Salih Sedat Ersöz
Dünyevileşme hastalığı (2)
(Dünden devam)
“Dünyevileşme; geçmişi olmayan, geleneği olmayan ve gelecekle ilgili planı olmayan, gelenekten koparılmış bir kavramdır. Dünyevileşme; seküler bir kültür oluşturma, sekülerleşme ve batılılaşma demektir. Batılılar, sekülerleşmeyi bize yenileşme, çağdaşlaşma diyerek sundular.
Bugün en büyük sorunumuz ahlâki ve erdemli bir hayat yaşayıp yaşamadığımızdır. İslâm bir ahlâk sistemidir. Peygamber efendimiz, “ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” dediği halde biz ahlakta bağımsız bir dindarlık içindeyiz. Dünyevileşme yolunda mı yoksa manevi yolda mı ilerliyoruz diye kendimize sormalıyız.” (Prof. Dr. Ejder Okumuş)
“Siyasette, bürokraside, ekonomide söz sahibi olduk. Bunların hepsini ele geçirdik. Son 35 yılın 25 yılında devlet bizim elimizde şekillendi. Ağrı dağına çıktık ama dava aşağıda kaldı. Yukarılara kendimizi çıkardık ama davamızı çıkaramadık.
Gönlü Allah’a teslim, mutlak mürşid ve önder olarak Hz. Muhammed’i bilen, bu gönülle çalışan ve bu gönülle olayları çözmeye çalışan nesil yetiştirmeye devam edersek istikbal bizim olacaktır.” (Prof. Dr. Ali Akmaz)
“Modernizm bize bir kavram hediye etti. Empati. Hâlbuki bizim değerlerimize ait kavram diğergamlıktır. Daha ileri boyutta başka bir kavram İsar’dır. İsar başkasını kendisine tercih etmektir.
Kalıcı değerlerin modernizmle yer değiştirmesi, bizim değerlerimizin içini boşalttı. Değerlerin yitirilmesi ile dostluk, arkadaşlık, akrabalık, kardeşlik bağları yok oldu. Bunların yerine psikoloji, psikiyatri kavramları yerleşti.
Psikolog sizi dinliyor. Tıpkı arkadaşınızın, kardeşinizin, dostunuzun, akrabanızın dinlediği gibi dinliyor. Psikiyatrist ne yapıyor? Mutluluk ilacı veriyor. Hâlbuki gerçek mutluluk ailede, kardeşliktedir. Aile yakınlarından uzaklaşma bunalımlar oluşturuyor.
Ben artık aramam, bir de o arasın anlayışı bizim değerlerimize aykırı bir anlayıştır. Bizim anlayışımızda aramayanı aramak, gelmeyene gitmek, vermeyene vermek, zulmedeni affetmek vardır. Misilleme yapmak bizim değerlerimize terstir.
Vermek yerine haram helal demeden hep almak anlayışı dünyevileşmenin gereğidir. Dünyevileşmenin fotoğrafı; çocuklar kreşte, ana babalar huzur evinde olarak ortaya çıktı.
Bizim, değerlerimize uygun en güzel yaptığımız iş infaktır. 3 milyon Suriyeliye 30 milyar dolar harcamak, muhacire sahip çıkan ensardan farklı olmadığımızın göstergesidir. Bunu dünya anlayamıyor.” (Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya)
“Dünyevileşme bize dışarıdan dayatılan bir şey ama biz kendi içimizde de dünyevileştik. Dünyevileşmeye mutlaka bir çıkış noktası bulunuyor. İbadetlerimiz bile dünyevileşti. Namazı spor, orucu diyet, haccı gezi, kurbanı et, zekâtı iyilik yapma olarak anlamaya başladık.
İbadetler insana mutluluk verir. Namaz, oruç, hac, zekât usulünce yerine getirildiği zaman insan mutlu olur, huzurlu olur. Zekâtı kırkta bir vermek en alt sınırdır. Ne kadar fazla verirsen o kadar mutlu olursun.
Fransızların söylediği bazı Ayetlerin çıkarılmasını biz zaten gerçekleştirdik. Onlar yüksek sesle ifade ettiler.
Aileyi koruyacaksak değerlerimizi korumamız gerekir. Çocuk merkezli aileden ana baba merkezli aileye geçmemiz gerekir. İdareci yetki kullanan değil, kahır çeken, naz çeken kişidir. Aileyi idare etmek de böyledir.
