Haşim Akın
Din yorgunluğu
Geçen hafta arabayla bir yere giderken radyo da açıktı. Radyoda Ahmet TAŞGETİREN beyle Nurettin YILDIZ Hoca Efendi, “İslam'dan Hayata ölçüler” ser-levhalı bir sohbet yapıyorlardı. Yolculuk uzun sürmediği için sohbetin sadece giriş bölümünü dinlemiş oldum. Konuyu takdim eden Ahmet TAŞGETİREN beyin mevzusu, “Dini Yorgunluk” başlığını taşıyordu. Tabii ilk anda ben de bu başlığın altında farklı bir konu gelecek diye endişelendim. Nurettin YILDIZ Hoca Efendi de benim gibi sanki Müslümanların ibadetten yorulması anlamına gelecek bir yanlışın ele alınacağını sanmıştı.
Asıl mevzuyu sonradan anladık. Bu psikolojik terimin altında farklı bir sıkıntı yatıyormuş. “Önder ve örnek olma konumunda olan kimselerin, din ve dindarlık anlayışlarına verdiği zarar” ele alınacakmış. Çevresinde kelimelerle değil, eylemlerle tanınan insanların, ortaya koyduğu etkiler konuşulacaktı.
Anlatacağım olay, Konya’da bir ortaokulda geçiyor… 6. Sınıfta okuyan bir çocuk var. Çocuk okulda namaz kılmak istiyor. Namaz kılacak bir mekân var ama abdest alabilmek için öğrenci tuvaletleri ve lavabolarını çok da kullanışlı ve temiz bulmuyor. Küçük bir kaçamak yapıp öğretmenler tuvaletinde abdestini alıyor. Yine bir gün abdest alırken, okulun teknoloji tasarım öğretmeni lavaboya giriyor “Vay! Bir öğrenci namaz kılacak ve abdest alıyor öyle mi? Tebrikler…” deyip gidiyor. Aradan bir iki gün geçiyor aynı çocuk öğretmenlere ait lavaboda abdest alıyor. Okulun Din Kültürü öğretmeni giriyor: “Abdest alıyorsun güzel, ama burası öğretmenlerin tuvaleti. Git öğrencilerin lavabosunu kullan. Orada abdestini al, bir daha buraya gelme!” diye uyarıyor.
Burada amacım bir meslek grubu veya o meslekteki bir zümreyi övmek veya yermek değil. Kişilerin yaptığı, her zaman kendini bağlar. Toptancılığı sevmem. Olayda ikinci uyarıyı yapan öğretmenin de haklılık payı hiç yok değil elbette… Ama söylediğimiz sözler karşı tarafta nasıl bir etki bırakacak? Hele bir de üzerinizde İslam’a ait bir görev varsa… Nasıl makes bulacak? Ne gibi bir etki ve enerji oluşumuna neden olacak?
Eskilerin “sükût sohbeti” olurmuş. Dil dudak depreşmeden yapılan bir eğitim… Sözden çok eylemin etkisini gösterdiği bir yöntem... Bazen insanların dilleri konuşur da bunu duyan olmaz. Zira karşısındakiler, dilden öte fiillere bakar.
Burası Müslüman bir toplum... Sakallı sakalsız, hacı olan veya olmayan… Her birinin İslam dinine ait bir görevi var. Ailede var, akrabalarda var, İşyerinde var. Bizim için çok da dikkat çekmeyen bazı davranışların nelere mal olacağını bilmek, onun sonucunu gözlemlemek için diplomaya gerek yok. Kimi uzaklaştıracak, kimi yaklaştıracak iyi düşünmek gerek.
Burkina Faso’da kaldığın dönemde bir delikanlı Müslüman olmuştu. Ona niçin Müslüman olduğunu sorduk. Cevap, Müslümanım diyen herkesi düşündürecek cinstendi: “Çalıştığım iş yerinde Müslüman arkadaşlarım var. Onların ahlakları ve yaşamları çok güzeldi. Onların hayatlarından etkilendim ve onlar gibi olmak istedim.” İşte burası, sözün bittiği yer… Bizim dini anlama ve yaşama konusundaki tavrımız, yaptığımız hatalar veya kişisel zaaflarımızla çıkmış krizler var. Hayatın bir yerinde “Hem namaz kılıyor, hem de böyle yapıyor… Doğruluğu emredenin yaptığına bak… Hem hacı hem de…” diye başlayan cümleler bizim için de kurulursa… İşte burası yandığımız gündür.
Yorulmadan ve kimseyi de yormadan… Soğumadan ve soğutmadan…