Engelliler “dahi” olmak zorunda değil

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.

Engelliler üzerine yine pek çok şey konuşulacak, pek çok tespitler yapılacak, şehir mimarisinden, sosyal haklara, engellilerin toplumdaki yerinden, kamusal yaşamdaki karşılaştıkları zorluklara kadar bir çok konu gündeme gelecek.

Bu tartışmalarla, engellilere dönük bakışımızda ne değişecek, bu tartışmaların engellilere ne gibi katkısı olacak şimdiden kestirmek oldukça güç.

Ancak önceki tecrübelerimizden biliyoruz ki, engellilerin sorunlarının çözümü pek çok sorun gibi zihniyetle ilgilidir.

Zihniyet değişmediği sürece, engellilere dönük hangi yasaları, hangi düzenlemeleri geçirirseniz geçirin sağlıklı sonuçları almanız mümkün değildir.

Aslolan bakış açısıdır, toplum engellilere nasıl bakıyor? Onlara yaklaşımı nasıl?

Engelli toplumda “muhtaç” bir varlık olarak mı algılanıyor, yoksa her insan gibi bir birey olarak mı algılanıyor?

Bu soruya vereceğiniz cevap engelli bireylerin sorunlarının gerçekten çözülüp çözülmeyeceğini de ortaya koyacaktır.

Engelliye bir “muhtaç” gözüyle bakıldığı sürece ve bu bakış açımızı değiştirmediğimiz sürece engelli bireyin sorunları da devam edecektir.

Onların bir takım bedensel ya da diğer fiziksel imkansızlıkları nedeniyle bazı şeyleri ya yapamamakta, ya da zorlanmaktadır.

Engellerin aslında hiç de sıradan olmadıklarını gösteren argümanlar ise asıl sorunun kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Benim de birazdan sıralayacağım deha engelliler klasmanın dışında yer alan engelli toplumsal kabulün dışındaki “muhtaç” engelli statüsündedir.

Engelli deyince onların çok özel insanlar olduklarını anlatmak için muhakkak bir başarı hikayesi olmak zorundadır.

Milyarlarca normal insanın başarı hikayesine ihtiyaç yoktur.

Ama engelliler bir şeyleri başarmak zorundadır…

Hemen engelli dehalar sıralanıverir…

Johann Sebastian Bach çaldığı orgla en güzel eserlerini hayatının son döneminde verirken gözleri artık görmüyordu…

Ludwig van Beethoven piyanosunun tuşlarına dokunup en dokunaklı eserlerini üretirken kulakları artık duymuyordu…

”Çile çekmemiş insanların çok az meziyete sahip olduklarını tecrübe ettim.” Diyen kölelikle savaşın öncüsü Abraham Lincoln Marfan sendromuyla cebelleşiyordu…

Aldous Huxley de kara ütopyanın en ünlü eserlerinden biri olan “Cesur Yeni Dünya”yı yazdığında gözünün feri söndü sönecekti…

Franklin Delano Roosevelt üç kez ABD başkanı olduğunda tek istediği ayağa kalkıp birkaç adım atabilmekti…

Thomas Edison dünyayı aydınlatırken pek çok şeyi işitmiyordu…

ASL hastalığından dolayı boynundan aşağısına söz geçiremeyen Stephen Hawking Evrenin sırlarını çözen adam olarak tarihe geçiyordu…

Bağlamasının tellerine dokunduğunda kara toprağın gerçek dostumuz olduğunu bizler hatırlatan Aşık Veysel dünyayı artık görmese de dünya onu hayranlıkla izliyordu..

Dünyanın en meşhur portresini çizen Frida çelik korselerle yatağa bağlanmış bir şekilde tavandaki aynadan kendini resmediyordu…

Denir…

Aslında engelli gerçekten Allah’ın onlara bahşettiği bazı özellikleriyle olağan üstü yeteneklere sahip bir deha olabiliyor.

Ancak aslolan normal hayatta sıradan engellilerin nasıl bir hayat sürdüğüdür…

Hiçbir dahi projeye, buluşa imza atmadan “insanca” muamele görebileceği bir hayatın onlara bahşedilip edilmemesi…

Diyeceğim o ki, nasıl pek çok sağlıklı insan “dahi” olmadan hayatını bu toplum içinde sıkıntısız sürdürebiliyorsa, engelliler de “Dahi” olması beklenmeden normal bir hayat sürebilmelidir.

İlla ki, onlardan ekstra bir şeyler beklemek ve açıklarını bu şekilde kapatmalarını düşünmek, belki de en büyük problem bu yaklaşımdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar