Emetullah Akkaya

Emetullah Akkaya

Ebu Dücane

“İyi olun, iyi olduğunuzda kaybedeceğiniz tek şey; kötülüktür.”

“Mümin, müminin aynasıdır.” (Ebu Davud, Edeb, 49)

“Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” ( Tirmizi, Zühd, 45)

Toplum olarak iyilerle karşılaşma duamıza kötülerden korunma, kötülüğü dokunabilecek insanlardan uzak durma duamızı da dahil ediyoruz artık sıkça. İyi olmak da yetmiyor sadece. İyi kalabilmek için kötülerden de uzak durmamız gerekiyor. Hz. Mevlana’nın da dediği gibi bülbül güle karga çöplüğe götürür zira.

Peki neye göre iyi veya kötü? İyiliğin veya kötülüğün ölçüsü ne? Elbette herşeyde başvurduğumuz gibi bu hususta da Kur’an ve sünnete ve alimlerimizin görüşlerine müracaat ederiz. İyi insan; imanlı, ibadetlerine dikkat eden, mizanda en ağır gelecek olan şeyin güzel ahlak olduğunu bilip, güzel ahlaklı olmaya gayret eden, yumuşak huylu, ağır başlı, ülfet ehli, vefalı, yapılan iyiliği karşılıksız bırakmayan, sözünde duran, adaletli olup, kul hakkından sakınan ve bunları daha da çoğaltmak mümkün bütün bu ve benzeri hususlara dikkat eden insandır.

Kur’an ve sünnet bizlere iyi insan deyince nasıl ki bunları hatırlatıyorsa kötü insan deyince bu saydıklarımızın tam zıddı olan insan tipi gelir akıllara. Yine de özet geçmek gerekirse ahlak yoksunu, kul hakkından bi haber, geçimsiz, cimri veya aşırı savurgan, asık suratlı, kibirli, egoist vs. vs.

Günümüzde manevi rehberlik, aile danışmanlığı, sosyoloji, psikoloji gibi meslek dallarının arttığını, normalde bu durumun güzel neticelerinin olması beklenirken farkında olmadan veya fıtratlarının gereği olarak uzmanların sıkça sizi üzen, yoran insanları hayatınızdan çıkarın tavsiyesi verdiğini üzülerek gözlemlemekteyiz. Ya bizi üzen, yoran kişiler en yakınlarımızsa? Anne- baba mesela? Veya kardeşler? Yahut eşler? Allah(c.c) azze ve celle Nisa suresi 34. ayette: “ Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın ve onları dövün.” buyuruyor. Bu ayette rabbimiz kendisini ailenin korunması noktasında üzen eşine karşı erkeğin sırasıyla yapması gerekenleri bildiriyor. Rabbimiz hemen ayrılmasını da emredebilirdi ama emretmiyor. Hata yapan kişiye önce öğüt verilmesini, sonra yalnız bırakılmasını emrederek hatasından dönebilmesi için fırsat tanınıyor.

Şimdilerde ise hemen boşanmak, incir çekirdeğini doldurmayacak bir sözden dolayı anne- babalara, kayınvalide-kayınpederlere kısacası aile büyüklerine küsüp; ilişkiyi kesmek, kaç yıllık arkadaşlıklara yaşanan bütün güzellikleri göz ardı edip bir anda son vermek, asla alttan almamak, kesinlikle ödün vermemek, katiyen özür dilememek moda haline geldi. Hiç kimse haksızlığını kabul etmiyor. İlişkiler adeta pamuk ipliğine bağlı. İnsanlar birbirlerine ikinci bir şans vermiyor. Efendimizin “Selamı aranızda yayınız” isteğini yerine getirmek için insanların yüzlerine baktığımızda genç-yaşlı fark etmeksizin insanların yere bakarak yürüdüklerini, selamlaşmaktan adeta kaçındıklarını görüyoruz. Trafik apayrı bir konu.Seyir halindeki araçların şoförlerinin telefonla oynadığını yan koltukta oturan bir bayanın pencereyi açıp rahatlıkla , hiç utanıp sıkılmadan yere çöp atabildiğini üzülerek izliyoruz. Oysa bir mümin şunu bilmeli ki dışarıya çöp atabilen, yerlere tükürebilen bir insan her türlü kötülüğü rahatlıkla yapabilir. Akıllı telefon ve tabletlere bu kadar maruz kalmak toplum olarak okuma kültürümüzü öyle ya da böyle dejenere etmekte. En çok okumamız gereken Kuran ve sünnetten de uzaklaşıyor toplumumuz. Haliyle narsist kişilik bozukluğuna sahip bir neslin sinyallerini almamız kaçınılmaz.

Oysa bir Müslüman nasıl bencil olabilir? Bir yılı aşkın süredir Gazze halkı bombalanırken bizim gençlerimiz bir yudum kahve uğruna nasıl starbucksları doldurabilir? Anne- babalar olarak bizler böylesi durumlara nasıl olur da sessiz kalabiliriz? M. Akif Ersoy’un şu dizeleri çınlamalı değil mi kulaklarımızda:

Irzımızdır çiğnenen

Evladımızdır doğranan…

Hey sıkılmaz, ağlamazsan

Bari gülmekten utan…

Her bir yanlış , her bir haram insanın başına bir bela getirir. Kişi sonra tevbe etse bile o haram aklımızdan, kalbimizden bir şeyler alıp götürmüştür. O yüzden şeytanın hilelerine karşı dikkatli olmalı, her hüznümüzü, kederimizi, ikilemde kaldığımız her anımızı psikologlarla değil rabbimizle paylaşmalı Kur’an ve sünnete danışmalıyız.

O zaman göreceğiz ki son derece naif, diğerkam olmak imkansız değil.

Efendimizin (s.a.v) arkasında namaz kılan gönlü mescitlere bağlı bir sahabe efendimiz vardı. Ebu Dücane… Namazı kılar ve hiç beklemeden, dua da etmeden hızlıca mescidden çıkardı. Bu durum efendimizin dikkatini çekti. Ona neden böyle yaptığını sordu. Ebu Dücane ( r.anh) şöyle söyledi:

- Ya Rasulallah! Benim Yahudi bir komşum var. Bahçesinde bir hurma ağacı var. O ağaçtan benim bahçeme hurmalar dökülüyor. Çocuklarım aç olarak uyanıp hurmaları yemeden gidip topluyor ve komşuma veriyorum. Bir gün eve geç gitmiştim. Yeni uyanan bir çocuğum hurma yiyordu. Parmağımı ağzına sokup dışarı çıkarmasını istedim. “Allah’ın huzuruna Yahudinin hurmasını çalan bir hırsız olarak çıkmaktan utanmıyor musun ?” dedim. Bu durumun bir daha tekrarlanmaması için namazdan sonra acele ederek çıkıyorum.

Bu durumu duyan Hz.Ebubekir (r.anh) yahudiden o ağacı satın alıp Ebu Dücane’ye hediye etmiştir. Olayı öğrenen Yahudi ise ailesiyle birlikte Rasulullah’ın yanına gelerek ailece İslamla müşerref olmuşlardır.

İslamiyet enaniyeti merkeze koymuş bir kalbe değil, hassas bir kalbe sahip olmayı gerektirir. Mum ışığında devletler arası mektup yazmakta olan Hz. Ömer’in, Hz.Osman’ın selamını alırken mumu söndürüp selamı öyle alması gibi…

Dünya her ne kadar hassas kalpler için cehennem de olsa bütün gürültüyü içimizde yaşayıp parmak uçlarımızla devam edebilmeliyiz hayata…

Kimseye zararı dokunmayan, dünyadan zarif ve naif adımlarla geçen kullardan olabilmek duasıyla… Amin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.