Yücel Kemendi
Dünyanın İmtihan, Ölümün Düğün Olduğunu Unuttuk...
Uzun bir zamandır yazmıyordum,
Bugünden itibaren aynı gün Köşemde yazmaya tekrar başladım.
Yurtdışında yaşayan eski öğrencim ve okurum neden yazmadığımı sorduktan sonra;
Yazı yazmak yararlı olmaya çalışmak, sizin için bir görev hocam diyordu.
Bu zaman içinde siz nöbet tutmaz bu görevi yerine getirmezseniz gelecekte nelerin olabileceğini sıralıyor ve FETÖ operasyonları ile ilgili bilgi istiyordu.
Sevgili öğrencim doğru söylüyordu, dün birileri, bugün biz, yarın bir başkası, yazmak yazarak nöbet...
Ümmetin umudu olmak için nöbet...
Ümmet için vatan için namus için, çıkılan bu yolculuğun zorlu bir nöbeti...
Her yerde her alanda, Şehir şehir, mahalle mahalle, ev ev tutulacak bir nöbet...
Peki biz, nöbet tutması gerekenler ne yaptık?
Bende bugünkü yazımda ağırlıklı olarak bu konuyu yazacağım...
Ancak, önce FETÖ ile ilgili yazmak istiyorum.
Hep yazdım, şimdide her toplantıda, konferansta ve TV programlarında anlatıyorum. Kayyım heyetinde görev yaptığım dönemde de söyledim.
Paralelle mücadele yanlış yapılıyor arkadaşlar. Mücadele tepeden başlamalı biz alttan başlattık. Bu şekilde mücadele toplumu gerer ve böler, darbeci eşkıyalarda bunu istiyor.
Peki mücadele nasıl olmalı diye sorduğum önceki yazılarımda.
Tarihimizde paralelle nasıl mücadele ettiysek, şimdide aynısını yapmalıyız. Hasan Sabbah tan, Sadettin Köpek ten nasıl kurtulduysak, bundan da öyle kurtulmalıyız demiştim.
Nerde bu mücadelenin siyasi ayağı nerde bu mücadelenin kurşun askerleri?
Ahmet Şan, Ahmet Baydar neden tutuklanmamış? bunları geçelim Allah aşkına, Son 15 yılda ithalat ihracat yapıpta onlarla çalışmayan var mı? Yurtdışındaki Ticaret Ateşesi ve Ticaret Müşavirlerinin çoğu onların adamları olunca , benim ticaret erbabımda onlarla çalışır tabi.
Yukarıya beyler, daha yukarıya, lütfen.
Bunlarla uğraşanlar uğraşsınlar suçlu olan her kim ise Allah onların belasını da versin. Sonrada gerçek sıkıntıya yapmadığımız nöbete dönelim.
Bazılarımız unuttu bu nöbeti, çünkü bize sunulan teklif daha cazip geldi...
Bu alanda ne başarılı olduk, nede zafere ulaştık, iki cami arasında bocaladık durduk...
Ne ümmet için, nede kendi ailemiz için, nede gelecek nesiller için, hiç bir şey yapamadık...
Sıkışınca Allah dedik, sıkıntı geçince Allah'ı da unuttuk...
Kimimiz sermayenin imtihanına tutuldu…
Kimimiz makamın ve şehvetin imtihanına tutuldu…
Kimse görmeden yapacaktık birçok işi...
Ne helalinden para kazanabildik, nede makamın şöhretin verdiği gücü ümmet için harcayabildik...
Her şeyimizi kaybettik…
Kimimiz çağın en büyük hastalığına yakalandı bu yolda… Dünya sevgisi ve ölüm korkusu.
Dünyanın imtihan, ölümün düğün olduğunu unuttuk...
Yürürken uyurken ibadet yaparken mal, makam, şan, şöhret, güç, düşündük.
AVM’ lerden çıkmadık, lüks otellere gittik İslami diye avunduk...
Ramazanda fakir fukarayı unuttuk. Zenginlere verdiğimiz milyarlık iftar sofralarıyla bir şey yaptığımızı zannettik...
Düşmanlarımız bizden korkmuyor bizden daha ileri dedik. Sebebini araştırmaktan korktuk...
Dünyada şan şöhret para peşinde koşmaktan, ahretimizi kaybettik…
Ne kişiliğimiz kaldı, nede insanlığımız...
Düşmanlarımız karşısında menfaat için konuştuk, hakta adalette dilimiz söylemez oldu...
Zalimler karşısında dilsiz kalan bizler, birde onlar bizden üstün bu mücadelede mağlup olduk çaresiziz dedik...
İzzetimizi, Onurumuzu kişiliğimizi İslam kardeşliğimizi kaybettik...
Makamın şöhretin büyüsüyle yoldan çıktık. Yaptığımız yanlışları da görmedik. Dinimizi, yaşantımıza, kıyafetimize uydurmaya çalıştık...
Tesettür diye ucubeler oluşturduk...
Önce ahlak ve maneviyatı, ya slogan olarak kullandık, yada bunu söyleyenlere yeterli desteği vermedik ve alay ettik...
Düşmanlarımıza dost dedik, gerçek dostlarımızı kendimizden uzaklaştırdık...
Ümmet bilincimizi kaybettik, Nefsimizin ardına düşüp gittik...
Ahreti unuttuk, sadece dünyalık yaşamayı namaz ve orucu Müslümanlık zannettik...
Bu arada onurumuzu iffetimizi kaybettik… Ümmet için Dava için çıktığımız bu yolda kişiliksizlerin peşine takılıp gittik...
Mal mülk makam mevki doyurmadı gözümüzü…
Tırnaklarımızla şehit kanlarıyla kazandıklarımızı, üş kuruşluk dünya nimeti için sattık...
Biriktirmeyi çok iyi öğrendik ve öğrettik. Dağıtmaya hiç yaklaşmadık...
Şuurumuzu kaybettik, sadece desinler, görsünler, bilsinler, sevsinler, övsünler diye yarıştık...
Şan ve şöhretin ardında eriyip gittik…
Haberimiz olmadan İhlâsımızı da kaybettik…
Peşinden gittiklerimizde bizi dışladı onlara da yaranamadık.
Kısaca ne şehit olabildik ne gazi
Onun için yazmak ve her alanda olduğu gibi bu alanda da nöbet tutmak,