Prof. Dr. Ali Akpınar
DAVAYA GÖNÜL VERİLİRSE OLMAZLAR OLUR!...
DAVAYA GÖNÜL VERİLİRSE OLMAZLAR OLUR! GÖNÜLSÜZ İSE, HİÇ BİR ŞEY OLMAZ!
1989 yılından beri kutlanmaya devam eden Kutlu Doğum programları, gayretli müftülük personelinin, üretici ve gayretli çalışmalarıyla her geçen gün daha bir anlamlı ve dolu dolu hale gelmiştir. Bu yıl da biz gücümüz nispetinde çeşitli il ve ilçelerimizde, hatta yaylalarımızda programlara katıldık, birbirinden güzel ve özel programlara tanıklık ettik. Bir sonraki programlara örnek olur düşüncesiyle bazı tespitlerimizi, sizlerle paylaşmak istedik.
Kutlu Doğum programlarında samimiyet, içtenlik ve gayret olursa her yerde en güzel programlar yapılabilir. Zaten bu seneki ana konu da samimiyetti. Aslında samimiyet, içtenlik tüm davranışlara değer kazandıran en temel öğedir. Samimiyet, gönülden o işi yapmaktır. Ne olursa olsun, bir iş gönülden yapılırsa güzel ve özel olmaktadır. Gönülden yapılan yemek bile lezzetli olurken, gönülden yapılan ibadetler, programlar lezzetli ve kaliteli olmaz mı?
İşte küçük bir ilçedeyiz. Nüfusu iki bin bile değil, toplam din gönüllüsü sayısı 9, on bile değil. Ama bu ilçede Hz. Peygamberin hayatıyla ilgili bir ay süren okuma programları yapılmıştır. İlçenin sadece on haneden ibaret olan bir köyü, hiçbir şey yapamıyorsak bari hatim okuyalım demişler ve Kutlu Doğum anısına on hatim okumuşlar. Bir başka köy muhtarı, Kutlu Doğum Aşı ikram etmiş köydekilere. Biz geçtiğimiz senelerde Sivas’ın en küçük ilçesinde meydan mitingi yaptığımızı hatırladık. İlçede salon yoktu ve ilçe meydanında, ilçe merkezi ve köylerinden gelen binlerce kişi meydanı doldurmuştu. Bazen koskoca illerde yapılamayan programların, bugünkü şartlarda belde bile olamayacak ilçelerde yapıldığına şahit olduk. Demek ki ihlâs ve samimiyet olursa, gayret ve içtenlik olursa, bereket kendiliğinden gelecektir. Bizim insanımız, dine susamış vaziyette, her türlü dini etkinliğe aç ve açık durumda. Yeter ki bunu değerlendirmesini bilelim. Yeter ki yeni şeyler üretmesini, yeni imkânlarla dini insanımıza sunmasını bilelim.
Tabi ki senede bir haftada, birkaç etkinlikle Peygamberi anmak yeterli değildir. Aslında bu programlar anma-anlama-yaşama ve yaşatma adına yapılmalı ve bu Kutlu Doğum haftasından sonra da değişik vesilelerle devam etmelidir. Camilerde, evlerde, işyerlerinde günlük olarak namazlardan sonra okunacak bir ayet ve hadisle, haftada bir gün yapılacak Siyer-i Nebî dersleriyle devam etmelidir. Aslında salon toplantıları, Peygamber sevgimizi, onu tanıma heyecanımızı harekete geçirme fırsatı olarak görülmelidir. Dolayısıyla salon toplantılarında çok fazla bilgi sunma, dinleyicilerde kalıcı olmamaktadır. Hele bir de bazı konuşmacıların, biraz kendi ilim adamlığını ortaya koyma, biraz da bilgi ve birikimlerini paylaşma arzusuyla yaptıkları bilimsel söylemler kafa karıştırmaktan öteye geçmemektedir.
Yanısıra bu programlar, sanki yirmi üç sene konuşan Peygamberimiz, Kur’ân ayetlerinden başka hiç bir şey söylememiş; sanki onun sözlerini ezberleyip sonraki kuşaklara sunan ashab-tâbiûn ve sonraki dönem insanları üzerlerine düşen sorumlulukları hiç yerine getirmemiş gibi, peygamberimizin tüm hadisleri etrafında şüphelerin uyandırılması hiç kimseye bir şey kazandırmayacaktır.
Öyle ya, bir taraftan Yüce Rabbimiz Evrensel Kitabında, Peygambere itaat eden Allah’a itaat eder, peygambere uyun ki Allah da sizi sevsin, andolsun ki Allah’ın Rasülü sizler için en güzel örnek/modeldir buyursun; öte taraftan ona itaat edeceğimiz ve onu model alacağımız Kur’ân dışındaki nebevî örneklikler bize ulaşmamış olsun! Böyle bir şey olamaz.
Evet, Kur’ân bizim, hayat düsturumuzdur; Peygamberimizin söz ve davranışları da onun pratiğidir. Kur’ân, orijinal haliyle bize ulaşmıştır. Onun nebevî yorumu da sıhhatli rivayetlerle bize ulaşmıştır. Zaman zaman başvurulan Kur’ân’ı tahrif etme çabaları boşa çıkarılmıştır, sünneti tahrif çabaları da dumura uğratılmıştır. Sünnet içerisine karıştırılmaya çalışılan uydurma rivayetler, büyük ölçüde tespit edilmiştir. Bir kısım uydurma rivayetleri bahane ederek, sünneti bütünüyle red etme yahut Sahih Sünnet etrafında şüpheler oluşturma, yeni nesillerde kafa karışıklığından başka bir şey oluşturmayacaktır.
Salat ü Selam, her türlü ihtiram, Yüce Allah’ın ve meleklerin salat ettiği, andığı, övdüğü, sevdiği ve yardım ettiği Kutlu Nebiye olsun!