İtaat kölelik değil, istişare sonunda verilen karara uymaktır. İstişare sonunda konsensüs sağlanmışsa o uygulanır, sağlanamamışsa yetki kimde ise onun kararına uyulur ama mutlaka istişare yapılmalıdır.
Modern kültür çatıştırıyor. Erkek ile kadını, ana baba ile çocukları, işçi ile işvereni çatıştırıyor. İslâm ise birleştirir, bütünleştirir.
Toplumda Adalet değerdir. Adalet herkese hakkını vermektir. Muhabbetin olduğu yerde zulüm olmaz ve adalete ihtiyaç kalmaz. Çünkü muhabbet herkese hakkını vermeye yeterli olan bir kavramdır.
Ailedeki sorunları gidermenin yolu, modern kültürün kopardığı parçaları yeniden birbirine bağlamaktır.” (Prof. Dr. Saffet Köse)
“Feminist dernekler, aileyi ve çocuklarımızı bozmak için canla başla uğraşıyorlar. Feministler çok çalışıyor. Kim çalışırsa takdir ediyorum.
Allah, “birbirinizi farklı noktalarda üstün yarattık” buyuruyor. Erkek ve kadınların birbirlerinden üstünlükleri var. Ama bu ayetleri görmek istemiyoruz. Çünkü feministlerin dayattığı erkek kadın eşitliği kavramı daha çok hoşumuza gidiyor.
Cinsiyetin bozulması, kadınların bozulması ile başladı. Daha sonra erkeklerde de ciddi anlamda bozulma oldu. Son 10 -15 yılda çıkan kanunlar aileyi yıkmaya yarayan kanunlardır. Her yıl 130 bin erkek evinden atılıyor. Bir kadının kocası için bana kötü davranıyor demesi, erkeğin 6 ay evden atılması için yeterli oluyor.
Evden kediniz, köpeğiniz varsa onları dışarı atamazsınız. Çünkü hayvan haklarına aykırı. Bugün, bizim hukuk sistemimizde erkeğin kedi, köpek kadar değeri kalmamıştır.
Kadının hakları var ama sorumlulukları yok. Modernizmi eleştirmiyoruz, dini ona uydurmaya çalışıyoruz.
Yalnızlık, bu çağda Avrupa’nın en büyük vebası… Biz de ona doğru gidiyoruz. Evlenmemekle, evlenip boşanmakla yalnızlığa gidiyoruz.
Kadın erkek arasındaki çekiciliği sağlayan şey cinsiyet farklılığıdır. Çekicilikte bozulma varsa ya erkekler kadınlaşmış, ya da kadınlar erkekleşmiştir.
Kadınlar fıtrata uygun olarak güçlü bir erkek görmek isterler ama feministler bunu bozmaya çalışıyor. Feminizm şöyle bir mantık yerleştirmeye çalışıyor. Erkek, kadının her dediğini yapmalı, yapmıyorsa evden atılmalı ve 6 ay sokakta kalmalı. Evden atılan bir erkek nereye sığınır? Onu sokakta yaşamaya mahkûm ediyorsunuz.
Kur’an da erkekler “kavvam” olarak geçiyor. Kavvam, Koruyan, kollayan, gözeten demektir. Kocasına itaati ezilmek olarak algılayan her kadının imani problemi var demektir.
Emanetçi olan erkektir. Kadının, erkeğe emanet olmayı kabul etmesi lâzım. Çünkü Allah böyle istiyor. Erkeğe emanet olmayı kabul etmeyen kadının Allah’a karşı güvensizliği veya inançsızlığı var demektir.
Aile dinin yaşandığı yerdir. Aile içinde gündüz çalışan, akşam doktora veya yüksek lisans yapan ve kocası ile çocukları ile görüşemeden yatan kadınların sayısı gittikçe artıyor. Kadınlar erkeklerin yaptığı şeyleri değil, yapamadıkları şeyleri yapsın.
Kadının letafet, nezaket, zerafet, yumuşaklık gibi güçleri varken bugün kadına farklı bir güç verilmeye çalışılıyor. Kadınlar güç diye zehirleniyor. Güç adı altında ne kadar yük varsa kadınlara yükleniyor. Rabbimizin bize verdiği güç bize yeter.” (Sema Maraşlı)
(Devam edecek İnşallah)