Eğitim Reformu Mümkün mü!

Son 2 yıldır yoğun bir şekilde gündeme getirdiğimiz ‘Eğitimde kriz var!’ cümlesi Cumhurbaşkanının ‘Eğitimde ve kültürde istenen başarıyı yakalayamadık.’ özeleştirisi ile yeni bir boyut kazandı. Ardından Cumhurbaşkanının TEOG ve Üniversiteye giriş sınavı üzerinden yaptığı açıklamalar aslında eğitim bürokrasisine görev talimatı olarak değerlendirilmesi gerekirken maalesef ve maalesef süreç maniple edilerek sınav sistemi üzerinde bir tartışma başlatıldı. Böylece kamuoyunun eğitim reformunu bütüncül düşünme ihtimali yok edilmek istendi.

Merkezi sınavların basamaklar arası geçişi regule eden onlarca araçtan bir tanesi olduğunu, sistemin bütününde önemli sorunlar olduğunu vurguladık.  Sonuç olarak eğitimde reform talebi, maniple edilemeyecek kadar güçlü idi ve akabinde bütün olarak eğitim sistemini tartışmaya başladık.  Eğitimi bütün olarak tartışılmaya başlanmış olması güzel. ‘Nasıl bir insan istiyoruz?’ , ‘Eğitimin amacı nedir? üzerinden başlayan tartışmalar da hassaten önemlidir, ufuk açıcıdır.

2015’te Şuurlu Öğretmenler Derneği’nin düzenlemiş olduğu Eğitim Şurasında ‘Eğitimde Mevzuatın  Rolu’ konulu sunumumuzda  ‘Eğitimin halka dönük görünen boyutunda sürekli sistem değişikliği söylemi ile değişiklikler olurken; sistemin temellerinde esasında hiçbir değişikliğin olmadığını, müfredatın temel parametrelerinin bütünü ile korunduğunu, sistemin 200 yıllık batı orjinli Davranışçı Yaklaşım’ın kontrolünde olduğunu.’ İfade etmiştik.  

Aynı şurada sunum yapan Gençlik Öğretim Kurumları Genel Müdürü Barış Çağlayan Çakır ise bugün ders kitaplarında yaşanan krizden daha rijit örnekler vererek, ders kitaplarındaki gayri islami, gayri milli, gayri ahlaki ve pedagojik olmayan boyutları ortaya koymuştu. Aynı dönemde Eğitim-Bir-Sen Konya 1 Nolu Şube’de ‘ders kitaplarındaki gayri milli, gayri dini ve pedagojik olmayan eğitim içeriklerin ayıklanması’ çalışmasını yapmış ve konuyu kamuoyunun gündemine taşımıştı.

2 yıllık sürecin sonunda zamanın testinden haklı çıkmak güzel ama keşke o yıllarda kamuoyu tepkimizi dikkate alsaydı da 2 yılı kaybetmeseydik. Müfredat tartışmalarını da aynı bağlamda okumak gerekir.

Yinede eğitimi bir bütün olarak tartışıyor olmamız ve batılı/batıl eğitim paradigmasının tek seçenek olmadığını öğreniyor olmamız umut veren gelişmeler…

Şimdi TEOG ve Üniversite sınavları gibi merkezi sınavları konuşabiliriz;

Öncelikle TEOG sınavında yaşanan kriz sonuçtur. İlkokuldan itibaren biriken sistematik sorunların 8 yılın sonunda liseye geçişte yönetilememesidir. Kaliteli algısı üretilen ilkokul ve ortaokullara kayıt yaptırabilmek için yapılan sanal ikamet değişiklikleri,  adres hileleri, kaliteli olduğu varsayılan sınıflara öğrenci kayıt ettirmek için okul yönetimleri ile yapılan pazarlıklar, bu alanda sistematik bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Liseye geçişte bu sistematik sorun kriz haline gelmektedir.

Bugün TEOG’u negatife etmek için kullandığımız cümlelerin hepsini öncülü SBS içinde söyledik. Kusur alfabenin harflerinde değil, sistemde... TEOG benzeri merkezi sınavlar, yüzde 10’luk hadi popülizm yapalım en fazla yüzde 15’lik bir öğrenci kitlesinin yerleştirmesinde kullanılabilir. Ötesi okullar ve öğrenciler arası bir hiyerarşi üretir. Sorunun temelinde bu oranların ürettiği hiyerarşi vardır. Bir tesbit; 1990'lı yıllarda merkezi sınavla yerleşen öğrenci oranı yüzde 2’dir. 2010’larda bu oran yüzde 15’lere, bugün için %100’e ulaşmıştır.

Yapmamız gereken şey;

Öğrencilerimizin Yüzde 10’unu, hadi yüzde 15’ini ulusal ölçekli merkezi sınavla yerleştirebiliriz. Önemli; öğrenci yerleştirmeleri için veri temin edecek bu merkezi sınav ansiklopedik bilgiyi ölçen bir sınav olmamalı, bu sınav analiz, sentez seviyesinde ölçme yapmalı, inovatif becerileri ön plana çıkarmalıdır. 

Yüzde 10-15’lik öğrenci kitlesinin dışındaki öğrencilerimizin yerleştirmesinde öğrenci ilgisi, yeteneği, mesleki yönelimi, ikameti ve işgücü talebinin özellikleri dikkate alınarak yerleştirme yapılmalıdır. Bireyin tercihlerindeki olası değişmeleri realize etmek için sistem yatay ve dikey geçişlere izin vermelidir.

Bu süreçte okulun işlevleri de yeniden tanımlanmalıdır. Okul, şahsiyet inşa eden bir mekan olarak tasarlanmalıdır. Bunun için öğrencinin okulda geçirdiği ders temelli zaman azaltılırken, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere daha çok zaman ve mekan ayrılmalıdır. Ve en önemlisi okul, okumayı sevdirmelidir. Okumayı öğrenene kadar kitap elinden düşmeyen, okumayı öğrendikten sonra kitap eline almayan bir nesil yetiştirmekten kurtulmalıyız. Ve dipnot;

Okul sistemimiz için detaylı veri temin eden TEOG benzeri sınavlar bütün sınıf seviyelerinde yapılmaya devam edilmelidir. Program ve öğretmen yeterliliğini ölçmek için TEOG benzeri sınavların üreteceği veri setlerine ihtiyacımız var. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum