Mustafa Yiğit
Cumhuriyetçi misiniz, Demokrat mı?
Amerika’da böyle bir soruyu sorarsanız, Amerikan halkının yarısı demokratım, yarısı da cumhuriyetçiyim der. Peki bu demokratlarla cumhuriyetçiler arasında ne tür bir fark vardır? Aslında iki ayrı partiyi desteklemenin dışında pek bir fark yoktur. Onlar Amerikan sistemine inanırlar. Amerika’nın doğruları vardır ve bu doğrular cumhuriyetçiler için de demokratlar için de geçerlidir. Yani Amerika’da demokrat ya da cumhuriyetçi olmanız “rejim”, “sistem” sorunu halini almaz. Amerika’nın değerlerine sahip çıkmak hem demokratların hem de cumhuriyetçilerin buluştukları ana damardır. Bu yüzden de iki parti neredeyse nöbetleşe iktidara gelirler ve Amerikan sisteminde çok önemli değişiklikler olmaz.
Ya Türkiye’de? Böyle bir soru sorulduğunda nasıl bir profille karşılaşırız?
90’lı yıllar… Bu soru o yıllarda sorulmuş ve İkinci Cumhuriyet tartışmaları almış başını gitmiş. Bu sorularla birlikte gelen cevaplar çok ilginç. Devlet düzeninin değişmesi gerektiğinden tutun da, proletarya diktatörlüğüne, Medine sözleşmesinden, Adil düzenin kurulmasına kadar pek çok görüş ortaya atılmış.
Yani bu dönemde İkinci Cumhuriyet tartışmalarının etrafı toz duman ettiğine şahit oluyoruz.
Cumhuriyetin niteliği üzerine konuşuyorlar aydınlar.
Hatta bunun için kocaman bir kitap bile çıkarmışlar. "İkinci Cumhuriyet Tartışmaları" diye.
Kimler konuşuyor? Ahmet Altan, Cengiz Çandar, Ali Bulaç, Ertuğrul Kürkçü, Toktamış Ateş, Abdurrahman Dilipak, Mete Tunçay, Yalçın Küçük, Cem Eroğul, Doğu Perinçek, Aydın Menderes, Asaf Savaş Akat…
Sağdan soldan pek çok adam.
Aslında bir zamanlar Cumhuriyet’le demokrasiyle pek de alakaları olmayan adamlar… Eskiden proletarya diktatörlüğünü savunanlardan tutun da, demokrasi şeytan düzenidir diyenlere kadar pek çok aydın(!) bu tartışmanın bir yerlerinden tutmuşlar, konuşuyorlar. Bir tarafta Doğu Perinçek, Cumhuriyet burjuva rejimidir, işçi sınıfı iktidara gelmelidir diyor, diğer taraftan Ali Bulaç her şeyi Medine sözleşmesi çözer diyor.
Sanırım Özal’ın ikinci değişim programı da işin içinde. Yeni dünya düzeni övgüleri de Özal adına Cengiz Çandar ve Mehmet Altan’dan geliyor. O sıralarda Hikmet Özdemir de bu tartışmaların ucundan tutanlardan.
Bazıları demokrasi, cumhuriyete feda edilebilecek bir şey değildir diyor.
Bazılarıysa güvenlik için pek çok şey yapılabilir, gerekirse askıya bile alınabilir pek çok özgürlükler diyor, bunlar tabii ki 2. Cumhuriyetçiler’in yanlış yolda olduğunu söylüyorlar....
Türkiye’nin özel şartları var ve “cumhuriyet” bu özel şartlar içinde “demokrasi”yi de içermekte diyerek orta yol bulmaya çalışanlar da azımsanmayacak kadar çoklar..
Ve günümüzde çok tanıdık bir isim de bu tartışmaların içinde: Başbakan Tayip Erdoğan.
İkinci Cumhuriyet kitabında onun da ismi var. Çok ilginç görüşleri var, Kemalizm’den, demokrasiye uzanan. Ama bir veciz sözü var ki onu burada hatırlatmadan geçemeyeceğim.
O zamanın Refah Partisi İl Başkanı Recep Tayip Erdoğan: “Yeni Dünya Düzeni uğruna ölünecek bir hülya değildir” diyor! Bu sözleri 93 yılında sarfediyor. Aradan 13 yıl geçmiş.
Bu sözlerin sahibi şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı.
Fazla söze ne hacet!