Prof. Dr. Ali Akpınar
Yüce yaratıcı, gidişata müdahale eder mi?
Elbette eder, Yüce Allah pasif/muattal değil, tüm isim ve sıfatlarıyla aktiftir. O, kâinatı ve onun halifesi insanı yaratmış, asla başıboş bırakmamıştır. Yaratıcı olan Rabbü’l-Âlemîn yönetici olmaya da devam etmiştir.
İnsanı çok sevdiği için, onu kendi haline, kendi nefsine yahut şeytanlara bırakmamış ve onun yaratılış gayesine uygun bir hayat sürmesi için ona seslenmiş, onunla iletişim kurmuştur. Bunun için ilk insanı ilk peygamber olarak görevlendirmiş ve ona ilk kitabını indirmiştir. Ondan sonra da hep peygamberler göndermiş ve kendi öğretilerini açıklayan kitaplar indirmiştir.
İnsanlık tarihine baktığımızda, Yüce Yaratıcının müdahalesi bununla da kalmamış, zaman zaman isyan eden, zulmeden toplum yahut kişilerin helaki ile yine ilahî müdahale devam etmiştir. Kur’ân-ı Kerim, geçmiş pek çok kavim yahut azmanın helakini anlatan ayetlerle doludur.
Burada şöyle bir soru akla gelebilir: İnsanlık bugün, geçmişte helak edilen toplumlardan daha fazla zulüm ve haksızlık yapıyor, günahın her çeşidini işliyor, ancak geçmişte olduğu gibi helakler olmuyor, ilahî müdahale gelmiyor, neden?
Bir kere şunu hemen söyleyelim ki Yüce Allah fe’âlü’l-limâ yüriddir. Yani O, dilediğini, dilediği zaman, dilediği şekilde yapandır. Bu konuda O’nu hiç kimse yönlendiremez, hiç kimse harekete geçiremez. İnsanlar ne kadar azgınlık, taşkınlık yaparlarsa yapsınlar, bir adı da es-Sabûr olan/hiç acelesi olmayan Yüce Rabbi dolduruşa getiremezler. Evet O, mühlet verir, ancak ihmal etmez. Hiç kimsenin yaptığını yanına koymaz. Ama O, ne zaman ne yapacağına ancak kendisi karar verir. Ve O, hiçbir konuda yaptıklarından dolayı sorgulanamaz. Çünkü O, lâ yüsel ammâ yefaldir. Yani, yapıp ettiklerinden hiç kimseye hesap verecek değildir. Bu, O’nun Rab olmasının gereğidir. Sonuçta O, gidişata, dilediği zaman ve dilediği şekilde müdahale eder.
O’nun verilmiş sözü/va’di vardır ve O asla va’dinden dönmez. İblis’e ve avanesine mühlet vermişse, onlara belli bir süre tanımışsa O sözünde durur.
Öte yanda yeryüzünde hiç de helakler olmuyor değildir. Depremler, tsunamiler, seller, tufanlar, kasırgalar, yanardağ patlamaları, kıtlıklar, salgın hastalıklar, kaza ve belalar, savaşlar, terör ve benzeri pek çok bela musibet âleme ibret olarak kesintisiz devam ediyor.
İnsanlık tarihinden somut olaylarla konuya açıklık getirecek olursak:
Ebrehe, fillerle donattığı ordusuyla Allah’ın evi Ka’be’yi yıkmaya geldi, Yüce Allah olaya müdahale etti. Ebâbil kuşlarının attığı küçücük çakıl taşlarıyla kibirli Ebrehe ve ordusunu helak etti.
Hılafeti saltanata dönüştüren ve ümmetin başına bela olan zalim Yezid’e beyat etmeyen Abdullah b. Zübeyr Ka’be’ye sığındı. Haccac’ın askerleri onu kuşattılar, mancınıklarla Ka’be’yi taşa/topa tuttular, Ka’be zarar gördü, yıkıldı, ancak ilahî bir müdahale olmadı ve sonuçta Abdullah b. Zübeyr beraberindekilerle birlikte şehid oldular.
İki olayı mukayese ettiğimizde arada bariz farkların olduğunu görürüz. Şöyle ki: Ebrehe, Yemen’den Mekke’ye ordusu ile geldiğinde tek amacı Ka’be’yi yıkmaktı. O sırada Ka’be’nin hiç koruyucusu da yoktu. Tüm çareler tükenmişti. Ebrehe kibrinden kuduruyordu. Yüce Allah, Ebabil kuşlar ordusuyla onu helak etti.
Haccac Ka’be’yi kuşattığında ise, gayesi Allah’ın evine saldırmak ve onu yıkmak değildi. Nitekim o, Ka’be, tahrip olduktan sonra onu yeniden inşa ettirdi. Bir taraf zalim, öteki taraf mazlum da olsa, birbiriyle savaşan iki ordu da Müslümandı. Zalim Haccac ve beraberindekilerin daha önceleri yaptıkları iyi şeyler de vardı, Kur’ân’a hizmetleri gibi.
Benzer şekilde Yüce Allah, Kerbela’da çaresiz kalan Hz. Hüseyin ve beraberindeki çoğu çocuk ve kadın yetmiş küsur kişinin hunharca öldürülmesinde de zalimlere müdahale etmedi. Çünkü iki taraf da Müslümandı. Hz. Hüseyin’e yardım edeceklerini söyleyen Kûfeliler, sözlerinden caymıştı. Ümmetin evlatları isteseydiler, Yezid’in askerlerine karşı koyabilirlerdi. Ancak İlahî idare, birilerinin şehadet rütbesine ermelerini, ötekilerin de zalimler tarafında olmakla ziyan edenlerden olmasını dilemişti. Sınavın gayesi de buydu zaten. İçimizdeki iyilerin, kötülerden; cennetliklerin cehennemliklerden ayrılmasıydı. Öte yandan Hz. Hüseyin’i şehid edenler, o Müslüman olduğu için yahut peygamber torunu olduğu için onu katletmemişlerdi. Onları bu cürme iten makam mansıp hırsı, dünyevileşme belası ve zalimlere körükörüne itaat saplantısıydı.
Verilen bu örneklerde zalimlerden yana olanların helâk edilmediklerini söylemek de zordur. Zira onlar yaptıkları zulümler sebebiyle dünya ve ahirette kaybedenlerden olmuşlardır.
Sonuç olarak diyoruz ki, Yüce Allah, gidişata müdahildir. Ama O, başkalarının emri, isteği yahut zorlamasıyla değil; tamamen kendi istediği zaman ve istediği şekilde müdahale eder. Suriye, Mısır başta olmak üzere İslam Coğrafyasında yaşanan istenmeyen gelişmeleri bu gözle değerlendirmemiz gerekir. Unutmayalım ki Zâlimlere bir gün dedirtir Mevlâ/Tallahi lekad âserakellahü aleynâ. Elbette zalimler, nasıl bir inkılabla devrilip gideceklerini yakında bileceklerdir. Ancak Yüce Mevlâ’nın hiç acelesi yoktur ve Onun katında günlerin uzunluğu bizim katımızdaki günler gibi değildir. Zira bizim yanımızda bin yıl yahut elli bin yıl O’nun katında bir gün gibidir. Vallahü A’lem.