DAR KADRO, ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

Gelen haberlerin yarısı bile doğru olsa, yaşadığımız günler, batının ne denli zor günler geçirdiğini ve özellikle Korona günlerine ne kadar hazırlıksız yakalandığını göstermek için yeter de artar bile. Daha dün bir haber sitesinde, İngiltere Topluluklar Bakanı, Robert Jenrick'in, içinde koruyucu ekipmanların da bulunduğu 84 tonluk sevkiyatı heyecanla beklediklerini okuyunca Türkiye'nin yardım ulaştırdığı onlarca ülkenin içinde, bir zamanlar üzerinde güneş batmayan  imparatorluğun da girmiş olmasının bizim açımızdan geleceğe dönük bir mesaj taşıdığı duygusallığına kapıldım.

Kapıldım çünkü, İngiliz kibrini görünmeyen bir mikropla yerle bir eden Allah, eğer biz adam olursak aynı kibrin burnunu sürtmeye devam da edebilir.

Kitabı Kerim'de Rabbimiz, "Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez" diyerek, evrensel bir kural ortaya koymaktadır. Devletlerin, toplumların ömrü sonsuz olmadığı gibi, güçleri de kalıcı değildir. Bu, şartlarını yerine getirenin sahip olacağı bir imkandır.

Prof. Dr. Mehmet Görmez'in, 18 Nisan Cumartesi günü yaptığı, "zor zamanlarda ibadetimiz nasıl olmalı" konulu konuşmasındaki, "gelin insanlığa bir katkımız olsun, çabalayalım ve bu belanın aşısını, ilacını biz bulalım" çağrısıyla, devamında yaptığı, "batılı bilim adamlarının insanlığa katkı sağlayan buluşları ile cennete mi, cehenneme mi giderler, konulu tartışmalarından kendimizi kurtaralım" talebi arasında sıkışıp kalmayalım.

Oysa ilk paragrafta bahsettiğim İngiltere'nin talebi üzerinden gidersek, Türkiye insanının çabası, heyecanı, azmi evet, bu toplumu bir yere kadar taşır.  Ondan sonra ihtiyaç duyulan şey başka bir şey. Geniş kitlelerin, çiftçinin, köylünün, taşralının, şehirlinin, sanayi çalışanının ya da esnafın becerebileceği bir şey değil. Çok daha kritik bir sorun, ve bir o kadar kritik bir çözüme muhtaç. Yani, siyasetin oluşturduğu milli coşkunun bizi taşıyabileceği en son çizgi, bugün zorladığımız 200 milyar dolarlık ihracat ve bir trilyon dolarlık GSMH' dır o kadar. Onun üstü başka bir çabaya muhtaç ve onun adresi de teknoloji ve varsa eğer bilim adamlarıdır.

Evet, biz becerebildiğimiz her üretimde çok iyiyiz. Her zorluğa karşı organize olabilecek bir halkımız var. İnsanlarımız gücünün yettiği hiç bir konuda ülkesinin irtifa kazanması için cimrilik yapmıyor. Entrikacı, ahlaksız, hain insanlar sürece bulaşmadıkça, her konu kendi kıvamında akıp gidiyor. Çiftçisinden sanayicisine, esnafından hizmet sektörüne herkes, görevini bihakkın yerine getiriyor. Ama bunlarla gelinebilecek en son nokta bellidir ve Türkiye bu sınırı zorlayan ülkelerin başında gelmektedir.

Bu durumu destekleyen bir örnek olarak belirteyim. Ticari gerekçelerle 2016 yılında Londra Kitap Fuarına gitmiştim. Gidenler bilir, dünyanın birçok ülkesinden yayınevlerinin katıldığı ve stant açtığı dev bir fuardır. Yüzlerce yayınevi, kendisini dünyaya arz eder. Fuar öncesi randevular alınır, görüşmeler planlanır, her firma hangi yayıneviyle görüşecekse planlamasını yapar. Herkesin görüşmek istediği itibarlı yayınevleriyle randevu harici görüşme, neredeyse imkansızdır. Ondandır ki, basımını yapmayı gözünüze kestirdiğiniz yayının yayınevi ile, fuardan aylar öncesinde fuar için randevu almalısınız.

Fuar süresi olan dört gün boyunca gözlemlemeye çalıştım.  Bakanlık, Fuar alanının en güzel adasını Türkiye'den yayınevleri için kiralamış. Katılmak isteyen yayınevlerine ücretsiz stant vermiş. Tercüme için dil bilen elemanlar istihdam etmiş. İkramlar için alan oluşturmuş. Yani sunulabilecek tüm imkanlar sunulmuş, hazırlanabilecek tüm ortamlar hazırlanmış.

Sonuç, Türkiye'den giden onca yayınevine ilgi sıfır. Hindistan, Pakistan stantları bile randevu için sıra bekleyen uluslararası yayıncı kaynarken bizim stantlarımızda kimse yok. Yani uluslararası tercümeyi hak eden ne akademik ne de güncel - kültürel bir yayınımız var. Oysa bu ülkede her ay binlerce akademik ve güncel - kültürel yayın çıkıyor. Bunu, işi bilenler bakanlığın ilgili sayfasına girerek yayınevlerinin satın aldıkları bandrol adetinden kontrol edebilirler. Kemiyet olarak her yıl milyonlarca kitap basılıyor ama keyfiyet olarak dünyada hiç kimsenin dikkatini çekmiyorsunuz.

Evet biz, batının ürettiği matbaalarla, onlardan iyi iş çıkarıyoruz. Ama dünyanın peşine düşeceği bilgiyi üretemiyoruz. Evet biz, batının ürettiği uçaklarla dünya sıralamasını zorlayan uçuş hizmetleri veriyoruz. Ama halen o uçağın motorunu üretemiyoruz. Evet biz, etken maddesi Hindistan'dan, jenerik ismi İsviçre'den gelen ilaçlarla ve batının ürettiği cihazlarla daha iyi tıp hizmeti veriyoruz. Ama biz, maalesef ilaçları da cihazları da üretemiyoruz.

Hepimizin aklına yüzlerce örnek gelir. Bu örnekler hepimiz için acı verici örneklerdir. Gelişmiş tüm ülkelerde olduğu gibi artık bizde de, kendisine onlarca yıldır yatırım yapılan geniş kitlelerden ayrılması gereken o dar kadronun devreye girme vakti gelmiştir. O dar kadro ayak direttikçe ve konforundan vazgeçmedikçe, bu toplumun da, siyasetin de çabası platodan başka bir sonuç vermez. Zirve, 83 milyonun içindeki belki 8.300 kişiden oluşan o dar kadro ile gelir.

Onlar kimler mi? Kendilerini çok iyi bilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.