Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Cemaatler ve Tarikatlar Tartışılıyor

Hizmet Hareketinin ihanet hareketine dönüşmesini fırsat bilen çevreler, cemaat ve tarikat yapılarını tartışmaya açtılar. Bu tartışmanın iki tarafı var. İlki, iyi niyetle hareket edenler, ikincisi, durumdan vazife çıkararak bu oluşumları tarih sahnesinden silmek isteyenler.

15 Temmuz 2016 tarihinde girişilen başarısız darbe girişimi, en büyük kötülüğü,  toplumsal güvene ve dini değerlere karşı yapmıştır.  Haklı olarak iyi niyet taşıyan Müslümanlar dini cemaatleri ve tarikatları sorgulamak istiyorlar. “Bir musibet bin nasihatten evladır” ya da “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” sözlerinde geçtiği gibi, dini yapılar da kendini sorgulamalıdır. İslam’da eleştiri, salih bir ameldir. Bu sebeple cemaatler, töhmet altında bulunmaktan kurtulmak için, şeffaf, hesap verilebilir, rasyonel ve güven temelinde hareket etmeyi kendilerine şiar edinmelidirler. Bir zamanlar nasıl ki Müslümanlar, birikimlerini kar-zarar ortaklığı temelinde kurulan holdinglerde kaybetmişlerse, haklı olarak cemaat meselesinde de ümitlerini kaybetmekten korkmaktadırlar.

İkincilere gelince, bunlar zaten Müslümanların birlikteliğinden hazzetmeyen çevrelerdir. Her türlü dini oluşumu aleyhlerine gördükleri için yok etmek istemektedirler. Hâlbuki bunlar bilmeliler ki, ister dini karakterli cemaat, isterse meslek teşekkülleri gibi seküler yapılar olsun, her birisi bir zorunluluktan doğmuştur. Nasıl ki dünyada ve bu memlekette Musevi cemaati, Hıristiyan cemaatleri, mesleki zümreleşmeler ve kanaryaları sevenler derneği varsa, Müslüman cemaat ve tarikatlar da vardır ve olacaktır da.. 1925 yılında Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına, din ve vicdan özgürlüğü alanında kısıtlamalar getirilmesine rağmen, bu cemaatler zor zamanlarda bile varlığını gizli olarak devam ettirmişlerdir.

Günümüzün büyük şehirlerinde sosyal ve ekonomik destek üniteleri olmadan ayakta kalmak zordur. İnsanlar, iş, aş bulmada ölüm, düğün, dernek gibi faaliyetlerde birbirlerine destek olmak için bir araya gelmektedirler. İnsanın sadece yeme, içme ve barınma konularında değil, eğitim, kültür, paylaşma ve yeteneklerini geliştirme konularında da cemaat olmaya ihtiyacı vardır. Esas olan cemaat ve tarikatlara savaş açmak değil, önünü açarak yasal bir zeminde onları denetlemektir.

Öte yandan, modern devlet örgütlenmelerinde cemaatler, toplumsal asayişi korunmada  “ara mekanizma” görev yapmaktadırlar. Onların işe yarayıp yaramadığı “yoklukları” zamanında belli olur.  Bu cemaatlerin her biri bir iyilik ve maruf hareketidir. Yeter ki, cemaat liderliği, mensuplarının iradelerine ipotek koymasın, akıllarını kiralamasın sadece kendi üyelerini dinde kardeş görmesin. Tevhidi, sadece cemaat üyelerinin birliği diye tanımlamasın. Kendi cemaatlerinin dışındaki Müslümanları tekfir ederek dışlamasın.

Bilindiği gibi modern çağ “yalnızlaşmayı” beraberinde getirmiştir. Aslında cemaat olmak, yalnızlaşma ve dışlanmışlığa karşı bir meydan okumadır. Kur’an, sünnet, icma ve kıyas formülasyonu içinde din eğitimi verilen cemaatler, ümmetin ayakta kalma omurgasını oluştururlar. Hz. Peygamber (a.s)’ın Mekke’de başlattığı tevhid mücadelesi organizeli bir hareketti. Dâru’l-erkam, bu cemaatin ocağıydı. Dolayısıyla, cemaat olmak, bir mensubiyet fikrine sahip olmayı, otokontrol mekanizmasını çalıştırmayı, eğitim, bilgi, dostluk, tefekkür alanlarında paylaşmayı öngörür. Eğer SSCB döneminde Nakşibendi tarikatı olmasaydı, Kafkas Müslümanları dini kimliklerini koruyamazlardı. Bu örnek olay bile bize çok şeyler hatırlatmalıdır.

O halde cemaat olmak rahmet, ayrılık azaptır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.