Yücel Kemendi
Etnik gurupların vuruşması mı?..
Etnik gurupların vuruşması mı? İnsani değerlerin buluşması mı?
Son günlerin meşhur sorusu. Türk nedir?
Birilerine göre, Türk; “bir kavmin adıdır”. Bir başkasına göre, Türk; “bir kavimler topluluğunun ortak adıdır”. Millet olarak buna bir karar verebilsek, tüm sıkıntılar bitecek galiba.
Türk nedir? sorusuna verilen farklı cevaplar, insanların kısır çekişme içerisine girmesine sebep olurken, bazen de insanların kavga etmelerinin en önemli sebebi olarak karşımıza çıkıyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren “Türklük” alt kimliklerin toplandığı bir ortak tanımlama olarak görüldü. Birçok aydınımızda, Türklüğü böyle değerlendirdi, değerlendirmekle de kalmadı bu tanımın herkes tarafından kabul edilmesini istedi. Türk nedir? sorusunu bu şekilde değerlendirenler, Kürtlere veya Türk olmayanlara “Tamam, siz Kürtsünüz, yada Türk değilsiniz ama bu topraklar üzerinde yaşıyorsanız aynı zamanda Türksünüz” dediler.
Bu fikri bazıları dayatma olarak değerlendirirken, Türkiye’ye Avrupa’dan göç edip gelenlerin çoğu bu fikri benimsediler. Hatta Türkiye”de yaşayan Kürtlerden muhafazakar olanlar da, bu fikri olduğu gibi kabul ettiler. Ancak diğerleri bu tarife temkinli yaklaştılar ve soğuk baktılar
Avrupa’dan göç edip Anadolu”ya gelenler Türklüğü benimsediler çünkü buradan gelenler “Müslümanlaşmaya, Türklerin sayesinde kavuştuklarını söylediler ve. “Müslüman olduk” ile “Türk olduk” ifadesini eşit gördüler.
Cumhuriyet döneminde Sistemi koruma adına Türklük vurgusunu öne çıkaranlar Türklüğü, “Ülkenin çatısı” haline getirmek istediler? Bunu da Kemalizm adına yaptılar. Ancak, bir süre sonra Kemalistler Türklüğün ülkenin çatısı olmasını da içlerine sindiremediler, hatta kendilerini bu gurubun dışında tutarak Türkiye’de “Beyaz Türk” kavramının ortaya çıkmasında etkili oldular.
Burada altı çizilmesi gereken en önemli konu, İslam’ın, yani ortak değerin, azaltılmasının arzu edilmesi, farklı etnik şuurlaşmasının uyanmasına zemin hazırlamıştır.
Bu anlayışa göre, Türkler diğer guruplar arasında ilk sırada gösterilmek isteniyordu, ama iş guruplar arasında sıralama gibi bir ayrışmaya geldiğinde, kimse kimseyi kendisinden üstün görmeye yanaşmıyordu.
Bir başka gurup ya da aydın kesim de; Türklerin İslam’a hizmetlerinden dolayı, “Türklük eşittir İslamiyet” diyerek bunlarda Türklüğe “harç değer” görevi yüklediler, bu söylem Kemalistlerin söylemine göre daha tutarlı gibi görülüyordu, ancak bu seferde, kavmiyetçilik ön plana çıktı. Siz hizmet etinizde biz hizmet etmedik mi söylemiyle Kürtlerin İslam’a hizmetleri öne sürüldü. Bu fikir de sen mi ben mi üstünüm tartışmalarını ortaya çıkardı.
Son günlerde bu tartışmalardan rahatsız olan sayın başbakan; Hazreti Peygamber’in Veda Hutbesi’ndeki sözünden yola çıkarak “Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada” ölçüsüne dikkat çekip, Asıl kriteri “insanlık değeri” olarak nitelendirmiş ve üstünlüğü “takva”ya bağlamıştır.
Böylelikle “Millet” kelimesini kavmiyetçilikten farklı değerlendirmiş, insani değerler buluşması” anlamında üst bir tanımlama yapılmıştır.
Zannedersem günümüz için en doğru olanı da budur.
Türk”ün Türk’ü öldürdüğü, Kürt’ün Kürt’ü katlettiği, Müslüman”ın Müslüman kanını sel gibi akıttığı bir dünyada, şu veya bu kavmin üstünlüğünü savunmak bize neyi kazandıracak ki?
Ben bu konuyu sadeleştirerek “Türk olsun da çamurdan olsun, ya da bir başkası, Kürt olsun çamurdan olsun” dememeli diyorum.
Kaldı ki, hiç kimse etnik üstünlüğünü kendisi kazanmıyor.
Kendi dışında tayin edilen bir özellik.
Onun için de ülkemizde ve tüm dünyada Barış, “etnik gurupların vuruşmasıyla değil, insani değerlerin buluşmasıyla” gerçekleşecektir.