Ahmet Ünver
Dernekler; Birilerinin, Geçim Kaynağı mıdır?
Ülkemizde, basın vasıtası ve dost meclislerindeki sohbet ortamlarında, neredeyse her gün bir dernek kurulduğu haberini duyar olduk. Bu kadar dernek ne gibi işler yapmaktadır? Gerçekten de bu kadar derneğe bir ihtiyaç var mıdır? Kurulan dernekler kuruluş amaçları çerçevesinde mi çalışmaktadır? Devlet olarak kurulan dernekleri denetleme noktasında eksikliklerimiz var mıdır? Derneklerin, denetim işleri sadece devletin işi midir? Derneklerin tüzüklerinde yazmakta ola, denetleme ve disiplin kuruları ne gibi işler yapmaktadır? Bazı kurulan dernekler başkaca işler de yapıyor mudur? Dernek ve vakıflar konusunda daha nice benzer sorular ve sorular… Bu sorularımızdan, tabii ki rahatsızlık duyan dostlarımız da olacaktır. Ne yapalım? Yanlışlarımızı da mı yazmayalım? Eleştiri olmasın mı, diyorsunuz? Eleştiri olmadan nasıl gelişebileceğiz? Hz. Peygamber bir iş yapacağı zaman, Sahabeler tarafından, Ey Allah’ı resulü bu yapacağımız işin yapılma şekli, Allah’tan vahiy midir, yoksa bireysel görüşünüz müdür, diye soran, sorgulayan bir peygamberin ümmeti değil miydik? Biz nerede duruyoruz o zaman? İman ehli olarak, durduğumuz yeri tekrar bir sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum.
Dernek; Kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen bireylerin meydana getirdiği topluluklardır. Dernekler, kuruluş amaçlarına uygun olarak çeşitli adlarla nitelenir; Sosyal yardım dernekleri, tarım dernekleri, esnaf dernekleri, spor dernek ve kulüpleri, serbest meslek dernekleri, din dernekleri, kültür dernekleri, bilimsel dernekler, İŞ ADAMLARI dernekleri gibi.. Siyasî partiler ve sendikalar bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bazı dernekler de kamuya yararlı olarak nitelenir. Bir derneğin kamuya yararlı sayılarak bazı vergi kolaylıklarından yararlanabilmesi için Bakanlar Kurulu izni ve kararı gerekir. Derneklerin Kuruluşu; Bir amaç çerçevesinde birleşen en az 7 kişi tarafından kurulabilir. On sekiz yaşını bitiren ve medenî haklardan yoksun olmayan her birey dernek kurabilir ve derneklere de üye olabilir. Dernekler, tüzüklerini kurulduğu yerin en büyük mülki âmirine bildirerek tüzel kişilik kazanır. Uluslararası faaliyette bulunmak veya uluslararası derneklere katılmak ve şube açmak için İçişleri Bakanlığı’nın izni gereklidir. Dernek adlarında; Türk, Türkiye, Cumhuriyet, Atatürk kelimeleriyle, bu kelimelerin başına ve sonuna getirilen eklerle yapılmış kelimeler ancak Bakanlar Kurulu kararıyla kullanılabilir.
Sivil Toplum; İnsanların fert olarak yapamadıklarını beraber yapmasıdır. Yani birlikteliği, gönüllülüğü, paylaşmayı, dayanışmayı ve sinerjiyi temsil eder. 21. yüzyılda önemli bir kavram olan sivil toplum, buralara gönül verenlerin de etkili ve yetkili konumda bulunanların tecrübelerinden yararlandığı ve geliştiği yerlerdir. Meslek odaları, iş adamları dernekleri, vakıflar ve hem şehri dernekleri sivil toplumları kuruluşlarını oluşturur. Bir ülke de demokrasinin ve ekonominin gelişmesinde sivil toplumun kuruluşlarının etkisi olduğu kadar, aktif vatandaşlık anlayışını da getirir. Sivil toplum, demokratik bir toplum oluşumunda, devlet - toplum, devlet - birey ilişkilerinin demokratik bir şekilde düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. 150 bine yakın STK’nın bulunduğu ülkemizde, 80 bin tanesini STK'lar, 60 bini hem şehri dernekleri, 5 bini meslek odaları, 3 bin kadarını da vakıflar oluşturuyor. Türkiye’de günden güne sayısı artan STK’ların kuruluş anaçları çerçevesinde etkili oldukları da tabii ki söyleyemeyiz. Sivil toplum, dostluk ve arkadaşlıkların kurulduğu, acıların ve sevinçlerin paylaşıldığı ve kuruluş amaçlarının fiiliyata geçtiği toplum adına ortak yerlerdir. Üye bireylerin aktifliği sağlar, birey olarak da içe dönük yaşantımızı dışsallaşmasına vesile olur. Gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde her ne kadar boşa harcanan zaman olarak görülse de STK’lar, Bireyin boş vakitlerini verimli ve yararlı bir şekilde geçirmesini sağlar ve topluma yararlı bireyler kazandırır. Güven ilişkisine dayanan sivil toplumlar, maddi – manevi menfaat gibi kavramlara da yer yoktur.
Son günlerde, ehlince malum, Türkiye genelinde de yapılanması olan, güçlü ve etkili bir iş adamları derneğimizin, genel merkezinde ki, genel başkan ve yönetimi ile ilgili, dedikodu noktasını geçen, denetleme ve disiplin kurullarınca da tespit edilen, hukuki süreçleri başlatılmış ve resmi evraklara kadar dökülen, zimmet ile ilgili bazı duyumlarımız çerçevesinde, dernekler hakkında birkaç kelam etmek istiyorum. Hem Allah, hem peygamber, hem namaz - niyaz diyeceğiz, hem de ammeye hizmet için kurulan bu dernekleri, özellikle bazı kişilerin arka bahçesi, geçim kaynak yerleri yapacağız, öyle mi? Eyvahlar olsun bizlere! Hem de binlerce defa! Dernekler kurucular kurulu tarafından ilânihaye yönetilmek zorunda mıdır? Hani dernekler kuruluş amaçları çerçevesinde, üye ve bireylerin sadece gelişmesine katkılar sağlamak amacı ile kurulmuştu? Dernekler almış oldukları bu gücü, sadece başkan ve üç beş kişinin geçim kaynak merkezleri midir? Bu derneklerde yıllardır yönetim ve diğer kademelerinde çalışanlar olarak bir yanlış karşısında hani susan şeytan olmayacaktık? Hani bir yanlışı, elimizle, dilimizle ve imanın en zayıf halkası olan Buğz halimizle eleştirecek, karşısına dik bir şekilde duracak ve beyan edecektik? Ne oldu bize? Birey ve millet olarak neler oldu bizlere? Hani ammeye el uzatmayacaktık! Ne zaman yanlışa, yanlış diyebileceğiz? Şimdi değil de ne zaman? Bu gün değil de ne zaman o zaman! Devletten mi beklemeliyiz her şeyi? Bulunduğun yerde, dernekte, vakıfta ki gördüğün bir yanlışı devlete bildirmez isen devlet neler yapabilir ki? Devlet her şeye nasıl yetişebilecek ki? Hani dernekler bireyin gelişmesine katkı sağlaması gerekirdi? Yoksa Dernekler, başkan ve birilerinin sultası altında, üye bireylerin gelişmesi ve sosyalleşmesini de öldürüyor mudur? Bilemiyorum! Sadece soruyorum…