yüz kişilik taburuyla burada düşmana geçit vermemiş, 32 buçuk saat boyunca 12 bin kişilik düşman ordusunu durdurarak çıkarmayı engellemişti. 28 Nisan 1915'te Fransız taarruzu sırasında yaralanan Binbaşı Mahmut Sabri, Çanakkale Cephesi'nden ayrılmış, bir süre daha farklı taburlarda görev yaptıktan sonra emekli olmuştu. Yaptığı başarılı görevlerde 'harp madalyası', 'gümüş liyakat madalyası', 'imtiyaz madalyası' ve Alman İmparatorluğunun 'ikinci dereceden demir salip nişanı' ile ödüllendirilen Binbaşı Mahmut Sabri gösterdiği kahramanlığa rağmen tarihin derinliklerinde kayboldu…”
Çanakkaleli emekli öğretmen Cemalettin Yıldız, “Binbaşı Mahmut Sabri, Cumhuriyet döneminde Konya'da vefat etmiş. Mutlaka yakınları, akrabaları var. Bir yerde mezarı var. Yakınlarını bulup mezarına ulaşarak iade-i itibarını yapmak istiyorum. Çanakkale toprağından mezarına dökmek istiyorum”diyor.
Çanakkale Kara Savaşlarının efsane komutanlarından birisi ancak biz Konyalılar bunu Çanakkaleli bir öğretmenden öğreniyoruz. Konyalı bir Başbakanımız oluşu acaba Konya’da bir bulvara Binbaşı Mahmut Sabri Bey'in isminin verilmesinde etkili olur mu? Veya Konya Büyükşehir Belediyesi, Konyalı bir kahramanın adını bir yerlere vermek ister mi? Bu konuda neler yapılabilir? Yoksa sadece 18 Mart’larda hatırlamayı mı tercih ederiz? Üzerine düşünülesi konular…
Bir Başka web sitesinde gördüğüm anekdotu da yazan kişiye teşekkür ederek, kısacaekleyeceğim. Ve çok etkilendiğim gerçeğini de söylemeliyim sanırım: “…Cepheyi 22 Nisan’da devralmıştı ve 12 bölüklü yaklaşık 900 kişilik birliği ile MortoKoyundan, Seddülbahir Kalesi ve ErtuğrulKoyundan;Doğudaki Teke Koyuna kadar savunma tertibatı almıştı. Bu bölge İngilizlerin 29.tümeni ile yapılan ana çıkarma bölgesidir ve yaklaşık 6 bin askerin çıkarıldığı yerlerdir. Taburu ile birlikte Seddülbahir çıkarmalarının tüm yükünü sırtlamıştır.”
Kendisi ile ilgili rivayet edilen bir anı şöyledir: “BinbaşıMahmutSabri, yaralılara moral vermek için sargı yerine koşuyor... Sırtlarda yaralılar taşınıyor, değişik yerlerden sedyelerle de. Askerkan revan içinde. KomutanlarıMahmutSabri’yi görünce bir moral kazanıyorlar. Ufak tefek yarası olanlar yaralarını sardırıp tekrar siperlere dönüyorlar ve vatanı müdafaaya başlıyorlar. Tavaslı Memiş sedyeye yatırılmış sol kolu kopmuş birazdan şehitlik mertebesine kavuşacak, şahadet şerbetini içecek,Komutan MahmutSabri’yi görünce bütün gücüyle toparlanıyor ve göz göze geliyor komutanıyla.
Aralarında geçen diyalog şöyle: “Cephanemi yanımdaki arkadaşım TekirdağlıSadık’a verdim. Tüfeğimi kime teslim edeyim komutanım?”
Can evinden vurulmuşçasına MahmutSabri irkiliyor ve elini uzatıp, askerinin tüfeğini alıyor: “Gazan mübarek olsun evladım.”
Mahmut Sabri Bey’in çıkarmada yaptığı görev ve gösterdiği komutanlık becerisi itibarı ile 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ve 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik kadar hayati, onlar kadar önemli, onlar kadar büyüktür.
Mahmut Sabri Bey, Ezineli Yahya Çavuş’un tanınmasını sağlayan da isimdir. Yaralıyken yazdığı raporunda Yahya Çavuş’u şu şekilde anlattığı yazılmış: “Tekke Koyu’ndan başka çıkarmaya muvaffak olamayan düşman Ertuğrul Koyu’ndan çıkartmaya tekrar teşebbüs etti. Koyun, Batı yönüne yerleşen ve koyu yandan gören beş manga askerimizle başındaki 10. bölük ikmal efradından Ezineli Yahya Çavuş’un cesaret ve kahramanlığı sayesinde anılan koy sahili boydan boya düşman cesetleriyle dolmuştu. Yahya Çavuş kahraman olduğu kadar sebat ve metaneti maiyetinde icrayı nüfuzu sayesinde manga askerleri ile birlikte sayısız ve dehşetli bombardımana karşı akşama kadar sebat ile düşmanın askerini öldürdü.İkindiden sonra Ertuğrul Koyu’nu yandan döven bu dört mangalık siperin mahvı lüzumlu olduğuna düşman tarafından tam kanaat ortaya çıkmış olmalı ki, düşmanın bir kısım donanması oraya ateş açtı ve adı geçen siperleri dümdüz etti. Kahraman Yahya Çavuş sağ neferleriyle beraber o siperlerden başka tarafa atladı ve düşmanın çıkarmasına engel olmak için ateşine devam etti. Ne çare ki Teke Koyu’ndan çıkan düşman kuvveti Aytepe’yi aldıktan sonra ErtuğrulTabyasını arkadan sardığı haberi,Yahya Çavuş’a geldi. Kahraman Çavuş, kumandası altında bulunan takımının arta kalanlarıyla bu yeni düşmana doğru ilerledi fakat kendine haber vermezden evvel oradaki manga askerinden dördü şehit, ikisi yaralı olması üzerine düşman makineli tüfeği kurmuştu. Yahya Çavuş’u makineli tüfek ateşiyle karşıladı. Ortalık kararmıştı, bir tabur kadar iş gören Yahya Çavuş mahcup bir vaziyetle Harapkalesindeki bölük kumandanına katılmaya mecbur oldu. Ertuğrul Koyu’nu tam on iki saat müdafaa ettikten ve her türlü ateşe dayandıktan ve siperleri dümdüz olarak arkasına aldıktan sonra mevkiinden ayrıldı. Yahya Çavuş’un,emsallerine üstün bir surette taltife layıktır. bölük subayların şahadeti, tabur komutanının daha sonra yaralanması ile hastaneye gitmesi Yahya Çavuş’un kahramanlığının duyulmasına sebep vermedi. Ertuğrul tabya harabesi akşamdan sonra düşmanın eline geçti.”
Çanakkale’nin 100. yılını yaşadığımız şu günlerde onlara hak ettiği değerin birazını verelim. Şu paylaşılan anıları bir yerlerde okuduğumuzda, izlediğimizde, arşivlerdeki fotoğraflara baktığımızda gözleri dolmayanımız yoktur.
Onların da hayalleri onların da hayatları vardı. Ancak öldüler, geri dönmeyi de hiç düşünmediler… Şimdi başınızı iki eliniz arasına alıp onlara ne kadar layık olduğumuzu, bu yolda neler yapabilecekken yapmadığımızı varın siz düşünün…